Oya Baydar*
6'lı Masa etrafındakiler başta olmak üzere, muhalefetin Esad'la barışılsın ötesinde bir Suriye politikası var mı?
Yazının başlığı "Türkiye kimlerin eline kaldı" ya da "Derin devletin Avrasyacı faşizan kanadının iade-i itibarı" da olabilirdi. Yukardaki başlığı seçmemin nedeni, bir süredir epeyce sessiz duran Perinçek'in Putin'in Ukrayna'ya saldırısının ardından reytinginin yeniden yükselmesi…
Asıl konuya geçmeden, Zafer Yörük'ün 18 ve 19 Ağustos'ta Duvar'da çıkan "Derin devlet miti. Askerî, sınaî, mafyatik kompleks" yazılarını öneririm. 1990'ların başlarında tüm NATO ülkelerinde örgütlü olan Gladyo'nun açığa çıkması ve tasfiye çabaları sırasında konuya merak sarmış, özellikle Susurluk sürecinde biraz daha derinlemesine araştırmıştım. Türkiye'nin, daha o zamandan çeteleşmeye başlayan kendi derin devletini tasfiye etmek bir yana, dönemin asker-sivil bürokrasisinin ideolojik ve operasyonel aygıtı olarak nasıl kullandığı apaçık ortadaydı. Mehmet Ağar'dan Efsane Yarbay'a, Çatlı'dan Çakıcı'ya, Veli Küçük'ten Sedat Peker'e, o günlerde adı sıkça geçen elemanların halen sahnede olmalarını devlette olduğu gibi derin devlet ve derin çetelerde de süreklilik esastır, ilkesine bağlayabiliriz.
Sözünü ettiğim iki yazı, derin devletin Avrasyacı kanadıyla doğrudan ilgili değilse de bu kanadın Ergenekon davalarında neden ABD'ci Gülen Cemaati'nin hedefinde olduğunun ipuçlarını da veriyor.
En kötü barış en şanlı savaştan evladır, ancak…
Ama'sız barışçı olarak yukardaki söze inanırım. Ne var ki, savaşçı muktedirlerin iktidarlarını sürdürebilmeleri için ülkeleri, halkları, insanları perişan eden kirli bir savaş barış oyunu oynanarak, barış sloganları atılarak, mış yapılarak sürdürülmesin…
Bölgede milyonlarca insanın ölümüne, on milyonlarca insanın ülkesini terk etmesine, Suriye'nin yanıp yıkılmasına, ülkemizin maddî manevî büyük kayıplarına, toplumsal dokumuzun çözülmesine, otoriter bir rejimin ve faşizan milliyetçiliğin güçlenmesine neden olan bu savaşın cesur ve köklü bir barış politikası olmadan sona ereceğini, bölgeye ve ülkemize dirlik düzenlik geleceğini sanmak hayalperestlik olur.
Çünkü ortada; Erdoğan'dan, Bahçeli'den, çeşitli kanatlarıyla derin devletten kaynaklanan gerçek bir barış iradesi değil, kuyruğu her anlamda, özellikle de ekonomi alanında sıkışan iktidarın Putin'den para kapmak, belli ki artık çok ağırlaşan savaş giderlerini hafifletmek, iç -hatta dış-kamuoyunda barış mimarı görünerek parsa toplamak amacıyla giriştiği bir barış parodisi var.
Kardeşim Esad'ın zalim Esed'e evrildiği, kimilerinin Emevi Camiinde namaz kılma hayalleri kurduğu günlerde İhvan iktidarı üzerinden, IŞİD'in de yardımıyla bölgenin hâmisi ve efendisi olma düşleri suya düşmüş görünüyor. Kısa dönemde otokrat Putin'in telkini ve dayatmasıyla Esad'la anlaşmaktan (ya da anlaşır gibi yapmaktan) başka çözüm görünmüyor.
Ukrayna savaşı bir yandan her şeyi güçleştirirken bir yandan da Rusya'nın Türkiye'ye muhtaç (amiyane tâbirle gebe) olmasının getirdiği kimi olanaklar da var. Buna Batı blokunun şaşkınlıklarını, şu sırada bölgeyle uğraşacak hâli olmamasını da ekleyin, Erdoğangiller'in, tükürdüklerini yalayıp Esad'la anlaşarak bazı kazanımlar elde etmeyi hesapladıkları çok açık. Bu "kazanım"ların başında Kürt hareketini ve Kürt halkının hak ve özgürlük mücadelesini bölgeden kazımak geliyor. Kuzey Suriye'de fiili ilhak altındaki bölgelerde 5'li, 10'lu çetelerin inşaat faaliyetlerine hız kazandırmak, adı gönüllü, kendisi zorunlu bir tehcirle buralara Suriyeli göçmenleri/mültecileri yerleştirmek, kontrollarındaki cihatçı gruplarla oralarda kısmî egemenliği sürdürmek de hesaba dahil.
Perinçek'gillerin devreye girmesinin anlamı
Perinçek ve benzerlerinin derin devletin Avrasyacı kanadıyla irtibatı aşan ilişkileri sır değil. Yanına eski Maocu, bir zamanlar "Ben Erdoğan'a aşığım" dediğinde adı Şems'e çıkan; şimdilerde, Perinçek'in adı parti kendisi derin örgüt Vatan Partisi'nin çiçeği burnunda üyesi Ethem Sancak'ı da alarak Esad'la görüşmeye gideceğini açıklaması da konuyu biraz bilenler için sürpriz değil. Bu ikili Rusya'nın Ukrayna'ya saldırdığı günlerde de acele Moskova'ya gitmişti. Bunlar misyon sahibi adamlar, bizler gibi sade vatandaş değiller. Bu temasları akıllarına estiği için yapmadıkları da ortada. İktidardan ve iktidarın arkasındaki derinlerden icazetleri var. Kestaneleri ateşten kendi elleriyle aldıklarını düşünüp vatanî görev yaptıklarına ve Türkiye'nin dünyadaki, bölgedeki konumunu kendi misyonları doğrultusunda dizayn edeceklerine inanıyorlar.
Perinçek bir televizyon programında son derece ikna edici bir ses tonu ve üslupla bölgede barış istediklerini, Esad'la dostluk ilişkileri kurulması ve savaşın sona erdirilmesi gerektiğini savunuyor. Kim buna itiraz edebilir ki! Hemen ardından şunları söylüyor: "Cumhurbaşkanı PKK'yi güneye itmekten söz ediyor. Biz, PKK'yi bitirme politikasını savunuyoruz. Suriye ile işbirliği yapıp PKK'yi bitirmek varken güneye sürerek terör sorununu geleceğe havale ediyor." Bir başka cümlesi de şöyle: "Ankara'ya bu konuda daha doğrudan fikir alışverişi talep ediyoruz."
"Biz" derken Ankara, yani Erdoğan'la arasına/aralarına bir mesafe de koymuş oluyor: Küçük bir uçakla yıllardır kapalı olan Şam havaalanına -belirtildiği kadarıyla az sayıda gazeteci ile- inebilecek güçte bir "biz"bu; derin iradenin Erdoğan üzerindeki etkileme gücüne de gönderme yapan bir "biz".
Bu "biz", Putin'den icazet alacağından da emin olarak PKK dediği Suriye Kürt direnişini bitirme, bölgeden Kürt halkını temizleme, Kürtlerin bütün kazanımlarını ve gelecek hayallerini kazıma misyonunu Devlet Bahçeli ağzıyla ifade ediyor.
Barış değil barışçılık oyunu
Konunun uzmanları, bölgede Türkiye'nin de müdahalesiyle karmaşık ötesi, neredeyse çözümsüz hâle gelmiş ilişki ve çelişkileri sergilerken Esad'ın olmazsa olmaz koşullarını: Türkiye'nin bölgeden bütünüyle çekilmesi, Suriye muhalefeti denilen ÖSO ve benzerlerinin rejime müdahale veya entegrasyon çabalarına girişilmemesi olarak ifade ediyorlar. Türkiye'nin askerî gücüyle bölgede kalma, terör bahanesiyle en az 30 km. derinliğe inme ve bunca yıldır beslediği, eğittiği, cepheye sürdüğü rejim muhaliflerini iktidara ortak etme gibi taleplerinin kabul görmeyeceği; Rusya, ABD, İran faktörlerinin gözardı edilemeyeceği görüşündeler. Bu da, Avrasyacıların Şam havaalanına konmalarının kısa vadede bir güç gösterisinden ve barışı sağlıyoruz gösterisinden ibaret kalacağını düşündürüyor. Tabii benim/bizim aklımızın ermediği başka pazarlıklar, halklar üzerinden oynanan başka oyunlar yoksa
Bölgede barış tabii ki mümkün
Suriye'de savaşın sona ermesi, Esad rejimiyle normalleşme ve restorasyon sürecine girilmesi tabii ki mümkün. Bunun önkoşulu Türkiye'nin bölgeden çekilmesi, Esad'la ve savaşın bütün aktörlerinin işbirliğiyle yerlerinden edilmiş halkların kendi bölgelerine dönmelerinin sağlanması, dönenlerin ve Suriye Kürtlerinin güvenliğinin uluslararası garantiye kavuşturulmasıdır. Yoksa Suriye kanayan yara olmayı sürdürecek, yaranın cerahati de on yıldır olduğu gibi ülkemize akacaktır.
6'lı Masa etrafındakiler başta olmak üzere, muhalefetin Esad'la barışılsın ötesinde bir Suriye politikası var mı? En azından ben duymadım. Durum böyle olunca da Perinçek'le Sancak'ın barış oyununun baş aktörleri olmasına şaşmamak gerek.