Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemi şaşırtıcı şekilde, kendisini var eden toplumsal desteğini kaybediyor. Toplumsal desteğin kayboluşunu, sadece kamu yoklamalarının sonuçları tarafından teyit edilmiyor; esasen, rejimin kamusal alanı baskılaması ve bu alanı her türlü, baskı ve demokratik olmayan vasıtaları kullanarak, kontrol altına alma çabası bu vaziyeti aşikar hale getiriyor. Sadece bu durum ister erken ister genel bir seçimde mevcut iktidarın kaderini belirsiz bir karenin içine alıyor.
Rejim nispetten genç olmasına rağmen, bu kadar erken yaşlanması, büyük ortak AK Parti’nin 18 yıllık iktidar ömrüyle açıklansa bile, meselenin özü başka bir yerde yatıyor. Ağzımda ıslanan baklayı hemen çıkarmamak için direnç göstermem nafile; cumhurbaşkanlığı yönetim sisteminin en büyük kaybı, Kürtlerin güvenini olağanüstü bir şekilde kaybetmesidir. AK Parti tarihinde Kürtler, belki de ilk kez, bu ölçekte mevcut iktidardan desteğini çekmiş durumdadır.
Kamuoyu yoklamalarında görülen çözülmenin kahir ekseriyetini, vakti zamanında AK Parti’ye oy vermiş Kürtlerden oluşmaktadır. Son İstanbul yerel seçimlerinin sonucunu da bu büyük ayrışma belirledi. Bu gelişmenin daha da ilginç yanı da AK Partili Kürt seçmenin, çözülen AK Partili seçmen havuzunda en çok başka partilere yönelen kesimin en başında gelmesidir. Diğer bir deyişle Kürt seçmen AK Parti’den umudunu yitirdikten sonra kararsızlar hanesinde durmuyor. AK Parti’ye karşı açıkça muhalefetin saflarında vaziyet alıyor.
Ama aynı seçmen kitlesi her nedense yüzünü Kürt siyasetini temsilcisi olan HDP’ye dönmüyor. Çünkü HDP sırf Türkleri ikna etmek için avazının çıktığı kadar bağıra çağıra “Ben Kürt partisi değilim” diyor. Kürtler açısından bu son derece onur kırıcı bir durum. Kürtlerin HDP’ye karşı mesafeli duruşunun nedeni öyle sanıldığı gibi PKK ile ileri sürülen ilişkisi değil. Elbette bu bir sorun ve bu sorunun mutlak biçimde çözülmesi gerekiyor ancak mesafenin esas nedeni Türk soluyla kurulan eşitsiz ilişkidir. Hacmi ve ağırlığı olmayan bu güçlere dağıtılan etkili konumlar, hem adil değil hem de bir bütün olarak Kürtlerin sırtında bir yük ve kambur olarak duruyor. Son dönemlerde bu vaziyet HDP’yi Türk siyasetinin sokak göstericisi mertebesine düşürdü. HDP merkezi düzeyde siyaset üretmek yerine, sokakta basit bürokratik memurlarla itişip kalkışmayı siyaset yapmanın yerine ikame etti. Aslında bana kalırsa Türk Solu adına vekaleten yürütülen bu militanlık, güvensizliğin esas kaynaklarından biridir.
Oysa önümüzdeki erken ya da genel seçimlerde Türkiye’de hiçbir ittifak bu büyük çözülme ve değişim yüzünden iktidar olmayı garantileyemiyor. Bu durum Kürtlerin değerine büyük katma değer sağlıyor. HDP Kürtlerin en büyük partisi olarak bütün Kürtleri birleştirmek misyonunu idrak edemiyor. Sokakta polisle köşe bucak körebe oynamak yerine, Kürtleri birleştirecek bir büyük proje hazırlığı içinde olsa, birleştirici, büyük duyarlılıklardan bir manifesto hazırlasa ve Kürt kamuoyuna deklere etse, Kürtlerin ekseri çoğunluğunun dikkatini çekmeyi başaracaktır.
Kürt meselesinin çözümü Türkiye demokrasinin kurumsallaşması anlamına gelir. Kürt sorunu çözülmeden Türkiye demokrasisi kurumsallık kazanamaz. Diğer bir ifadeyle esasen Kürtlerin birliği, demokratik nizama geçişin garantisidir. Kürtlerin Türklerle kurduğu her ilişki aslında basit seçim stratejilerinin ötesine geçmez ve bu sahada kazanılacak her adım rutin siyasetin hanesine yazılır. Dolayısıyla Kürtlerin birliği, Türkiye siyasetinin birliğinden çok Türkiye demokrasisinin kökleşmesine kapıları açar. Kürtlerin Türkiye siyasetine yapacağı en değerli katkı, kendi siyasi birliklerini üretmeleridir. Güçlü ve tek blok Kürt birliğinin ittifaklar içinde oynayacağı rol, kimin iktidar olacağını tayin edebilecek bir potansiyel taşıyor.
Öze dönüş olarak ifade etmek istediğim bu siyasetin ana perspektifi, ittifaklar siyasetini tehdit etmektir. İttifaklar siyasetini baskılayarak, Kürt meselesini yasal anayasal boyutlarda yeniden tartışmalara açmaktır. Bu siyasetin öncelikli hedefi kimin seçimleri kazanması değildir. Kimin Kürt meselesinde yasal ve anayasal adımlar atmayı program hedefi haline getireceğidir. Çünkü bu siyasetin özü Kürtlere, Türkiye demokrasisi içinde temsil ve hukuki statü sağlamaktır.
Bu yazı ilk olarak K24’de yayınlanmıştır