Angela Merkel'in 16 yıllık iktidarının ardından siyaset sahnesinden ayrılması sadece ülkesi Almanya’da değil Avrupa Birliği’nde de güç dengelerini sarstı.
AB’nin gerçekte lideri gibi görülen Merkel’in bundan sonra yerini kimin alacağı Brüksel’de merak edilen konuların başında geliyor. Merkel’in koltuğunu devralan Avrupa’nın en güçlü ekonomisinin yeni Başbakanı Olaf Scholz, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve İtalya Başbakanı Mario Draghi, ilk anda akla gelen üç isim olarak öne çıkıyor.
AB’nin Brexit, hukuk devleti ilkesinin tesisi gibi Orta Avrupa ve Balkanlarda yaşadığı sıkıntılar ve küresel jeopolitikteki marjinalleşme gibi hala çözülememiş sorunlara dikkat çeken siyasi uzmanlar, üç liderin de bu rolü tam anlamıyla üstlenemeyeceği uyarısında bulunuyor.
AB’nin yaşadığı krizlerin atlatılamamasında oldukça başarılı bir performans sergileyen Merkel, koltuğu bıraktığında kendisine yöneltilen bazı eleştirilere rağmen hem ülkesinde nem de AB içinde oldukça popüler bir durumdaydı.
İspanya’daki Sebastian Reiche İşletme Fakültesi öğretim üyelerinden Sebastian Reiche, kaleme aldığı bir makalede, “Angela Merkel, Avrupa Birliği'nin fiili lideri ve 'özgür bir dünyanın lideri' olarak bir neslin en önemli politikacılarından biri olarak değerlendirildi.” diyerek, Alman liderle ilgili görüşlerini özetledi.
Düşünce kuruluşu Avrupa Dış İlişkiler Konseyi tarafından düzenlenen ve AB vatandaşlarına “eğer seçmeniz gerekirse AB lideri olarak kimi seçersiniz?” sorusunun yöneltildiği ankette “Merkel’e oy veririm” diyenlerin oranı yüzde 41 olarak belirlendi.
Aynı ankete katılanların sadece yüzde 14’ü Macron’a oy vereceğini bildirdi.
Merkel, AB entegrasyonunu yavaşlattı mı?
Bununla birlikte bazı uzmanlar, önemli krizleri aşarken Merkel’in Çin ve Rusya ile ilişkilerde bile ekonomik çıkarlara öncelik vermesinin AB’nin entegrasyonunu ciddi bir şekilde yavaşlattığı eleştirisinde bulunuyor.
Merkel’in liderliği bırakmasının ardından onun koltuğunu kimin devir alacağı konusunda Macron en şanslı adaylardan birisi olarak görülüyor.
AB dönem başkanlığını ocak ayında devralacak Fransa’nın genç lideri, ülkesinin altı ay boyunca "dünyada güçlü, tamamen egemen, seçimlerinde özgür ve kendi kaderinden sorumlu bir Avrupa oluşturmayı hedeflediğini” açıklayarak iddialı bir program ortaya koydu.
Almanya'da Sosyal Demokratların liderliğindeki yeni koalisyon ise salgın sonrası yaşanan ekonomik sıkıntıları aşmak için uğraşırken, bütçe disiplinine zarar vermeden bunu başarmanın bir şekilde yollarını arıyor.
ABD eski Başkanı Donald Trum’ın Almanya’ya savunma harcamaları konusunda daha fazla katkı vermesi için baskı yapmaya başlamasından bu yana Berlin’in eli bu konuda da eskisi kadar rahat değil.
Sosyal Demokrat Scholz'un Yeşiller ve Liberal Parti ile birlikte oluşturduğu koalisyon hükümeti yayınladığı ortak bildiride,
“Avrupa'nın merkezinde ekonomik olarak güçlü bir ülke olarak egemen Avrupa'yı mümkün kılmayı, teşvik etmeyi ve ilerletmeyi görev bildiklerini” duyurdu.
Macron'un AB liderliğinde şansı var mı?
Montaigne Enstitüsü’nde görevli Alexandre Robinet-Borgomano ise Merkel’in görevden ayrılmasının iktidara geldiğinden bu yana “ güçlü bir Avrupa inşa edilmesi” fikrini savunan Macron’un kendi vizyonunu AB içinde daha rahat bir şekilde ortaya koymasına fırsat vereceğini düşenenler arasında.
Macron son olarak İtalya Başbakanı Draghi ile birlikte ikili işbirilği anlaşması imzalarken, bu iki lider ortak yazdıkları bir makelede AB içinde yatırım harcamalarını artırmak için mali politikalarda reforma gidilmesini istedi.
Euro para birimi kurallarını belirleyen Maastricht Sözleşmesinde reform isteyen Macron özellikle Paris ve Brüksel arasında ciddi sorun yaratan bütçe açığının, gayri safi yurt içi milili hasılaya oranının yüzde 3’ü geçmemesini öngören kriterin değiştirilmesini istiyor.
Bununla birlikte Fransa’nın gelecek yıl seçime gidecek olması istediği köklü reformları yapma konusunda Macron’un önünde ciddi bir sorun olarak görülüyor.
Siyasi yorumcular, iç sorunların Macron’un bir müddet daha büyük Avrupa vizyonuyla ilgili projelerine sekte vuracağına kesin gözüyle bakıyor.
Daha önce Merkel hükümetlerinde iki kez maliye bakanı olarak görev yapmış olan 63 yaşındaki Scholz ise 2022’de ülkesi adına G7 dönem başkanlığını üstlenecek. Bu görev küresel lider olma konusunda da Scholz için önemli bir sınav teşkil ediyor.
Avrupa Dış İlişkiler Konseyi araştırmacılarından Piotr Buras ve Jana Puglierin yazdıkları makalede, zamanla birlikte dünyanın karşılaştığı sorunların içeriğinin de değiştiği uyarısında bulunarak özetle şu görüşleri dile getirdi:
“Tarafsız kalma ve Avrupa'nın önemli sorunlarına karşı zorlu çözümlerden kaçınma politikası, önümüzdeki zorluklara uygulanabilir bir yaklaşım gibi görünmüyor. Merkelizmin Merkel'den daha uzun yaşaması pek olası değil... Çünkü AB'nin temellerini güçlendirmek ve dünyadaki yerini savunmak için daha vizyoner ve cesur bir Almanya'ya ihtiyaç olacak.”
Gerek Scholz gerek Macron’un AB içinde liderliklerini kanıtlamıs için hala zamana ihtiyaçları bulunduğu konusunda herkes hemfikir.
Draghi AB liderliğine oynayabilir mi?
Bir dönem Avrupa Merkez Bankası Başkanlığı yapan İtalya Başbakanı Mario Draghi, önemli ekonomik ve sosyal sorunların ardından ülkesinde giderek istikararın sağlanması konusunda önemli başarılara imza attı.
Merkezi Roma‘da bulunan Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nde görevli Nicoletta Pirozzi, Draghi’nin Merkel’in AB Konseyi’nde bıraktığı liderlik görevini “konsensüs oluşturucu olarak” doldurabileceği görüşünde.
Pirozzi bu konudaki görüşlerini şu şekilde özetledi: “Draghi, Merkel'in temkinli yaklaşımına oranla Fransa ve yeni Alman hükümeti ile işbirliği içinde, ekonomik yönetişim reformundan dış politika ve savunmaya kadar Avrupa entegrasyonunun kilit sektörlerine yeni bir dinamizm gektirebilir.”
Pirozzi, 74 yaşındaki İtalyan liderin öncelikle Avrupa ekonomik kurtarma planını ülkesinde başarıyla yerine getirmesinin şart olduğuna dikkat çekti.
Bununla birlikte Merkel sonrası bu üç liderin de onun yerini dolduramayacağı ve AB’nin bir bilinmeyene doğru yolculuğa çıkacağını düşününler de oldukta fazla.