26 Nisan günü yapılan çağrıda Nepal yetkilileri, “Chhaupadi” olarak bilinen bu ayrımcı ve zararlı uygulamanın derhal sona erdirilmesi için harekete geçmelidir” denildi.
Nepal’in çeşitli yerlerinde, kadınların ve kız çocukların doğum yaptıktan sonra ve regl döneminde “kirli” olduğuna ve onlara dokunulmaması gerektiğine inanılıyor.
Bu inançtan kaynaklanan Chhaupadi uygulamasında, aileler ve topluluklar, kadınların ve kız çocuklarının neye ve kime dokunabileceklerini kurala bağlıyor. Bu kurallar kapsamında kadınlar ve kız çocukları evden ayrılmaya ve bir ahırda ya da özellikle bu amaç için inşa edilmiş kulübelerde kalmaya zorlanıyor.
Adet kulübeleri genellikle kirli, şiddetli hava şartlarına karşı korunaksız ve güvenliksiz yerler oluyor.
2017’de Chhaupadi’yi suç sayan bir yasa çıkarılmasına rağmen uygulama halen, özellikle de orta batı ve uzak batı bölgelerinde oldukça yaygın. Çok sayıda kadın, Chhaupadi kulübelerinde kaldıkları sırada hayatını kaybetti veya cinsel şiddete uğradı.
Adet dönemi boyunca bir kulübede kalmaya zorlanan bir kadınla küçük yaştaki iki oğlu öldü.
Uluslararası Af Örgütünün yaptığı çağrıda;
“Nepal yetkilileri, daha fazla insanın ölmesini engellemek ve Chhaupadi uygulamasına son vermek için, Nepalli kadın hakları gruplarına da danışarak tasarlayacakları kapsamlı bir stratejiyi derhal uygulamalıdır. Chhaupadi’yi suç sayan mevcut yasaların etkili bir şekilde uygulanması ve etkilenen bölgelerde yaygın eğitim programlarının hayata geçirilmesi de bu stratejinin birer parçası olmalıdır. Chhaupadi uygulaması, toplumsal cinsiyet ayrımına ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddete uğramama hakkının ihlalidir. Bu haklar, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi’nin de aralarında bulunduğu uluslararası insan hakları sözleşmeleri ve Nepal Anayasası’yla güvence altına alınmıştır.”
Uluslararası Af Örgütü Nepal Şubesi kampanyacılarından Ashmita Sapkota, kadınlara yönelik şiddet konusunda yürüttükleri kampanyalar ve insan hakları eğitimi programıyla cinsel istismar ve toplumsal cinsiyet temelli şiddet sorunlarına dair farkındalık yarattıklarını söyledi ve şöyle devam etti:
“Büyük şehirlerde yaşayan bazı insanlar küresel ölçekte yürütülen #MeToo (#BenDe) hareketini biliyor, ancak kırsal bölgelerde yaşayan ve tacizle istismara uğrama tehlikesi en yüksek olan kadınların çoğunluğu bu konuşmalardan haberdar değil.”
“Nepal’de bu konularda konuşmak zor. Cinsel tacizin ciddiye alınmaması nedeniyle kadınlar adalet sistemine güvenmiyor ve tacizi bildirme konusunda isteksiz davranıyor. Ayrıca, sorumluların birçoğunun güçlü konumlarda olması tacizi bildirmeyi daha da zorlaştırıyor ve sonuçta mağdurların suçlanmasına ve damgalanmasına yol açıyor.”
“Son zamanlarda birtakım olumlu gelişmeler kaydedildi. Tacizi bildiren cesur kadınlarla dayanışma göstermek için hem erkekler hem de kadınlar sokağa çıktı. Ancak Nepal’de gerçek anlamda cinsiyet eşitliğinin sağlanması için kadınları ekonomik ve sosyal açıdan güçlendirmeliyiz. Ülkemizde kadınları erkeklerden aşağı gören ataerkil zihniyete karşı mücadele etmeliyiz. Bunun yolu da hem erkeklere hem de kadınlara eğitim vermekten geçiyor.”
Kadınların bu konulardaki tartışmalarda ön planda olmasının önemine dikkat çeken Sapkota, sözlerini şöyle sonlandırdı:
“Ayrımcılığın yol açtığı sorunları ve zorlukları en iyi biz biliyoruz. Bu nedenle, Nepal’deki kadınları insan hakları aktivizmine katılmaya davet ediyorum. Bu elbette zor bir şey, ama küçük bir değişim bile bize umut veriyor ve tatmin sağlıyor.”