Çetin Çeko
Taliban ile Afgan barışının Türkiye’de imzalanmasını öneren ABD’nin hedefi, Ankara’yı hem Kuzey hem de Rojava Kürtleri İle müzakereye ve sulha ısındırmanın planı diye okunabilir. Afgan ve İbrahim Anlaşmaları Washington'un, Ankara ve PKK üzerinde baskısını arttıracaktır.
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Afganistan Devlet Başkanı Muhammed Eşref Gani ve Afganistan Milli Uzlaşı Yüksek Konseyi Başkanı Abdullah Abdullah'a Taliban ile sürdürülen barış görüşmelerine ilişkin mart ayının ilk haftasında bir mektup gönderdi. Mektupta, Taliban ile barış görüşmelerine ilişkin öneriler ve “barış anlaşmasını sonuçlandıracak imza töreninin Türkiye’nin ev sahipliğinde yapılmasını isteyeceğiz" ifadesi yer alıyordu.
Bir kısım siyasi analizciler Blinken’in Türkiye ile ilgili açıklamasını, Washington ile Ankara arasında buzların erimesine yönelik ilk işaret fişeği diye yorumladı.
ABD, gerçekten Afganistan barış anlaşması imza törenini Türkiye’de yaparak, uluslararası toplumu karşısına aldığı için izole olan Ankara’ya rol çaldırtarak yol mu açmak istiyor? Veyahut kabadayılık ve şov yapmada usta olan Tayyip Erdoğan’a geri adım atması için fırsat mı veriyor? Yoksa olası niyet, Washington’un Ankara siyasetinde daha farklı bir planın mı işareti?
Bu soruların cevabını vermeye çalışmadan önce, kısaca Türkiye’nin Afganistan iç savaşı ve Taliban barış sürecindeki rolü ve katkısı üzerinde durmamız gerekir.
Türkiye’nin, Afganistan’da askeri gücü NATO bünyesindeki Uluslararası Güvenlik Yardım Kuvveti (ISAF) içinde bulunuyor. Türkiye’nin askeri kuvvetine yumuşak güç deniyor. Yani zorunlu olmadıkça Taliban ve benzeri gruplarla çatışmalara katılmayan, ama toplumsal düzene katkı sunan daha çok lojistik bir güç diye sıfatlandırılıyor.
Bölgede gerek Taliban ve benzeri gruplar gerekse Afganistan hükümeti ile ilişkiye sahip devlet Pakistan ola geldi. Aynı şekilde Pakistan, Taliban ile ABD, Çin ve Afganistan hükümeti arasındaki müzakerelerde de arabuluculuk yaptı. Coğrafi komşuluk ve ideolojik zemin bulmalarından ötürü, Taliban ve benzeri gruplar, Pakistan’ı arka bahçeleri olarak kullanıyorlar. El Kaide lideri Usama Bin Ladin, ABD’nin yaptığı operasyon sonucu Pakistan’da öldürüldü.
Pakistan’ın ardından Taliban ile ilişkili olan ikinci bölge devleti ise Katar’dır. Taliban, 2013’de Katar’da ilk resmi ofisini açtı. Afganistan hükümeti ve ABD’nin müdahalesi ile Taliban’ın ofisleri kapatıldı.
ABD ile Taliban arasında ilk resmi görüşme de 12 Ekim 2018’de Katar’ın başkenti Doha’de gerçekleşti. O günden bugüne, ABD ile Taliban arasındaki barış görüşmelerine Katar ev sahipliği yapıyor.
Kısaca, Taliban ile ABD arasındaki barış sürecinde Türkiye’nin ciddi bir rolü gözükmüyor. Barış finaline ev sahipliği misyonunun Ankara’ya verilmek istenmesi, ABD Dışişleri Bakanı AntonyBlinken’e yönelik eleştiri ve tepkilere yol açmış durumda.
Özellikle uluslararası toplum ve bölge devletleri, Blinken’in Afgan barış anlaşmasının Türkiye’de imzalanması önerisine sıcak bakmıyorlar. Bu yüzden barış anlaşmasının imzalanacağı ülkeler arasında Almanya ve Özbekistan’ın da isimleri geçiyor.
Washington ile Ankara arasında, ABD’nin Suriye siyasetinde Kürtlere PYD/YPG üzerinden desteği, S-400'ler ve Amerika’nın “Hasımlarına Yaptırımlar Yoluyla Karşı Koyma Yasası (CAATSA)” kararları gündemdeyken, neden Blinken’in bu hamleyi yaptığı sorusuna dönersek, şu yorum makul olabilir.
ABD, 11 Eylül 2001’de New York Dünya Ticaret Merkezi'ne saldırıda Taliban’ın El Kaida’ya desteğini gerekçe göstererek, 2001’de 90 bin asker ile Afganistan’ı işgal etti ve Taliban rejimini devirdi.
Ama bugün Taliban ile barış yapıyor. Bu açıdan hiçbir savaş sonsuz değildir. Savaşan taraf bir gün düşmanı ile barış yapmak zorunda kalacaktır! Finlandiya eski cumhurbaşkanlarından ve uluslararası sorunlarda arabulucu Martti Ahtisaari, çatışma çözümlerine ilişkin şu tespiti yapar: “Barış bir irade meselesidir. Bütün çatışmalar çözümlenebilir, ebedi olmalarına izin vermenin bir mazereti yoktur.”
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in, Taliban barışında Türkiye’nin adını telaffuz etmesinin tesadüfi olmadığı kanaatindeyim. Blinken, Ankara’ya şu mesajı veriyor; Dünya’nın bir ucundan gelerek bize saldıranlarla savaştık ve sonunda onlarla masaya oturduk ve sulh yapıyoruz. Sizin de Kürtler ile müzakere masasına oturmanızın ve sulhu başarmanızın zamanı geldi demeye getiriyor.
Washington, Ankara ve PKK üzerinde baskısını arttıracak
Joe Biden yönetiminin önümüzdeki süreçte Kürt sorununun olası çözümü bağlamında, hem Ankara hem de PKK üzerinde müzakere sürecini başlatmaları için baskı yapacağı sinyalleri yükseldi. ABD'de birçok düşünce kuruluşu, sivil toplum örgütü ve politikacı bu konuda lobi çalışmalarına hız verirken, diğer yandan Biden yönetimine de öneriler sunmaya başladılar.
Amerikalı iş insanı Thomas Kaplan’ın başkanlığında Kürt halkının ulusal demokratik haklarını savunmak amacıyla Fransız-Amerikan ortak girişimiyle New York'ta kurulan, Kürtler İçin Adalet (JusticeforKurds-JFK) grubu bunlardan biri. Grup, Kürtlerin bağımsızlık taleplerini destekliyor. Grupta aralarında çok sayıda tanınmış yazar, diplomat, sinemacı, filozof, siyaset ve kültür aktivisti ile Cumhuriyetçi ve Demokrat partiden eski üyeler yer alıyor.
Demokrasiyi Savunma Vakfı FDD, (The Foundation forDefense of Democracies) ise geçtiğimiz ocak ayında Türkiye, Irak, İran ve Suriye’deki siyasi gelişmeleri ayrıntılı değerlendiren bir raporu Biden yönetimine sundu.
Söz konusu rapor, Türkiye'de yoğun tartışmalara yol açtı. Raporda, Biden yönetimine Türkiye'de demokrasi ve insan hakları mücadelesini destekleme çağrısı yapılırken, Ankara ve PKK’ye de Kürt barış sürecini sürdürmeye teşvik edilmesi öneriliyor.
Türkiye'deki Kürt barış sürecini kolaylaştırmak için Amerika Birleşik Devletleri'nin, Avrupalı ortaklarıyla birlikte çalışmasının gereği vurgulanan raporda, Ankara'nın yanı sıra PKK ve ona bağlı kuruluşlar üzerinde de baskı uygulanması teklif ediliyor.
Raporda, Suriye'de başta ABD olmak üzere, uluslararası toplumun desteği ile Kürtlerin elde ettiği kazanımların korunması, Suriye Demokratik Güçlerine (SDG) askeri ve siyasi desteğin devam etmesi öneriliyor. Ayrıca raporda Kürt Ulusal Birliği Partileri (PYNK) ile Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS) arasında ABD'nin arabuluculuğunda sürdürülen Kürt-Kürt diyaloğunun da bir an önce sonuçlandırılması isteniyor. Kürtler arasındaki barış ve uzlaşının, aynı zamanda Ankara ile Kürtler arasında güven inşasına ve olası müzakere sürecine yardımcı olacağı da söz konusu raporda belirtiliyor.
Tüm bu yaklaşım ve gelişmeler, ABD’nin bölge siyaseti bağlamında Kürdistan sorununa yaklaşımının ipuçlarını veriyor. Öte yandan Kürt sorununa ilişkin Biden yönetimine yapılan önerilere paralel olarak, Savunma ve Dışişleri Bakanlıklarına atanan politikacılar, diplomatlar ve askeri profiller arasında Kürdistan sorununu yakından bilen, bizzat alanda bulunmuş ve Kürtlerle birebir çalışmış kadrolar olması Kürtler lehine önemli bir avantajdır.
Buna karşın Washington ile Ankara arasında S-400 ve PYD/YPG konusundaki ihtilaf, taraflar arasında devam eden zorlu ve sancılı ilişkinin daha da uzun süre devam edeceğini gösteriyor.
Bu değerlendirmelere ek olarak, Kürdistanlı siyasi aktörlerle ilgili, başta PKK olmak üzere, ana akım diğer Kürdistanlı siyasi aktörlerin de ABD tarafından daha sıkı markaja alınacağını söyleyebiliriz. ABD’nin bölge siyaseti bağlamında Kürdistanlı siyasi hareketler içinde özellikle İran’ın yörüngesi veya güdümündeki çevrelerin yakın takibe alınacağı, Kürt-Kürt çatışması yerine Kürt-Kürt diyaloğuyla, iş birliğini teşvik eden ve destekleyen bir siyaset izleneceği bekleniyor.
Bu açıdan ABD’nin projektörleri özellikle PKK ve Kürdistan Yurtseverler Birliği içindeki İran’ın yörüngesindeki çevrelere, Kürdistan Demokrat Parti’sine yönelik ise Türkiye ile mesafeli, ilkeli ve prensipli ilişkilerin olmasına odaklanacağı işaretini veriyor. Zaten sağduyulu ve aklıselim Kürdistanlıların her üç hareketten beklenti ve talepleri de bu yöndedir.
ABD’nin Türkiye’den isteği ise Kürtler ile tekrardan müzakere masasına dönmesi ve Rojava Kürtleri, PYD/YPG ile diyaloğa girmesidir.
Bu açıdan Taliban ile Afgan barışının Türkiye’de imzalanmasını öneren ABD’nin hedefi, Ankara’yı hem Kuzey hem de Rojava Kürtleri İle müzakereye ve sulha ısındırmanın planı diye okunabilir.
Washington’un niyeti ve hedefi bu olsa da Ankara’dan bakıldığında, tünelin ucunda bu konuda hiçbir ışık belirtisinin şu an için gözükmediğini de not etmemiz gerekir. Kısaca tüm tarafların işi oldukça zor.