Sayın Öcalan'la Yapılan Görüşme Yeni Bir Süreçe İşaret Ediyor
Sayın Abdullah Öcalan'la yapılan görüşmenin sonuçları olsun, tombaladan çıkar gibi çıkan yeni Suriye denklemin sonuçları olsun, Kürt siyasetinin kucağına oturtulacak yeni bir surece göz kırpıyor. Ve ne yazık ki, Kürtlerin payına fırsat mı risk mı düşeceği yeterince öngörülmüyor! Zira yarım yüzyılın geçmişine bakıldığında, gelen fırsatla riskin birçoğu siyasetin çelimsiz rötuşlarına heba edildi hep! Örneğin Körfez savaşıyla ortaya çıkan Güney Kürdistan gerçeği, her türlü olanaklara rağmen kurumsallaşmanın aksine nasıl kurumsallaşmadığı gözümüzün önünde durmaya devam ediyor!
Kuzeydeki Kürt siyasetinin yere basan topuk sesi ise, Kürt halkının öncelikli önceliğinden kopuk "lojiler" eşliğinde bam gum bam gum yürümeye devam etti hep! Barış süreciyle ortaya çıkabilir bir fırsatı bile, nasılda hendeklerle çağın real gerçeğiyle zıt lojiler eşliğinde kazanması mümkün olmayan bir savaşa giriştiğini hep birlikte gördük! Amacım "dün böyle oldu yarın da mutlaka öyle olacak" diye umut kırıcılığına oynamak değildir elbet!
Tek derdimiz yanlışlarla yaşanan dünün yanlışlarını, yarına monte edilmemesine dikkat çekmektir. Monte edilmemesi için de bir an önce Kürt siyasi öncülerinin yapması gerekenleri vardır. Örneğin ileri toplumların birkaç yüzyıl gerisinde tökezleyen Ortadoğu halklarının birleşmesinden önce, Kürtler arası birleşme arayışına hız verilmesi gibi. Dün şöyle olmuştu bugün böyle olmuştu yerine yanlışları elin tersiyle bir kenara fırlatıp,yarına özgü doğrularla yarının inşasına başlaması gibi.Çünkü Kürt halkının kaderini etkileyecek gelişmeler almış başını yürürken, Kürtler arası kutuplaşma siyasetine devam edilmesi Kürt halkının geleceğine ihanet etmenin bir başka biçimidir.
Kürt halkının geleceğini şöyle ya da böyle etkileyen bu kadar gelişmeler yaşanıyorken, Kürt siyasetinin havzasında ne yazık ki elle tutulur real bir gelişme görünmüyor. Dolayısıyla kendi karşıtına karşı bu kadar kutuplaşan Kürtler çok ciddi bir risk altında olduklarını unutmamak gerekir? Yanlış ve yetmez bağlamında her ne yanlış yaşanmışsa da günümüzün önceliklerin arasında bir uzlaşı siyasetine ihtiyacı vardır. Kim ne derse desin Kürt siyaseti bir an önce, kendi yanlışına öncülük yapan yetmezlikleri ile yol ayrımına girmek zorundadır. Zira Ortadoğu'nun küresel bir savaşa dönüştüğü bir dönemde, Kürt siyaseti hala ideolojik ya da günübirlik atakların peşinde koşuşturması akla ziyandır.
Gerçi sayın Mesut Barzani'nin Suriye Kürtlerini geleceğine odaklı Suriye Kürt siyasetini evirip toparlama girişimi ne kadar merak konusu ise, sayın Abdullah Öcalan'la yapılacak görüşmenin akibeti de o kadar merak konusudur. Velhasılıkelam, sayın Mesut Barzani ve diğer akli selim akil öncülerin girişimleri ne sonuç verirse versin, Kürtlerin önünde tek bir seçenek vardır. Kendi aralarındaki çekişmeyi bir kenara bırakıp, Kürtlerin hakkına hukukuna karşıt olguların karşısına birlikte çıkmaktır.
Sayın Abdullah Öcalan'la yapılan görüşmede Öcalan'ın ne söyleyeceğine gelince,Öcalan'ın çok şey söyleyeceği muhakkaktır. En ağzından bu yöndeki beklentiler zirvede, zira yanlışla doğrunun birbirine karıştığı bir surece atıfta bulunması bekleniyor. Gerçi aşağı yukarı ne gibi bir mesaj vereceği bir aşağı bir yukarı beli gibidir. Örneğin Halkların birliğinden Emperyal güçlere karşı birleşmekten bahsedeceği muhtemeldir ve Türkiye Kürtleri için Silahlı mücadele dönemin kapanışına noktayı koyması kesin gibidir. Açık ve net söylemem gerekirse, Abdullah Öcalan'ın muhtemel emperyal güçlere karşı birleşilme çağrısı benim ilgimi çekmez ama Türkiye'deki Kürtlerin mücadelesi ile ilgili "artık silaha son" demesini selamlarım açıkçası.
Çünkü teknolojik çağın göstergeleri olsun, "devletleşme derdimiz yok" açıklamaları olsun ''Kürt halkı adına yürütülen bu silahlı mücadelenin ne kadar anlamsızlaştığı ortadadır. Ve buda Kürt halkının düşünsel dünyasını ciddi anlamda karmaşıklaştıriyor. Zira demokrasi adına demokratik yöntemlerde başarı elde edildiği halde silahın getirisi üzerinde kurgulanan stratejiler, Kürtlerin gelecek çıkarlarıyla bağdaşabilir tarafı tartışılır hale getiriyor. Madem devletleşme ve devlet istenmiyor o zaman silaha sarılıp silahlı savaşın da ortadan kalkması gerekiyor? Çünkü on yıllarca silahlı mücadelenin anlamını, devletleşmeye yönelen adımın anlamıdır diye deniliyordu. Yani sözün kısası madem devletleşme diye bir sorun yok, o zaman silahlı mücadele denilen bu sorun da biran önce ortadan kalkması gerekiyor ve selam
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.