Diyarbakır'da mesleki faaliyetleri nedeniyle haklarında dava açılan 15’i tutuklu 18 gazetecinin ilk duruşması başladı. DFG Eşbaşkanı Serdar Altan, 'Biz davalı değil, davacıyız' derken Ömer Çelik, 'Bu dava gazeteciliğin yargılandığı bir davadır' dedi.
Diyarbakır’da 15'i tutuklu 18 gazetecinin yargılandığı davanın ilk duruşması başladı. Gazeteciler 13 ay sonra hakim karşısına çıktı.
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'nın yürüttüğü operasyonda gazetecilik faaliyetleri nedeniyle "örgüt üyesi olmak" suçlamasıyla tutuklanan Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) Eşbaşkanı Serdar Altan, Mezopotamya Ajansı (MA) editörü Aziz Oruç, Xwebûn Gazeteci Yazı İşleri Müdürü Mehmet Ali Ertaş, gazeteciler Zeynel Abidin Bulut, Ömer Çelik, Mazlum Doğan Güler, İbrahim Koyuncu, Neşe Toprak, Elif Üngür, Abdurrahman Öncü, Suat Doğuhan, Remziye Temel, Ramazan Geciken, Lezgin Akdeniz ve Mehmet Şahin ile tutuksuz yargılanan Esmer Tunç, İbrahim Bayram ve Mehmet Yalçın'ın yargılandığı davanın ilk duruşması Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülüyor.
TUTUKLU GAZETECİLER ALKIŞLARLA KARŞILANDI
Duruşmada 15'i tutuklu 18 gazeteci mahkeme salonunda hazır bulundu. Tutuklu gazeteciler salona getirildiklerinde alkışlarla karşılandı. Duruşmayı RSF temsilcisi Erol Önderoğlu, TGS Başkanı Gökhan Durmuş, DİSK Basın İş Ankara temsilcisi Turgut Dedeoğlu, MLSA'dan avukat Veysel Ok, IPA'dan Engin Deniz İpek, PEN Norveç Temsilcisi Caroline Stockford, CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Yeşil Sol Diyarbakır Milletvekili Cengiz Çandar, Yeşil Sol Diyarbakır milletvekilleri Serhat Eren, Adalet Kaya, Avrupa'dan gözlemci bir heyet ile birlikte Diyarbakır Barosu, ÖHD Ve İHD de takip ediyor.
Katılım yoğun olduğu için salona sığmayanlar duruşmaya alınmadı. Duruşma kimlik tespitiyle başladı.
SORUŞTURMA SAVCISININ MAHKEME ÜYESİYLE EVLİ OLDUĞU ORTAYA ÇIKTI
Gazetecilerin iddianamesini hazırlayan soruşturma savcısının mahkeme üyesi ile evli olduğu ortaya çıktı. Avukatlar reddi hakim talebinde bulundu. Mahkeme bu talebi reddetti.
‘İNSAN SADECE KONUŞARAK NASIL ÖRGÜT ÜYESİ OLABİLİR’
İlk savunmayı gazeteci Serdar Altan yaptı. Kürtçe savunma yapan Altan, "Kürtler bu ülkede kabul edilmediği gibi, Kürt basını da kabul edilmiyor. Kürt basını sürekli baskı sansür altındaydı. Bizim de tutukluluğumuz bunu gösteriyor. Suç delili olarak yandaş basına lanse edilen kameralarımız ve bilgisayarlarımız, onlar için utanç vericidir. Gazeteci her zaman araştırma ve haber için kamerasını ve bilgisayarını yanında taşımak zorundadır. Bu asla suç delili olamaz. İddianamede net hiçbir delil yok. Çok şaşırıyorum, bu kadar sayfa yazılmış ama içeriğinde hiçbir şey yok. Ne demiş mesela bu iddianamede? Prodüksiyon şirketlerimiz kriminalize edilmek istenmiş. Benim hakkımdaki suçlama da yayınıma aldığım konuklar. Beni örgüt üyesi olarak suçlamışlar. İnsan sadece konuşarak nasıl örgüt üyesi olabilir? Şoktayız gerçekten" dedi.
‘DAVALI DEĞİL DAVACIYIZ’
Organize edilmiş bir davayla gazeteciliği yok edilmeye çalışıldığını söyleyen Altan, "Bu organizasyonda hukukun araç olarak kullanılmamasını isterdim. Hak, hukuk, adalet gibi şeyler söyleniyor. Ama bunlar bizim için geçersiz nedense. Biz davalı değil, davacıyız. Özgür ve demokratik bir ülkenin davasını yürütüyoruz. Biz gazeteciliğin onurunu savunuyoruz. Bilinsin ki biz yanlış bir şey yapmadık. Bu işi yaptığımız için gururluyuz" diye konuştu.
Altan'ın savunmasının ardından mahkeme duruşmaya yarım saat ara verdi.
ÖMER ÇELİK: İDDİANAMEYE GÖRE KÜRTÇE KONUŞMAMIZ SUÇ
Altan'ın ardından gazeteci Ömer Çelik savunma yaptı. Mesleki faaliyetleri nedeniyle suçlandıklarını belirten Çelik, "Bir sene içinde savcılığın hazırladığı iddianameye göre Kürtçe program yapıp, Kürtçe konuşmamız suç unsuru teşkil ediyor. Hepimiz tarafından biliniyor, bu dava talimat olmadan bu hale getirilemezdi. Yine programa aldığım konuklar suç sayılmış. Söz konusu olan kişi ise parlamentoda yer alan Yeşil Sol Parti Milletvekili Ömer Öcalan. Bu nasıl suç olabilir?" dedi.
‘HUKUK TAM OLARAK NEREDE?’
Mahkemeyi Kürt sorunu ele almaları, çözüm süreci ve benzeri süreçlerin rahatsız ettiğini söyleyen Çelik, "İktidar ise bu süreçler hiç yaşanmamış gibi davranarak o dönemi yok sayıyor. Kendileri, 'Abdullah Öcalan Kürt halkının önderidir' dedi. Hilal Kaplan, Abdullah Öcalan için 'Kendisi yaşamı korumak için bu halde. PKK terörist bir örgüt değildir' dedi. Çözüm süreci esnasında iktidar ve havuz medyası tarafından böyle söylemler konuşulurken, süreç bittikten sonra kendi çıkarları için bu söylemlerine sırt çevirdiler. Burada sormak lazım. Hukuk tam olarak nerede? Medyayı bir araç olarak kullanmak istiyorlar, buna mahkemeler de dahil oldu" diye konuştu.
‘HABER KAYITLARIMIZ BİLE SUÇ OLARAK GÖSTERİLMEYE ÇALIŞILIYOR’
Kendine yöneltilen suçlamalara da yanıt veren Çelik, şöyle dedi:
"2015'te bir gazeteci olarak Sur ilçesinde haber yapmak için oradaydım. İddianamede bana yöneltilen suçlama o dönemki fotoğraf arşivim. Bir gazeteci olarak arşiv nasıl suç olabilir? Bana yöneltilen suçlamada dört tane yasaklı kitaptan söz ediliyor. Ama o kitaplara dair ne ismi geçiyor ne de yasaklandığına dair bir mahkeme kararı mevcut değil. Bu iddianameyi yazan savcı böyle bir şeyin olmadığını bildiği halde bunu eklemiş. Haber kayıtlarımız bile dosyada örgüt üyeliğine gerekçe olarak gösterilmeye çalışılıyor."
‘GAZETECİLİK YARGILANIYOR’
Davada gazeteciliğin yargılandığını söyleyen Çelik, "Kobane Savaşı sürecinde devletin de haberi olduğu gibi yüzlerce gazeteci ya da yurttaş orada bulundu. Ben de kaymakamlıktan izin almış olmama rağmen orada bulunup gazetecilik faaliyeti yapmam suç olarak eklenmiş. Bu dava gazeteciliğin yargılandığı bir davadır. Hakikati görebilmek için gözlerini yıkamanız gerekiyor, dile getirebilmek için de kelimeler yıkanmalıdır. Hakikat yolumuzu aydınlatacak" ifadelerini kullandı.
Artı Gerçek