Gazeteci Melike Çapan tarafından hazırlanan ve dönemin hükümetinin, Rum halkının İmroz Adası'ndan (Gökçeada) sürgün edilmesi kararının ardından yaşananlara yönelik bir hafıza çalışması olan “Yeniden Buluşacağız: İmroz’un 1964 Belleği” sergisi aldığı tehditler nedeniyle ziyarete açılamayacak.
Zeytinliköy’de açılacak serginin, sosyal medya üzerinden de hedef gösterilmesinin ardından Gökçeada Kent Konseyi de serginin “devletin manevi şahsiyatını hedef aldığını” iddia etti.
SERGİYİ TEHDİT SAYARAK HEDEF GÖSTERDİLER
Gökçeada Kent Konseyi, "Türkleri rencide ettiğini" ve "devletin manevi şahsiyatını hedef aldığını” söylediği sergi hakkında yaptığı basın açıklamasında şu sözlere yer verdi:
"Şahsım ve arkadaşlarım adına ilan ediyorum
Bu sergide devletimiz ve milletimiz aleyhine, rencide edici bir yaklaşım görürsek hukuki mücadele başlatacağız. Yapanlar, yaptıranlar hakkında suç duyurusunda bulunacağız.
Hiç kimse devletimizi ve milletimizi küçük düşüremez. Hele de bizim toprağımızda. Devletimiz Rumlara verdiği hakları da gözden geçirmelidir. Batı Trakya kan ağlarken bunlar bize bizim ülkemizde sövmeye kalkıyor. Kimin haddine.”
'DİNİ, DİLİ, İNANCI NE OLURSA TOPLUMLARIN SESİ OLMAYA GAYRET ETTİM'
Konuya ilişkin Gerçek Gündem'e konuşan Melike Çapan, “Bugün ne yazık ki 1964’ün kırıntıları bizi bu sergiyi iptal ettirme mecburiyetinde bırakıyor." diyerek hakkında açıklama yapan Gökçeada Kent Konseyi Başkanı Bülent Aylı ile doğrudan iletişime geçtiğini anlattı.
Sergini amacını izah etse de, serginin adının Aylı tarafından tehdit unsuru olarak görüldüğünü söyleyen Çapan şöyle devam etti:
"Sergi yapılırsa savcılığa şikâyet edeceklerini söylediler. İddiaları o ki devlete ihanet ediyormuşum. Ben gazeteciyim. Yalnızca halka hizmet etmekle sorumluyum ve yalnızca halka hesap veririm. 10 yıllık meslek hayatımda uzmanlık alanım olan Türkiye’de azınlıklarla ilgili pek çok haber, röportaj yazdım, belgesel-haber çektim. Hiçbir zaman bunu devlete karşı bir hareket olarak değil aksine dini, dili, inancı ne olursa toplumların haklarını göz ardı etmeden sesleri olabilmeye gayret ettim. Bir gazeteci doğru bilgiyi halka sunarken aynı zamanda o halkı korumakla da yükümlüdür. Bu sergiyi iptal ederek bu yükümlülüğümü yerine getiriyorum. Adadaki ya da İstanbul’daki Rum toplumun bu süreçten zarar görmemesi için sergiyi iptal ediyorum.”
NE OLMUŞTU?
İsmet İnönü liderliğindeki hükümetin, Elefterios Venizelos liderliğindeki Yunanistan hükümetiyle 1930'da imzaladığı "Türkiye ile Yunanistan Arasında İkamet, Ticaret ve Seyrisefain Mukavelenamesi” adlı serbest ticaret ve seyahat anlaşmasını, Kıbrıs'ta yükselen siyasi gerginlikler nedeniyle 1964'te Türkiye'nin tek taraflı feshetmesinin ardından başlayan süreç, dönemin medyasında da İstanbul'da yaşayan Rumlara yönelik büyük bir nefret dalgasının örgütlenmesiyle sonuçlandı.
1944 Varlık Vergisi uygulamaları ve 6-7 Eylül'ün ardından sayıları önemli ölçüde azalmasına rağmen buradaki varlıklarını sürdürmeye çalışan Türkiyeli Rumlar için tarihi bir eşik olarak görülen 1964 sürgününün, Türkiye'deki Rumların sayısını dramatik ölçüde azalttığı söyleniyor.
Mart ayında tek taraflı feshedilen anlaşmanın ardından sürülen Rumların yanlarına sadece 20 kiloyu aşmayacak bir bavul ve 200 Türk lirası (o dönem yaklaşık 20 dolar) almalarına izin verilen sürgünde yaşı 70’in üzerinde olanlar, engelliler ve hastaların da bulunduğu kişi sayısı ağustos ayında 6 bin 500’e, eylül sonunda ise yaklaşık 12 bine ulaştı.
Sürecin sonunda, evlilik ve akrabalık bağları ile Türkiye’ye karşı duydukları güvensizlik sebebiyle Türkiye’den ayrılan Rumların sayısının ise 45 bini bulduğu ifade ediliyor.