Diyarbekir 5 Nolu Cezaevi’nin kapatılması, Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan’ın Diyarbekir’e gelip konuşmasından önce alelacele boşaltılıp Kültür Bakanlığı’na bağlandığı kamuoyuna açıklanmıştı. Sanırım on yıl önce de yine Recep Tayip Erdoğan tarafından 5 Nolu gündeme getirilmiş ve yıkılıp yerine okul yapılması açıklamasını okuduğumda, o gece sabaha kadar uyuyamamış ve hep 5 Nolu gözlerimin önünde canlanmıştı. Sabah, hemen yıkılması kararını protesto eden ve müze olmasını talep eden bir yazı kaleme almış, hem Facebook sayfamda hem de bazı internet sitelerine göndermiş, yayınlanmıştı.
Daha önceleri de 12 Eylül Anayasası’nda yapılan bir değişiklikle darbeciler aleyhine dava açılma ortamı doğmuştu. Çok sayıda 5 Nolu mağduru işkencecilerin yargılanması için Diyarbekir’de savcılığa şikâyet dilekçeleri vermiş, ben de avukatım aracılığıyla şikâyet dilekçesi verdirtmiştim. Fakat dosyalar bekletilerek zaman aşımına uğratılıp kapatılmıştı. Bu kez ise yıkılması yerine 5 Nolu’nun müze yapılmasını gündeme getirdiler. Her ne kadar seçim arifesinde Kürt seçmenlere ve Diyarbekir’e verilmiş bir seçim sözü olsa da, devletin başından gelen bu açıklamayı önemli kabul edip devamını talep etmek gerekiyordu ki, Diyarbekir’de benim de yakından tanıdığım bazı arkadaşlar bu açıklamayı dayanak alarak müze için bir platform oluşturup WhatsApp’ta bir sayfa açtılar. Ben de başlattıkları bu oluşuma katıldım. Öncülük yapan bu arkadaş ve dostlarımı yürekten kutlarım.
1981-84 yılları arası 5 Nolu Askeri Cezaevi’nde yapılan işkenceler gerek tutuklular üzerinde gerekse Kürt halkında büyük bir kırılma yaşattı. Bu kırılma basit bir kırılma olmayıp devletle Kürtler arasında bir kopuşun artmasını tetikleyen bir vakadır. Orada olanlar; gerek tutuklular, gerek aileleri, gerekse tüm Kürt halkının hafızasına kazılmış insanlık dışı uygulamalardı. Bu dönemin unutulmayıp yüzleşilmesi ve hesap sorulması bir zorunluluktu. O dönem 18-25’li yaşlarda olanlar şimdi en genci 60 yaşlarında bulunmaktadır. Peş peşe vefat haberlerini duyuyor ve sayımız gittikçe azalmaktadır. Yeni nesillerin bu uğursuz dönemi öğrenmeleri için bir hafıza mekânına ihtiyaç vardır. 5 Nolu’da kalan tutukluların yazdıkları kitaplar 25 adetin üzerindedir. Sadece kitaplarda yazılanlar ve kulaktan kulağa anlatımlarla hafızalarda ne kadar süre kalır bilinemez. Şu meşhur sözün: “Hafıza i beşer nisyan ile malüldür” devletçe söylenmesi boşuna değildir. Bölgemizde devlet her şeyi yapar ama unutmak gereklidir diye bir politikası da her zaman olmuştur. Bu yüzden bir müze olarak, hafıza mekânı olması geçmişte yapılan işkenceleri her dönem hatırlatmış olacaktır.
Her ferdin başından geçen geçmişi olduğu gibi toplumlarında başından geçen derin olaylar vardır. Derin izler bırakan bu olaylar pratik olarak bir mekânda temsil edilince nesilden nesille kalır. Bu mekânlar artık tarihsel olay haline gelir ve bir anlam kazanır. Bunu yeni nesillerin gündelik yaşamlarına taşımak ancak yaşayanların anlatımları ve hafızalarını geriye götürmeleri ile olur. Geçmiş kültürel değerleri yeniden üretip korumak hafızalarda kalanlarla olmaktadır. Fakat geçmişi hatırlamak isterken nasıl ve nelerin hatırlanması da önemlidir. Bazı geçmiş pratikleri egemen devlet engellemek, amacından saptırmak ister ve toplumsal hafıza üzerinde denetim kurmak ister. İşte 5 Nolu’nun “Anı ve Etnografya Müzesi” yapılmak istenmesinin altında bu saptırma yatmaktadır. Devlet, toplumu hafıza ve bellek kaybına uğratmak için her türlü baskıyı uygulamak ister.
Toplumların kolektif hafızası nesilden nesille aktarılıp şekillendirmek, mekân ve temsillerle kutlanan sembollerle olur. Egemen devletin unutturma ve giderek hiç olmamış politikası dayatılınca gündemden düşürüp geçmişle hesaplaşmadan kaçınmak isteyecektir. Toplumda bu yüzleşmeyi gündeme getirenler üzerinde de baskılar uygulamaktan çekinmeyecektir. Toplumsal hafızanın bir mekânla temsil edilmesi ve geçmişle hesaplaşmayı Almanya Nazi dönemi ile yüzleşerek bunu başarmıştır. 1980’lerde Alman yönetimi; “Üstesinden gelinmemiş bir geçmişin gölgeleri ile hesaplaşma” kavramıyla üstesinden gelme kararı verir.
Almanya bu geçmişini olumsuzluk ve suçluluk psikolojisi içeren bir geçmiş olarak görüp; bir unutma veya baskıyla yok sayma değil de, bir hatırlama, yüzleşme ve hesaplaşma olarak görmüş, geçmişte mağdur ve kurbanlara yönelik suç ihlali ile hatırlamak, yeni nesille mekânlar ve simgelerle hatırlatmak istemiştir. Hafıza mekânları iyi bir bellek olduğundan hatırlama olayı, toplumsal hafızayı da biçimlendirip pekişmesi açısından tarihsel bir öneme sahiptir. Günümüzde gelişmiş toplumlarda toplumsal hafıza; müze, anıt, gösteri ve resimlerle şekillenip hatırlanılır, bir sonraki kuşağa tanıtılır, böylece geçmiş hafıza korunmuş olur. Bir toplum veya ulus kendi tarihini, kendi hafızasını korumayı sağlayacak mekânlar ve araçlar yaratamazsa ulusal kimlikleri de sakat olur.
Güney Kürdistan Saddam yönetiminden kurtulup kendi kendilerini idare etmeye başladıklarında, aynı girişimi Süleymaniye şehrinde Saddam’ın işkence, adam kaybetmenin, girenin bir daha sağ çıkmadığı EMNİ SUREKA HAPİSHANESİ’Nİ bir hafıza müzesi yapmışlardı. Dört yıl önce gidip gördüğümde 5 Nolu’da birlikte yattığım Yusuf Ziya Topal arkadaşımla mekânı gezerken migren ataklarımız başlamış, midelerimiz bulanmış, kendimizi dışarı atmıştık. Kürtlerin unutmaması gereken bu hafıza müzesi yüzyıllar geçse de Saddam yönetiminin ne kadar zalim olduğu hatırlanacaktır.
Bizlerin önünde duran en önemli şey; egemen devletin unutma, unutturma ve baskılarla engellemek için bir zor ve şiddet politikası mı uygulayacağı, yoksa hatırlayıp yüzleşmek için bir hatırlatma anlayışını mı önüne koyacağı önemlidir. 5 Nolu’nın hafıza müzesini istemek aynı zamanda orada yapılanları da gündeme getirip yüzleşme prosedürünün açılması demektir. Türk devleti bir Alman devleti değil ki, geçmişte yapılan zorbalık ve haksızlıkların sorumluluğunu üstlensin. Kurbanların, mağdurların belirlenmesi, travmalar yaşayan tutuklu ailelerden özür dileyip sorumluluğu üstlenmesi, maddi ve manevi zararların karşılanması ve görevini yerine getirmeyi kabul etsin. Geçmişle hesaplaşmak ancak geçmişte yapılanları hatırlamakla mümkündür. Türk devleti bir Alman devleti değildir ve bir empati ortamını yaratmayı beklemek biraz hayalciliktir; geçmiş tarihinde olan olayları bile kanunlar çıkararak hatırlama yasağını uygulamaktadır.
5 Nolu’nun bir hafıza müzesi olmasını isteyenlerin esas sahipleri, başta orada yatanlardır ve aynı eziyeti cezaevi kapılarında yaşayan ailelerdir. Özellikle müze kararı alınmasında Diyarbekir’deki 5 Nolu’da yaşayan bir kısım arkadaşların anında duyarlılık gösterip organize olmayı önüne koymaları takdir edilecek bir tavırdır. Gündeme getirdikleri talepler de makul ve anlaşılır taleplerdir. Güncel olmayan siyasi talepleri gündemleştirmemeleri de haklı taleplerine bir meşruiyet kazandırmış olduğundan kamuoyunun hemen dikkatini çekmiştir. Grup sorumlusu arkadaşlar bir tüzel kişilik kazanması için uğraş vermeliler ve vermekteler de. Zaten grubun oluşmasını başlatan arkadaşlar içinde hukukçu dostlar da var. Bölgemizdeki Barolar da destek olmalılar ve oluyorlar da. Hukuki destek almak çok önemlidir ve kamuoyunda, toplum nezdinde bir meşruiyet kazanımını sağlar. Bunun için de bir tüzel kişilik kazanmak gerekmektedir. Nasıl ki Cumartesi Anneleri’nin kayıp edilen çocuklarını sormaları, tüm baskılara rağmen Kürt ve Türk toplumu nezdinde, uluslararası kamuoyunda meşruiyet kazanıp tüzel bir kişiliği olması gibi. Bunun için de 5 Nolu’da meydana gelmiş önemli günleri hatırlatan anmalarla periyodik olarak 5 Nolu önünde aktiviteler yapılması gerekir ki ilgi çeksin, ses getirsin.
Grubun WhatsApp sayfasında ilk dönemler 5 Nolu cehenneminde kalanlardan çokça yazı ve mesajlar yayınlanmaktaydı. Yazılan mesaj ve yazıların tümünü izlediğimde şu kanı bende oluşmuştu: 5 Nolu cehennemini yaşayanlar, yaşadıklarını herhangi bir platformda veya bağlı oldukları siyasi oluşumlarda bir konferans niteliğinde süreci değerlendirme yapamayınca insanlar dolmuş ve bir deşarja ihtiyaçları vardı, bu platform biraz da bu deşarjı sağladı. Yıllarca içlerinde sakladıkları düşünceleri açıklayarak sanırım bir rahatlama da sağlanmıştır. Bundan dolayı grubun amaçları dışındaki görüşleri de anlayışla karşılamak gerek. Fakat bu hafıza müzesi platformunun dışında başka bir platform oluşturmada da yarar var; şimdiye kadar kendi iç dünyalarında saklı kalan 5 Nolu anılarını, eleştirilerini, sitemlerini yazıp konuşsalar daha bir rahatlama sağlar görüşündeyim. Bu yeni platform müze olmasını isteyen arkadaşları da rahatlatır kanısındayım. Kürt siyasi hareketlerin PKK dışında hiçbiri 5 Nolu’daki taraftarlarıyla ciddi bir değerlendirme yapmadı. PKK hareketi ise Lübnan’da 5 Nolu’dan tahliye olanlarla bir Zindan Konferansı yaptığında, liderleri onları direndiklerine neredeyse pişman ettirmişti. Konferans notlarını okuduğumda vicdani olarak 5 Nolu’da direnişleri omuzlayan o arkadaşlar adına üzülüp acı duymuştum.
5 Nolu Askeri Cezaevi’nin müze olması için verilecek uğraşın öyle kısa sürede neticesinin alınacağını sanmıyorum. Yol çok uzundur ve devlet önlerine çok engel çıkaracaktır. Cumartesi Anneleri toplumda ve uluslararasında meşruiyet kazanmasına rağmen toplantı yerlerinde yerlerde sürüklenmiş, mahkeme kapılarına düşürülmüştür. Çünkü karşımızdaki devletin son 100 yılı yüzleşmesi gereken olaylarla doludur. Kabul etmediği gibi, olmadığını kendi toplumuna zorla kabul ettirip unutturmak istemiştir. O yüzden fazla hayalci olmadan yolun uzun olduğunu, fedakârlık ve bedeller ödeneceğini, aslı astarı olmayan suçlamalarla karşı karşıya kalınacağını şimdiden bilmek gerekmektedir.
Bir başka önemli konu da bu müze girişimini ileride birilerinin denetimine girmesinden de korunmalı yoksa amacından saptırılma riski taşıyor olabilir. Bu nedenle, bir an önce tüzel bir kişilik kazanmalı, toplum vicdanında meşru kabul edilip sahip çıkılmalı, sivil toplum örgütleriyle belirli dayanışma içinde olunmalıdır. Kültür Bakanlığı’na; Müze olacaksa muhatabının orda yatanlar olduğu dayatılıp birlikte çalışılmaya zorlamalı.
Devletin istediği; Anı ve Etnografya Müzesi ile 5 Nolu’yu özünden saptırma girişimine karşı sivil toplum örgütleriyle ortaklaşa karşı durulmalı ve illa Etnografya müzesi kurmak istiyorlarsa Diyarbekir’de buna uygun çokça eski yapı olduğu belirtilmelidir.
İşkence mekânlarının engellenmesi ve bir daha olmaması için bu tür hafıza mekânları birer engeldir. Egemen devlet tarafından inkâr ve kabul edilmeyen her suç, onun potansiyel olarak yeniden işleneceği anlamına gelir. Devlet katliamı, yaptığı işkenceleri kabul etmezse, ben bunu yeniden yapabilirim, demektedir. Tarihte işlenmiş bir suçu kabul etmezseniz, potansiyel olarak onu yeniden işleyebilirsiniz. Hafıza mekânları bundan dolayı önemlidir.
Arkadaşların tespit ettikleri talepler yerinde taleplerdir ve siyasi istemlerden bu dönem kaçınılmalıdır. Yazımı Vahap Coşkun’un şu belirlemesiyle noktalıyorum:
“Türkiye’de devlet terörünün bir topoğrafyasının çıkarılmasına Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi’nden başlanmalı.”
(5 Şubat 2023)
(*) Bu yazımı 6 Şubat günü yayına verecektim. Deprem olunca erteledim. Depremde yakınlarını kaybedenlere sabır ve güç, yaralılara şifa diliyorum.