Haklı sebeplere dayanmayan her savaş bir cinayettir.
Bugün, bütün dünyanın gözleri önünde, değil haklı bir sebep, hiçbir sebebi olmayan bir cinayet işlenmek üzere.
T.C. Devleti, 'milli güvenlik' gerekçesiyle Güneybatı Kurdistan'a girmek için her an harekete geçebilir. Amaç belli: Kürtlerle meskûn bütün bölgelere Türkiye'ye sığınan Arap nüfusu yerleştirmek ve zaman içinde bütün bu toprakları ilhak etmek...
Kimi general eskilerinin TV ekranlarından açıkça dile getirdiği gibi bu, açık bir etnik temizliktir. Ne yazık ki Türkiye siyaseti, sivil toplum ve meslek örgütlerinin büyük bir çoğunluğu bu savaş cephesinin ön sathında yerini almış durumda. 'Doğu cephesinde yeni bir şey yok!' Kürt düşmanlığını pusula edinmiş gerici blokun gölgesinde yürüyen toplumun büyük bir çoğunluğu, yarın kendisine yönelecek şiddetten bağışık kalmak için savaş ateşine odun taşıyor.
Öyle görünüyor ki Türkiye'deki bu akıl-dışı cereyanın yakın bir gelecekte son bulması mümkün değil. Son yerel seçimlerde Kürtlerin oyu ile büyük bir sükse yapan Ana Muhalefet Partisi CHP'nin Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun grup toplantısında yaptığı konuşma bunun en açık örneği. 'Askerimizin burnu kanasın istemiyoruz. Analar ağlamasın' diyor Kılıçdaroğlu. Bunun doğal sonucu savaşa karşı olmaktır. 24 Haziran seçimlerinde İstanbul’da CHP’ye destek verenlerin büyük bir çoğunluğu CHP’den böyle bir duruş bekliyor. Ne var ki Kılıçdaroğlu bunu yapmıyor. Büyük bir demagojinin ardından şunu söylüyor: "Anaların hatırına ve askerimizin burnu kanamasın diye, meclise gelecek olan Yurt Dışına Asker Gönderme Tezkeresi'ne evet diyeceğiz!"
Görüldüğü gibi dünyanın her yerinde 'askerin burnu kanamasın' dendiğinde akla gelen BARIŞ sözcüğünün Türkiye'deki karşılığı, savunmasız bir milletin, Kürt milletinin, etnik temizliği anlamına gelen SAVAŞ’tır.
Bu etnik temizlik, bir zamanlar Ermeni ve Yahudilere yapıldığı gibi, egemen devletlerin kirli emelleri uğruna yapılıyor. Özel olarak ABD, RUSYA, TÜRKİYE, İRAN, IRAK, SURİYE; genel olarak da ‘geliyorum’ diyen bu katliam karşısında sessiz kalan bütün devletler SUÇLUDUR!
Bu açık cinayeti önlemek yerine 'en kötüsüne hazırlanıyoruz' diye açıklama yapan BM ve 'Türkiye'nin haklı güvenlik kaygıları var' diyen fakat Kürt milletinin boynuna inmek üzere olan kılıcı görmeyen AB sözcüleri de bu cinayetin ortaklarıdır.
İnanıyorum ki bu kötü günleri de geride bırakacağız. Kendi çıkarları uğruna kadim bir milletin yeryüzünden silinmesine sessiz kalan size rağmen bunu başaracağız. Yüz yıldır direnerek ayakta kaldığımız gibi bu badireyi de atlatacağız. Koçgiri'den Desim’e, Mahabad'dan Şengal’e, bütün saldırılar karşısında nasıl ayakta kaldık, kendi küllerimizden nasıl yeniden doğduysak, bu ölüm çukurundan çıkmasını da bileceğiz.
Size sesleniyoruz: Evrensel değerlere sahip olduğunu söyleyen, Kürt halkı dışında bütün ezilen milletlerin yanında görünerek kendisini aklamaya çalışan 'sosyalist ve sol cenah', size sesleniyoruz: Bu iyi bir fırsat, kendi egemenlerinizi takibi sürdürecek misiniz yoksa onlara karşı tavır mı alacaksınız? Kimin safında olduğunuzun farkında olmayabilirsiniz. Çok iyi bildiğiniz SDP ile RSDİP somutunda olayı bir daha düşünün.
Sizler! 'Ne yapabiliriz ki?' diye sorup susan sessiz çoğunluk! Ses verin! Bu cinayete ortak olmayacağınızı haykırın!
Unutmayın! Bizler sustuğumuz için onların sesi gür çıkıyor. Hep birlikte her yerde barışın ve evrensel kardeşliğin sesini yükseltirsek bu savaş cephesinin nasıl dağıldığını göreceğiz. Bir milletin varlık mücadelesini kendi çıkarlarının sonu addeden bu cehalet karşısında en etkili yöntem, her yerde barışın ve evrensel kardeşliğin yanında olduğumuzu haykırmaktır.
Bizler, tüm dünya Kürtleri! Bu işgale, bu soykırım girişimine ‘dur’ diyecek her bir dünyalının, halkımızın maruz kalacağı soykırıma karşı güçlü bir duvar olacağını unutmadan, dünyada düşmanımızı azaltan, dostumuzu arttıran sükunete dayalı bir anlayışı hiç bir şekilde elden bırakmadan, birlik ve beraberlik içinde bu saldırıyı durdurmak için sonsuz bir enerjiyle çalışmalıyız. Bizi özgür kılacak tek yol budur!