Sivas katliamı hükümlüsü Ahmet Turan Kılıç'ın, sağlık sorunları gerekçe gösterilerek Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından affedilmesi, 2 Temmuz 1993'te Madımak Oteli'nin yakıldığı katliamdan önce elinde gaz bidonu ile çekilmiş fotoğraflarına rağmen, yerel basında ve bazı çevrelerde "Ahmet dede" olarak karşılanması tepki topladı.
Kılıç tahliye edilirken, İnsan Hakları Derneği verilerine göre cezaevlerindeki 457'si ağır, 1333 hasta mahkûm bulunmasına rağmen; yeme, içme, giyinme, banyo, tıraş, tuvalet gibi temel ihtiyaçlarını yardım olmadan karşılayamadığı Adli Tıp raporuyla belgelenen Mehmet Emin Özkan gibi ağır hasta hükümlüler başta olmak üzere hiçbirinin tahliye edilmemesi de tepkileri yoğunlaştırdı.
Sivas katliamı, Umut (Uğur Mumcu Uzun Takip) operasyonu, Hizbullah davası gibi İslamcı terör örgütlerine yönelik davalarda hem soruşturma ve dava aşamalarında yaşananlar, hem de yakın zamanda gerçekleşen tahliyeler, bu konuda düzenlenen "masumlar cezaevinde" kampanyaları, ayrımcı uygulamaların yapıldığı yorumlarına yol açtı. Yakın zamanda yapılan ve tartışılan tahliyeler, Sivas katliamı, Umut Operasyonu davalarında yaşananlar soru ve yanıtlarla şöyle:
1- Sivas Katliamı, nasıl gerçekleşti?
Temmuz 1993'te Pir Sultan Abdal Kültür Şenlikleri'ne katılmak için Sivas'a giden onlarca kişi, arkadaşlarının, kardeşlerinin, anne ve babalarının Madımak Oteli'nde ölümlerine tanıklık ettiler. Salman Rüşdi'nin büyük tartışma yaratan ve Türkiye'de basılması yasaklanan 'Şeytan Ayetleri' kitabını Aziz Nesin, 26 Mayıs 1993 günü Aydınlık Gazetesi'nde yayımlamaya başladı. 1 Temmuz'da Sivas'ta başlayacak 4. Pir Sultan Abdal Kültür Şenlikleri öncesinde kentte Nesin'i hedef alan bildiriler dağıtılmaya başlandı. Nesin'in baş konuğu olduğu şenliğin başladığı 1 Temmuz günü Sivas'ta yerel gazeteler de kışkırtıcı haberlerle çıktı. Aynı gün kentte "Bugün hesap günüdür" başlıklı bildiriler dağıtıldı. 2 Temmuz'da, Cuma namazının ardından etkinliklerin yapıldığı kültür merkezinin önüne yürüyüş başladı. "Sivas laiklere mezar olacak" diye yürüyen kalabalık merkezin önündeki "Halk Ozanları" heykelini yıktı, boynuna ip asarak yerde sürükledi.
Kalabalık giderek artıyor ancak dağıtılmıyordu. Kalabalık daha sonra Sivas'a gelenlerin kaldığı Madımak Oteli'nin önüne yöneldi. 20 bin kişiyi bulan kalabalık saat 17.00'de geldiği otelin önünden de dağıtılmadı. Araçlar ve sürüklenen heykel ateşe verildi, belediyenin kaldırım yapma gerekçesiyle getirdiği taşlarla otelin camları kırıldı. Ankara sürekli bilgilendirildi, ancak "Hallediyoruz" dışında yanıt gelmedi. Valiliğin civar illerden istediği takviye birlikler de 8 saat süren olaylar bittikten sonra kente gelebildi. Saat 19.00 civarı Madımak Oteli ateşe verildi. İçeridekilerden bir bölümü en üst kattan, geçişleri engellenmek istenmesine rağmen, farklı binalara geçti, Aziz Nesil dahil bir bölümü itfaiye merdiveni ile indirilip darp edildi. 12'si ağır yaralı 62 kişi otelden kendi imkânlarıyla kurtuldu. En yaşlısı 66 yaşındaki Asım Bezirci, en küçücüğü 12 yaşındaki Koray Kaya olmak üzere şenlik için gelen, aralarında Metin Altıok, Behçet Aysan, Nesimi Çimen, Muhlis Akarsu, Hasret Gültekin'in, Asaf Koçak'ın da olduğu 33 insan taşlanan ve ateşe verilen Madımak Oteli'nde katledildi. Olayda iki otel çalışanı da yaşamını kaybetti. Göstericilerden iki kişinin de otel dışında kurşunlanarak öldüğü anlaşıldı. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller'in "Çok şükür, otel dışındaki halkımız bir zarar görmemiştir" açıklaması ayrıca tepki çekti.
2- Katliamın failleri hemen yakalanabildi mi?
Saldırganların sadece bir bölümü yakalanarak gözaltına alınabildi. 15 bin kişinin katıldığı olaylarda gözaltına alınan sayısı 128 olarak kayda geçti. İtfaiye merdiveniyle kurtarılan Aziz Nesin'e saldıran Refah Parti'li Belediye Meclisi üyesi Cafer Erçakmak gibi çok sayıda 'saldırgan' yakalanamadı.
Uzun tartışmalardan sonra dosya Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Başsavcılığı'na devredildi. Ankara 1 No'lu DGM, hakkında dava açılan sanıkların "anayasal bir suç işledikleri" iddiasını kabul etmedi. Dönemin DGM Başsavcısı Nusret Demiral, henüz soruşturma aşamasında, "Olayda örgüt yok, tahrik var" açıklaması yaptı. İddianamede de "Aziz Nesin'in İslam dinine karşı tutum ve davranışları ve açıklamaları, kapalı bir salonda düzenlenen toplantıda terör örgütü militanları için saygı duruşunda bulunulması, eylemin hazırlayıcı nedenleri arasında sayılabilir" gibi kalabalığın tahrik edildiğine yönelik ifadeler yer aldı. 124 sanıklı davayı 1994'te bitiren mahkeme, 37 sanığın beraatine karar verirken, 87 sanığı 2 ila 15 yıl arasında değişen hapis cezalarına çarptırdı.
Ankara 1 Nolu DGM, ilk kararında, 26 sanığı "adiyen adam öldürme" suçunu işledikleri savı ile TCK'nın 450/6. maddesi gereğince cezalandırdı. Bu cezaları, TCK'nın 65/3 ve 51/1. maddeleri ile indirerek 15 yıla düşürdü. 37 sanık hakkında beraat kararı verildi. 60 sanık ise Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası'na aykırı davrandıkları savı ile cezalandırıldılar.
Mahkeme, olayın siyasi yanını görmek istemedi. Cezalar Aziz Nesin'in Şeytan Ayetleri kitabını yayınlamasına dikkat çekilerek, "haksız tahrik" indirimi yapılarak belirlendi. Ancak Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 99 sanık hakkındaki kararı bozdu.
İkinci yargılamada 'anayasal suç' ve 38 idam cezası
3- Yargıtay kararından sonra suçlama değişti mi?
Evet. İkinci yargılama 1997'de tamamlandı. Bu kez saldırının "anayasal düzene karşı yapıldığını" kabul eden mahkeme, 38 sanığın idamına hükmetti. 29 sanık hakkında TCK'nın "Anayasal düzeni bozmaya yardım" başlıklı 146/3. maddesinden 7 yıl 6 ay hapis cezası verildi, 14 sanığın beraati kararlaştırıldı.
Bu kararı da Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 50 sanık yönünden bozdu. Bozmaya, sanıkların doğum kayıtlarında "nüfus müdürlüğü" mührünün okunaksız olduğu, nüfus kayıtlarındaki cilt numarasının karara yanlış geçirildiği gerekçe gösterildi.
2000'de biten üçüncü yargılamada mahkeme, 38 idam kararını tekrar etti. Diğer sanıkların cezaları değişti. 3 sanık 20, 1 sanık 15, 13 sanık 7 yıl hapse mahkûm oldu. İdam ise, bu cezanın kaldırılması nedeniyle müebbet hapse dönüştürüldü.
Yargıtay 2001'de bu kararı onadı ve hükümler kesinleşti. Ancak yargılamalar bitmedi. Hem firari sanıkların ayrılan dosyaları sürüyordu, hem de Pişmanlık Yasası'nın çıkmasının ardından çok sayıda hükümlü Sivas'ta örgütlü hareket edildiğine yönelik itiraflarda bulunmak için mahkemeye başvurmuşlardı.
4- İlk itirafçıların başvuruları nasıl sonuçlandı?
Ankara 1 No'lu DGM'ye başvuran sanıklar Ali Kurt ve Mevlüt Atalay, Pişmanlık Yasası'ndan faydalanmak için örgüt bağlantılarını anlattı. Olaylara karışan Hizbullah, İslami Hareket Teşkilatı, Kaplancılar gibi örgütlerin mensuplarının isimlerini vermelerine rağmen başvuruları reddedildi. Pişmanlık Yasası olarak anılan Topluma Kazandırma Yasası'nın yürürlüğe girmesinin ardından örgüt bağlantılarını reddeden 54 kişi daha mahkemeye başvurdu. Başvuru reddedilirken "örgüt bağlantısı" yine kabul görmedi. Yargı, kalabalığın "örgütler koalisyonundan oluştuğu" görüşünü kabul etmedi.
Firariler kayıplara karıştı, 'arananlar' aranmadı
5- Firariler, o süreçte nasıl yakalanamadı?
Yakalandıktan sonra bırakılan bazı isimler kayıplara karıştı. Bazı isimler ise hiç yakalanmadan kaçtı. 1997'de tahliye edilen iki isim bir daha bulunamadı. Davanın asli faillerinden 7 kişinin Almanya'ya, 2 failin de Suudi Arabistan'a iltica ettikleri ortaya çıktı.
6- Madımak Oteli'nin akıbeti ne oldu, tepki çeken hangi olaylar yaşandı?
Müzeye dönüştürülmesi istenen otel önce kebapçı oldu ve uzun yıllar kebapçı olarak kaldı. Katliamdan 18 yıl sonra, otelin müze değil Bilim ve Kültür Merkezi'ne çevrilmesi kararlaştırıldı. Otelin girişine anı köşesi konuldu. Ancak anı köşesinde saldırgan grupta yer alan ve olaylarda ölen 2 göstericinin ismnin de yazılması tartışma yarattı.
2002'de İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanlığı, müebbete mahkûm edilen bir isme ırkçılık konusundaki kompozisyonu nedeniyle -sonradan iptal etse de- İnsan Hakları Ödülü verdi. Firari sanıklarla ilgili davada yıllardır bulunamayan bir sanığın arandığı adres duruşmada okundu. Sanığın arandığı adresin, katliam davasına yıllarını veren, mağdurların avukatlığını yapan, CHP milletvekili Şenal Sarıhan'ın avukatlık ofisi olduğu ortaya çıktı. Sanığın gerçek adresinin araştırılmadığı anlaşıldı. Firarilerle ilgili davadan da avukatların haberdar edilmediği 2008'de ortaya çıktı. Katliamın ardından başlayan "asıl mağdurun Sivaslılar olduğu" açıklamaları hâlâ devam ediyor. Hiçbir kamu görevlisi hakkında bugüne kadar hiçbir işlem yapılmadı.
7- Firariler bulunabildi mi?
Asli faillerden olan ve 2002'de hakkında arama kararı çıkartılan İhsan Çakmak jandarma istihbarat ekipleri tarafından 4 Mayıs 2007 tarihinde yakalandı. Çakmak, firariler arasında yakalanan tek isim oldu. Çakmak'ın, "aranırken" 3 yıl İstanbul Belediyesi Ulaşım A.Ş'de memur olarak çalıştığı ortaya çıktı.
Sivas Madımak Oteli katliamı zanlılarından İhsan Çakmak'ın 1996'da tutuklandığı ancak daha sonra tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edildiği anlaşıldı. O tarihten itibaren de kamuda çalıştığı saptandı. Geçen sürede Çakmak, Amasya'da askerlik yapmıştı ve 1999'da Sivas'ta evlenmişti. 2000'de ehliyet almıştı ve sonrasında gişe memuru olmuştu.
Çakmak'la birlikte 5 kişi daha yakalandı ve haklarındaki davalar görülmeye başlandı. Bu davaya, yakalanmamış olmasına rağmen davanın bir numaralı sanığı Cafer Erçakmak da eklendi. Talebe rağmen haklarında tutuklama kararı verilmeyen ve dosyaları 2000 yılında 3. karar verilirken ayrılan Muhammet Nuh Kılıç ile Mustafa Dürer ise bulunamayan firarilerdendi. İki sanıkla ilgili dava 10 yıl boyunca devam etti. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, 2 sanıkla ilgili kararını 24 Ağustos 2010'da verdi. Mahkeme, iki sanığa isnat edilen 'anayasal düzeni bozmaya kalkışmaya iştirak etmek' suçunun 15 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle davayı ortadan kaldırdı. Bu süreçte, Nuh Kılıç'ın Almanya'da olduğu, kırmızı bültenle aranmadığı ve Almanya vatandaşlığına geçtiği ortaya çıktı. Bu dosyada da avukatların haberdar edilmediği anlaşıldı.
Cafer Erçakmak ise davanın bir numaralı sanığı olarak anılıyordu. Olayları önceden kışkırttığı ve katliam günü Aziz Nesin'i tartaklayanlar arasında olduğu anlaşıldı. 18 yıl boyunca firari olarak arandı. Hakkında kırmızı bülten çıkartıldı. Almanya ya da Fransa'da olduğu iddia edildi. Bu süreyi nerede geçirdiği anlaşılamadı. Ancak Sivas'ta 2011'de öldüğü ortaya çıktı. Erçakmak, emniyete 500 metre mesafedeki çocuğunun evinde kalp krizi sonucu öldü. Toprağa verildikten sonra mezarı açılarak otopsi yapıldı.
Cafer Erçakmak'ın da aralarında bulunduğu firarilerden yakalanan 7 sanığın yargılamasının Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde sürdüğü, avukatlara tebligat bile yapılmadığı ortaya çıktı. Avukatlar, davadan 5 Kasım 2008'de haberdar olabilmişti. Yargılama sürerken 2011'de Erçakmak'ın öldüğü anlaşıldı.
Ardından Yılmaz Bağ'ın da öldüğü ortaya çıktı. Bağ da arandığı dönemde Sivas Kangal'da düğün yapmıştı ve Sivas'ta yaşamıştı. Sanıklar Şevket Erdoğan, Köksal Koçak, İhsan Çakmak, Hakan Karaca ve Necmi Karaömeroğlu'nun dosyaları ise 15 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle ortadan kaldırıldı. Eylem, "insanlığa karşı suç" sayılmadığı için zamanaşımı kararı verilmiş oldu.
8- Zamanaşımı kararı çıkmaması için herhangi bir girişimde bulunuldu mu?
Bu süreçte, yaşamını yitirenlerin yakınlarının da yer aldığı Toplumsal Bellek Platformu, 17 kez TBMM'deki partilerden bu ve benzeri olayların "insanlık suçu" sayılarak, zamanaşımının bu suçlarda geçerli olmamasını istedi. Verilen önergeler AK Parti tarafından reddedildi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan olduğu dönemde çıkan karar için, "Milletimiz için, ülkemiz için hayırlı olsun. Zaten onlar da söylüyorlar..." dedi. Sonrasında ise Sivas'ta sadece 5 kişi için 'zamanaşımı' kararı verildiğini belirterek, "Olaya ideolojik yaklaşılıyor" yorumu yaptı.
9- Dosyada firari kaldı mı?
Yeni TCK'nın yürürlüğe girdiği 2005'ten sonra 13 sanık için 'cezalarının karşılığı olmadığı' gerekçesiyle tahliye kararı verilmişti. Tahliye kararları sonradan geri alındı ama bu kişiler yakalanmadı. Bu isimler dışında haklarında idam hükmü bulunan Harun Kavak, Mehmet Yılmaz, Metin Ceylan ve Sedat Yıldırım ile 7,5 yıl hapis cezasına mahkûm olan Adem Ağbektaş ve Serdar Özgentürk'ün Almanya'da olduğu biliniyor. Ancak bugüne değin bu hükümlülerin yakalanarak Türkiye'ye iadesi konusunda sonuç alıcı bir girişimde bulunulmadı.
Yargıtay 9. Ceza Dairesi, sanıklar hakkındaki kararları onarken, suç tarihinde 18 yaşını bitirmiş olmasına rağmen sanıklardan Vahit Kaynar hakkında yaş sebebiyle indirim uyguladı ve tahliye kararı verdi. Yargılama sonucu müebbet hapse mahkûm olan Kaynar, en son Polonya'da yakalandı, ancak Türkiye'ye iade edilemeden tahliye edildiği Polonya'dan kaçtı.
Halen 15 hükümlü hakkında kırmızı bülten bulunduğu biliniyor. Firarilerin toplamının 20'yi aştığı belirtiliyor. Dosyaları henüz zamanaşımına girmeyen ancak Yargıtay bozmasından sonra müebbet hapisle yargılanan 3 firari sanık hakkındaki dava hâlâ sürüyor. DGM'nin 1997'de tahliyelerine hükmettiği, sonrasında kayıplara karışan bu sanıkların davaları 2023'te zamanaşımına girecek. Firari sanıklar Murat Sonkur, Marut Karataş ve Eren Ceylan hakkındaki yargılamada mahkeme, son olarak sanıkların gazetelere verilecek 'ilanla' ve kapılarına asılacak tebligatla aranmasına hükmetti. Anayasa Mahkemesi'ne 2014'te verilen zamanaşımı kararıyla ilgili başvuru da halen karara bağlanmayı bekliyor. Bu süreçte, Anayasa Mahkemesi'nin üyelerinden birisinin, daha önce Sivas davasında 4 sanığın avukatlığını yapan Mümtaz Akıncı olması da tartışma yarattı.
10- Cumhurbaşkanı affıyla tahliye edilen Ahmet Turan Kılıç'ın suçu neydi?
Ahmet Turan Kılıç, 2000 yılında Ankara 1 Nolu DGM tarafından "Anayasal düzeni zorla bozmaya kalkışmak" suçundan hakkında idam cezası verilen isimlerden biriydi. İdam cezasının kaldırılmasının ardından cezası müebbet ağır hapse çevrildi. Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu, Kılıç'ın cezaevinde kalamayacak kadar hasta olduğu raporu verdi.
Kılıç hakkındaki kararda, mahkeme, "olayların başlangıcından itibaren tüm safhalarda yer aldığı, hatta yürüyüş yapanlara önderlik ettiği, slogan atıp hedef gösterdiği, halkı eylemlere sokmak için sürekli hareketli ve atak davrandığı, böylece barikatı yarıp, otel önünde otomobilleri tahrip eden ve otel içindeki eşyaları tahrip ederek dışarıya atan, bu arada otel önündeki arabaların yanmasını sağlayan birinci derecede sorumlu asli faillerin fiillerini kolaylaştırdığı ve bu sanıkların suç işleme iradelerini atılan sloganlarla pekiştirip güçlendirdiği, yine polis barikatını zorlayarak bu barikatı aşmış olan otel içindeki sanıkların daha rahat hareket etmelerini ve eylem yapmalarını sağlayacak ortam hazırladığı… Yangının çıkmasına sebep olan fiilleri kolaylaştırdığı, böylece asli faillerin fiilerine müzaheret ve muavenet yolu ile iştirak ettiği gerekçesi ile cezalandırıldığı" yorumunu yapmıştı. Kılıç'a daha önce "hasta" raporu vermeyen Adli Tıp görevlilerinin hakkında ise inceleme açıldığı iddia ediliyor.
11- Sivas katliamı davası gibi çok tartışılan Umut Operasyonu davasında hangi gelişmeler yaşandı?
11 Temmuz 2000'de Ankara 2 No'lu Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde (Uğur Mumcu, Muammer Aksoy ve Bahriye Üçok cinayetlerini de içeren) 18 olayın konu edildiği "Umut Davası" açıldı. 15'i tutuklu, 17 sanığın yargılanmasına başlandı. İddianamede, Mumcu'nun aracına konan bombanın Ferhan Özmen tarafından yapıldığı ve araca Necdet Yüksel'in gözcülüğünde Oğuz Demir tarafından yerleştirildiği ifade edildi. İlk yargılama sonunda sanıklardan Necdet Yüksel, Rüştü Aytufan ve Ferhan Özmen'e "Anayasal düzeni cebren değiştirmeye teşebbüs etme" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi. Örgütün İran bağlantısını sağladığı iddia edilen Ali Akbulut, Selahattin Eş, Ahmet Cansız, Aydın Koral ve firari sanık Oğuz Demir hakkındaki dosya ayrıldı. 2002'de Yargıtay Necdet Yüksel'e ve Rüştü Aytufan'a verilen hapis cezaları onadı. Hakkındaki ilk karar bozulan Özmen'e 28 Temmuz 2005'te Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından ağırlaştırılmış müebbet, Ekrem Baytap da 15 yıl hapis cezası aldı. Yedi sanık (Abdulhamit Çelik, Hasan Kılıç, Mehmet Ali Tekin, Mehmet Şahin, Fatih Aydın, Muzaffer Dağdeviren ve Yusuf Karakuş) altı yıla kadar hapis cezasına çarptırıldı. Sanıklar hakkında ceza indirimi yapıldı. Firari sanık Oğuz Demir'in dosyası ayrıldı.
12- Umut Operasyonu neden inandırıcı bulunmadı?
90'larda işlenen 18 ayrı faili meçhul olayın aynı örgüt tarafından gerçekleştirildiği iddiası soru işaretlerine yol açtı. Yakalanan ilk isimler olan Abdülhamit Çelik ve Yusuf Karakuş, kamuoyuna cinayetlerin sorumlusu olarak tanıtıldı. Tatbikat yaptırılan isimlerin suçlarını itiraf ettikleri söylendi ancak daha sonra baskı altında ifade verdikleri ve asıl sorumluların farklı olduğu anlaşıldı. Her iki isim hakkındaki suçlamaların niteliği değişti.
13- Asıl sorumlular yakalandı mı?
Asıl sorumlu olarak işaret edilen Özmen'e verilen ceza 2006'da Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından onandı. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde, 2009'da "Tevhid-Selam ve Kudüs Ordusu" örgütü mensubu Ali Akbulut, Selahattin Eş, Ahmet Cansız ve Aydın Koral'ın yargılanmasına başlandı. Sanıkların Tahran'da yaşadığı ve örgütün İran bağlantısını sağladıkları belirtildi. Mumcu cinayetinin sorumlusu olarak gösterilen ve hiç yakalanamayan firari Oğuz Demir ile birlikte bu sanıklar hâlâ aranıyor.
Kılıç, Karakuş ve Şahin, 17 Temmuz 2014 ve 8 Ağustos 2014 tarihlerinde Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuruda bulundu. Yüksek mahkeme, başvurucuların avukat yardımından yararlanma hakkıyla bağlantılı olarak hakkaniyete uygun yargılanma hakkı ve yargılamanın 13 yıl 10 ay 25 gün sürmesi nedeniyle makûl sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verdi. Karakuş ve Şahin'e 10'ar bin, Kılıç'a 18 bin lira manevi tazminat ödenmesine hükmedildi. 2017'deki bu karar uyarınca, 3 sanık yönünden yeniden yargılama süreci başladı.
14- Cezaevinde kimler kaldı?
18 faili meçhul eylemle suçlanan sanıklardan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alanlar dışında cezaevinde kalan yok. Mehmet Şahin, Talip Özçelik ve Mehmet Kassap 1 Nisan 2005'te yürürlüğe giren yeni TCK'da haklarında daha düşük ceza öngörüldüğünden, cezaevinde geçirdikleri 5 yıl göz önüne alınarak tahliye edildi.
Sanıkları evinde barındırdığı iddiasıyla hakkında dava açılan Arif Tari, Şartla Salıverme Yasası'ndan yararlandırıldı. Süreç içinde, sadece üyelikten ceza alan diğer isimler de yeni TCK nedeniyle tahliye edildi. Firari diğer isimlerden farklı olarak davanın en kritik ismi görülen Oğuz Demir, 26 yıldır kayıp. 1971 doğumlu olan Demir, "arananlar" listesinde ve 600 bin TL ödülle aranıyor. Hakkında İran'da olduğu iddiaları de dile getirilen Demir'in, Ankara'da yapılan operasyon sırasında kaçtığı ve sınır kapısından yasal yollarla geçtiği sanılıyor. 2023'e kadar yakalanmaması durumunda Demir'in hakkındaki dava zamanaşımından düşecek.
15- Aynı dönemde üyeleri açığa çıkartılan, onlarca kanlı cinayete imza atan Hizbullah üyelerinin durumu nedir?
Lideri Hüseyin Velioğlu'nun 2000'de Beykoz'da villada çatışmaya girdiği polis tarafından öldürülmesinden sonra hızla çözülen örgütün üst düzey yöneticileri hakkındaki dava, Ceza Mahkemesi Kanunu'na göre 10 yıldan fazla tutuklu kalanların bırakılacağının bilinmesine rağmen bitirilmedi. CMK hükmü 2011'de yürürlüğe girince, Hizbullah yöneticileri Cemal Tutar, Edip Gümüş, Mahmut Varol, Abdulkerim Kaya, Mustafa İpek, Mahmut Demir, Sinan Yakut, Şeymus Kınay, Kemal Gülsen ve Fuat Balca'nın da aralarında olduğu 34 isim tahliye edildi. Firar eden isimlerden Gümüş, Türk Hizbullahı'nın lideri oldu.
16- Örgütün cezaevindeki diğer yönetici ve üyeleri nasıl tahliye edildi?
Kanlı eylemlere imza atan Hizbullahçılar, Anayasa Mahkemesi'nin PKK hükümlüsü Abdullah Altun'un başvurusu üzerine 2018'de verdiği, AİHM kararları uyarınca askeri hakimin bulunduğu DGM tarafından mahkûm edilenlerin yeniden yargılanması gerektiği kararı doğrultusunda tahliye edildi. Garip biçimde Altun tahliye edilmezken, Diyarbakır ve Van'daki mahkemeler ilk etapta 100'ü aşkın Hizbullahçı için tahliye kararı verdi. Mahkemeler, FETÖ'den ihraç edilen yargıçların verdiği kararları bile yeniden yargılama nedeni saydı. Başka davalarda taleplere rağmen FETÖ'den ihraç yeniden yargılama nedeni sayılmazken Hizbullahçılar için bazı mahkemeler tarafından kural olarak uygulandı.
17- Anayasa Mahkemesi kararının yerine getirilmesi neden tepki topladı?
Mahkemeler, hakkında karar verilen isim olan Altun için bile tahliye kararı vermezken, tahliye edilen Hizbullah üyelerinin sayısının kısa zamanda 300-400'e ulaştığı iddia edildi. Sorulara karşılık, kaç ismin tahliye olduğu konusunda net bilgi verilmedi. Tepkilerin yükselmesinin ardından Altun ve farklı davalardan yargılanan az sayıda isim de Anayasa Mahkemesi kararı tahliye edilerek, tartışmaların önü kesilmeye çalışıldı.
18- Hizbullah üyeleri yeniden mi yargılanacak?
Ancak önemli bir bölümünün yurtdışına kaçtığı ve bulunamadığı belirtiliyor. Kaçının Türkiye'de olduğu ve mahkeme önüne yeniden çıkacakları belirsiz.
19- Tahliye edilenler örgüt üyeliği suçundan mı yatıyordu?
Az sayıda Hizbullah üyesi, bu suçtan yatıyordu. Ancak tahliye edilenlerin önemli bölümü cinayetlere imza attığı söylenen isimler. Aralarında eski DEP milletvekili Mehmet Sincar'ı öldürenlerden domuz bağı ile işlenen cinayetlere karışanlara, bölgedeki gazeteci cinayetlerine iştirak edenlerden çatışma sonucu polis öldürenlere kadar çok sayıda isim bulunuyor.
20- Bütün bu davalarda yaşanan gelişmeler ne anlama geliyor?
Tartışmalar sadece İslami örgüt davalarıyla sınırlı değil. Yargının, sağ yapılanmaları terör örgütü kabul etme konusunda da direnci bulunuyor. Susurluk'tan Abdi İpekçi cinayetini işleyen çeteye, Danıştay saldırısından Hrant Dink suikastine kadar uzanan tabloda, bu yapılanmalar örgüt sayılsa da terör örgütü kabul edilmedi. Sivas davasında da bir örgüt ismi bulunmuyor. Umut davası ve Hizbullah davasında ise terör örgütünün varlığı kabul edilse de suçluların yakalanmaması, geç yakalanması, erken bırakılmalarının sağlanması gibi tartışmalar uzun yıllardır sürüyor.
Bu yazı ilk olarak T24’te yayınlanmıştır