'49’lar', '55’ler', '23’ler', Bunların başka adı yok mu?

Celâl Temel

  “49’LAR”

      1959 yılı aralık ayında, 27 Mayıs Darbesi’nin tam altı ay öncesinde, 50 Kürd aydını tutuklandı. İstihbarat raporlarının birine göre, bunlar o sıralarda, illegal olarak kurulan Kürdistan İstiklâl Partisi üyeleri veya sempatizanlarıydı; Kürd devleti kurma çalışmaları içindeydiler! Böyle illegal bir parti, gerçekten kurulmuş mudur bilmiyoruz. Ancak kamuoyunda, adında “Kürdistan” bulunan bir partiden, bir örgütten söz edilemezdi.

       Devletin istihbarat raporlarında, gizli görüşmelerinde, yazışmalarında, “Kürd” ve “Kürdistan” elbette vardı. Ama dışardaki resmi söylemde “Kürd” yoktu; tabii ki “Kürdistan” da olmayacaktı. Kamuoyuna, bunların “Kürdçülük” yaptıklarını bile söylemek istemiyorlardı. Zaten gizli bir tutuklama yapılmış, tutuklananlar İstanbul Harbiye Askeri Cezaevi’nde tek kişilik hücrelere konulmuştu.

       27 Mayıs 1960 günü yapılan askeri darbeden sonra, Harbiye cezaevindeki Kürd tutuklular, Demokrat Parti’den, onları deviren 27 Mayıs Askeri Yönetimi’ne devredilmişti. Çıkan af kanununu kapsamı dışında bırakıldılar. 1961 yılı başında, dava açılacağı sırada, tutuklu veya tutuksuz toplam sayıları, biri cezaevinde öldüğü için 49’du. Bu sırada, adları basında “49’lar Davası” diye geçti. Bu adı, uyanık bir gazeteci mi vermişti yoksa derinlerdeki bir yetkili mi, tam bilemiyoruz.

        Kürdlerin adının sayılarla (rakamlarla) ifade edilmesi ilk kez bu olayda görüldü. Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren, Türk’ün varlığı, Kürd’ün yokluğu üzerine kurulmuştu. Böylece Kürd’e yok demek için bir yol daha bulunmuştu: Rakamlar.

     “55’LER”

     27 Mayıs 1960 askeri darbesi olduğu sırada, 49’lar Davası’nda yargılanacak olan Kürd aydınları, İstanbul Harbiye Cezaevi hücrelerindeydiler. Darbeden dört gün sonra, 31 Mayıs 1960 tarihli Cumhuriyet gazetesi, “Kürdistan Tesisi İçin, Sabık DP İçinde Çalışmalar Yapılmış” manşetiyle çıktı. Bir gün sonra, 1 Haziran gününden itibaren, birkaç gün içinde, çoğu şeyh, ağa ve aşiret reisi ailelerden olmak üzere, Kürd illerinden beş yüze yakın kişi, Sivas Kabakyazı’daki 5. Er Eğitim Tugayı’ndaki askeri kampta gözetim altına alındı.

     Sivas kampındaki Kürdler, beş aya sonra dağıtılırken bunları içinde 55 kişi seçilerek, çeşitli yerlere sürüldü veya tutuklandı. Bunlara da “55’ler” dendi.

      “23’LER”

      Devletin yarı-resmi ceridesi Cumhuriyet, 29 Haziran 1963 tarihinde, “Topraklarımızda Bir Kürd Devleti Kurmak İsteyen ‘13’ Kişi Yakalandı.” manşetiyle çıktı. Birkaç gün sonra, bunlara on kişi daha eklendi ve yargılanacakların sayısının 23’e çıktığı anlaşıldı. Buna da “23’ler Davası” dendi.

       Davada yargılananların bir kısmı (9 kişi), Güney Kürdistan (Irak Kürdistanı) ve Doğu Kürdistan’dan (İran Kürdistanı) olup Türkiye’de öğrenim gören öğrencilerdi. Bir kısmı, o dönemde yayın yapan İleri Yurt, Deng, Dicle-Fırat, Roja Newe, Rêya Rast gibi Kürd yayınlarının sorumluları veya yazarlarıydı.

     “Kürd” yok “Türk” var

      27 Mayıs Darbesi yöneticilerinin, 1960-1963 yılları arasındaki bu icadından sonra, artık Kürdlere, “Kürd” demeye gerek kalmamıştı! Zaten Kürd yoktu ki, adı olsun, dili olsun. Kürd’e Kürd dememek için rakamlar da işe yaramıştı.

      Adları söylenmek zorunda kalınırsa, “Kürd” değil “Türk” sözcüğüne benzerliğinden dolayı “Kürt” denecekti. Dört harf de aynı olduğuna göre demek ki “Kürt”, aslında “Türk”tü! O zaman, “Kürdistan”ın da “Kürtistan” olması gerekirdi; bu pek olmadı. Buna da “Doğu” denerek bir çözüm bulundu. Rakamlar gibi, yön ifade eden sözcükler de “Kürd” inkârı için işe yaramıştı.

       Daha önce de Anadolu Yarımadası’nın dışında olduğu hâlde, Kafkasya’dan Mezopotamya’ya, İran coğrafyasına kadar uzanan, Kürdlerin yaşadığı her yer, “Doğu Anadolu”, “Güneydoğu Anadolu” olmuştu, oluvermişti. Kürdlerin adı “Kürd” değildi; yaşadıkları toprakların adı da “Kürdistan” değildi. Dillerini asimilasyon canavarı yutmuş, ülkelerin adı “Doğu”, “Güneydoğu” olmuş ve adları yok ya da sadece matematiksel bir rakam.

      Çok basit gibi görünen yakın tarihteki bazı küçük gelişmelerden söz ediyoruz. Kürdler, bunların farkında mı, bilmiyorum ama nedendir bilinmez, birbiriyle çekiştiklerini, birbiriyle kavga ettiklerini biliyorum.

       Kimse, kimseye, durup dururken bir şey bağışlamaz. Tarihini tanımadan, kendini tanımadan, var olunmaz. Sonra, sonrası da elbette, daha da zor, ince uzun bir yol…