5 Nolu gerçeği ve tarihsel sorumluluk

Cano Amedî

Cano AMEDÎ

Derince bir yenilginin iz dönüşümünün ardından günümüze değin ulusal ve toplumsal mücadele alanlarını parselleyen, örgütlülüğü yadsıyan ve klasik çıkar eksenli siyasetin malum sokaklarında ezberlenmiş birkaç içi boş klişe slogan ve tarihsel kökeninden kopuk ideolojik tezahürata dönüştürülen örgüt fetişizmine yönelik bir tepki olarak gelişen “bağımsız” kalma tercihi, süreç içerisinde örgütlü özgür bireyler topluluğuna evrileceğine giderekten örgütsüzlüğün sığınma limanına dönüştü. Üretim ve inşadan yoksun bu liman, gerek kuşaklar arası yabancılaşma ve ötekileştirme açısından olsun, gerekse toplumu etkisi altına alan güvensizlik ve kırılganlık atmosferi bakımından olsun, toplumsal örgütlülük önünde ciddi bariyerler oluşturduğunu biliyoruz. Bir başka ifadeyle dünün örgütlü kadroları bugün örgütsüzlüğün örgütleyicileri olarak hareket etmektedirler. Bu potansiyelin yıllardır estirdiği sitem, şikâyet ve yılgınlık rüzgarları ciddi anlamda politik bir erozyona yol açmaktadır.

 

Bir çoğumuz hala düşünsel bazda, dünün dünyasından kopmuş değil ve yeniye dair bir arayış içinde değiliz. Mevcut konforumuzdan “memnun” görünüyoruz! Piyasadaki örgütsel bazlı perspektif ve ısmarlama “belgesel, kitap” serileri de dünün dünyasında kalmamızı teşvik eden ve mahalle baskısını etkin kılan birer araçtırlar. Yine birçok olay, yaşanılan süreçler, gerçekliğinden ayrıştırılarak mitleştirme temellinde yeni anlamlar, yeni öyküler eşliğinde bir anlatı hikayesi oluşturulduğunu biliyoruz. Böylelikle bu tür yaklaşımlar, bir nevi devletin sorumluluğunu, işkence ve katletme politikalarını perdeleme ya da hafifletme politikalarına hizmet etti. Bu yaklaşım hala baskın ve birçok insan da bu mantık silsilesinden kurtulmuş değildir.

Bizler yaşayarak tecrübeler edindik ve gördük ki egemen sistem, mevcut bütün aparatlarıyla bizlerin farklı parti, grup ya da örgütlere mensup olma aidiyetimize bakmaksızın, bizlerin şahsında, Kürd halkını yok etme, teslim alma ve zamana yayılmış travmalar eşliğinde ulusal kurtuluş hattının temel dinamiklerini stratejik olarak bitirmeyi amaçladıklarını öğrendik. Politik farklılıklarımız, ideolojik renklerimiz sadece ve sadece bizleri ilgilendiriyordu. Egemenler için, bizim kendi davasına sahip çıkan kürd olmamız, yok edici politik süreçler için yeterli ve kesin bir veriydi. Hepimiz çok iyi biliyoruz ki bu devletin kurucu aklının temel felsefesi “en iyi kürd, ölü kürdtür” ilkesini benimsemiş ve bugüne değin periyodik bir şekilde uygulamıştır.

Gerek cezaevlerinde gerekse cezaevi duvarlarının ötesinde, yaşam koşulları ve alan hakimiyeti açısından devlet politikalarının yanı sıra işkence, baskı, teslim alma yönünde operasyonlar ve korku iklimi başlı başına farklı bir konudur. Detaylara girmenin konunun bütünlüğü açısında bir getirisi olmayacaktır. Ancak kitle çoğunluğunun baskın karar alma ve dikte etme gerçekliği karşısında, azınlık teşkil eden grup ve bireylerin hükmü çoğunlukla yok hükmünde sayılıyordu. Kimi zaman da bu gruplar psikolojik ve sosyolojik sebeplerden dolayı yancı aparatlar olarak değerlendirilmekteydi. Sayısal olarak “azınlık” kategorisinde yer alan gruplar ve “düşman” diye kodlanan yapılar, karar alma mekanizmasının dışındaydılar. Bu kesimlerin tek seçeneği vardı; alınan kararlara katılım sağlamak ve sürece eşlik etmek. Çünkü onların tek başlarına fiziki ve filli olarak alternatif tutum geliştirme zeminleri yoktu. Bu dayatmacı ve kaba örgüt fetişizmi, beraberinde güvensizlik, diyalogsuzluk ve olumsuzlukların başat olmasına yol açıyordu.

Diyarbakır 5 Nolu zindanıyla ilgili yazılan birçok kitap, makale, belgesel ve diğer yazılı ve görsel materyallerde, yapılan programlarda, 5 Nolu gerçeğini anlatmaktan ziyade, parti-örgüt fetişizmini öne çıkarma gayretleri vardır. Oysa vahşet sürecinin teşhiri ve mahkûm edilmesi, gelecek kuşaklar açısında bir zorunluluk ve sorumluluktur.  Sadece kaba işkencelerin tarifi, teşhiri ve grupların, bireylerin ideolojik perspektifli yaklaşımları; bireysel egoları besleyen paradigmaları öne çıkaran tutum ve bakış açıları kaba bir öngörüsüzlüktür. Bu yaklaşım, devletin sorumluluğunu göz ardı etmeye hizmet eden örgütsel kara propaganda mantığıyla hareket ettiğinden dolayı, işkenceleriyle Dünya’daki meşhur cezaevleri arasında ilk sıralarda yer alan 5  Nolu Cezaevi gerçeği ve sonuçlarıyla bir hesaplaşmaya gidilemedi. Bu cezaevi gerçeğini, pilot cezaevi ve yok etme laboratuvarı olma misyonunu yeterince anlatamadık ve anlatamıyoruz.

Oysa ulusal kurtuluş odaklı bir perspektifle devletin temel stratejisini, işkence ve yok etme temellinde yürürlüğe koyduğu politikaları teşhir ve mahkûm etmemiz gerekiyordu. Mevcut enerjimizi birbirimize karşı kullanmaktan çok, var olan enerjiyi ulusal potalarda buluşturup işgalci güçlere karşı kullanmak gerektiğini hepimiz teorik olarak biliyorduk ve savunuyorduk. Ancak, her ne hikmetse pratikte bu tespitin yaşam bulmaması için bin bir dereden su taşıyorduk.

Parti, örgüt fanatizmi, ihraç ürünü ayrışmalar, özgür ve sağlıklı düşünmenin önünde kör duvarların yükselmesine yol açtı ve inşayı kurtuluşa odaklanan ufukların körelmesine yol açtı. Ne yazık ki, hala o ideolojik yaklaşımlar, ayrıştırıcı dil ve hastalıklı davranışlarımızdan vazgeçmiş değiliz. Bu hastalıkların devam etmesi için ısrarcı tutum ve yaklaşımlar hala baskın durumda. Devletin faşizan politika ve stratejilerini mahkûm etmektense, hala “biz direndik, onlar direnmedi” modunda örgütsel propagandalarla yaşamı geriden takip ediyoruz. Yeni yol arayışları ve alternatif odakların yaratılmasına yönelik farklı mücadele yöntemleri geliştirme yerin,  hala 50 yıl öncesinin haleti ruhiyesiyle politik “enkazın” altında “yoldaşları” aramanın beyhude çabasıyla hareket eden siyaset simsarlarının varlığı başlı başına bir enkaz ve engeldir. Uzun sözün kısası o süreçleri yaşayan her bireyin, her koğuşun, her grubun, her cezaevinin bir öyküsü, bir hikayesi ve tarihi vardır. Bütün bu hikayelerin ortak noktası sömürge insanın sömürgeci sistem karşısındaki duruşunu yansıtmaktadır. Dolaysıyla Kendi davasına sahip çıkan her Kürd, sömürgecilerin nezdinde düşmandır! Bunun için diyoruz ki bütün enerjimizi, öfke ve mücadelemizi bu sömürgeci sistemin yıkımı için yoğunlaştırmalıyız. Unutmamalıyız ki 5 Nolu zindan gerçeği kürd ulusal ve siyasal tarihinde çok önemli bir yer tutmaktadır. Bu tarihsel hafızayı doğru okumak, yorumlamak ve gelecek kuşaklara aktarmak tarihsel bir sorumluluktur. Bu sorumluluğu, örgütsel ve bireysel çıkarları için peşkeş çekenler, bundan nemalananlar, bunu bireysel egoları ve konforları için kullananlara karşı duyarlı olmak gerekiyor.

30.4.2024 Diyarbekır,