Ali Şeriati’nin “İslam Bilim” ve Medeniyetler Tarihi adlı derslerinin “ Orijinal” çevirisi - 1
…Buna göre, Beynen Nehreyn’den Kürt adasından Yunanistan’a yansıyan Zeus isimli Tanrı, kültür ve medeniyetin sembolüdür. Ortaya konan bu gerçeklerle, Atina’nın Kürt Adasından gelen Beynen Nehreyn mirasının varisi olduğu ortaya çıkıyor. Ancak bizim bahsettiğimiz medeniyet, Sümerler, Babil, Akad ve Kürtlerden Yunan’a yansıyan Medeniyetin içeriğidir. Yani, kültür, teknik, iktisadi sistem, siyaset, toplumsal yapı, hukuk, mimari, hüner gibi konuları kapsayan kültürün tamamından bahsediyoruz. Bu medeniyetin Yunan topraklarına yansımasının hareket seyridir. Daha sonra medeniyet safhasında büyük bir ilerleme kaydeden Yunanlar, Mısır medeniyetinden de yararlandılar. İran ve Hint yarımadasındaki medeniyetten de yararlanıyor. Bütün bu birikimin neticesinde, büyük evrensel Yunan medeniyeti şekil alıyor.”
"Yunan medeniyeti de hicret eden Kürtler’in kurduğu bir medeniyettir. Kürtlerin Yunana gitmeleri ile başlamıştır. Hepsinden önemlisi ve açıkçası çağdaş Amerikan medeniyetidir. Çok ilginçtir, hiçbir zaman Dicle ve Fırat arasındaki yörede Beynen Nehreyn'den Batı söz etmiyor. Çünkü bundan söz ederse geliştirdiği bütün nazariye bir anda boşa çıkacaktır. Oysa bütüncü bir gelişme seyri vardır. Daha önce dediğimiz gibi Yunan medeniyetinin kaynağı Kürtlere dayanır. Kürtler iki nehir arasında yaşamaktadır. Mezopotamya, dünyanın kültür, medeniyet ve felsefenin merkezidir. Riyazî bilimlerin ilk gelişme gösterdiği yer bu iki nehir arası bölgedir." Dr. Ali Şeriati
Semavi kitaplar, tarih araştırmak ve tanıtmak için bilimsel ve gerçek gözlemlemelere, ister ruhi ister fiziksel olsun dosdoğru incelemeye çağırır. Bu çağırma, ne kıyas, ne zihinsel, nede bugünkü silahlarının gölgesinde, his ve nefsin egemenliği altındaki tarihçilerin nüsha ve varak karıştırma, eski eser karıştırma, sözde bilimsel metotları, “Kürtleri görmemeye dayalı” akıl yürütme ve rivayetler, kaynaklar ve alıntılar arasında boğulmaya ve bilgince bir seçkinlik, kütüphane köşesinde kaybolmaya dönük bir çağrı değildir. Semavi kitapların dediği ısrar ettiği şudur; Tarihi bugün insanlığın hizmetinde kullanmak, tarihi, kanun ve durumları tanıtmak, uluslara, zalimleri, milletleri ve sultanlarını tanıtmak ve halklara göstermek, onların doğum ve ölümlerini tanık göstererek ibretle bakmayı öngörür.
Bu noktada şöyle bir soru sorulabilir; Peki ama Kürtler, hatırlanmayı hak edecek herhangi bir katkıda bulunmuşlar mıdır? Bu nokta konumuzu iki şekilde ele almak mümkündür, Kürt medeniyetinin Yunan’a, oradan da günümüz çağdaş Amerikan medeniyetine sirayeti iki şekildedir, hem manevi “düşünsel” aqıde olarak, hemde “maddi, fizik ve teknik konular acısından incelenmesidir.
Ari sözcüğü “Ar” sözcüğünden ve nispet bildiren “î” harfinden meydana gelir. “Ar” sözcüğü Kürtçe’de aynı zamanda kadim Farsça’da ateş anlamına gelir. Aynı şekilde Ayer, Aver, Aher, Ahir, Ater ve Ager sözcükleri Kürt topluluklarının dillerinde ateş anlamında kullanılır. Bugün de aynı anlamda kullanılmaktadır. Kadim Farsça’da da ateş anlamında Har, Hir, Azer, Ater ve Ager sözcükleri kullanılırdı. Dolayısıyla Hara( Hara, Avesta’da Demavend dağının adı olarak geçer. Bu dağ eski zamanlarda faal bir yanardağdı.), Harbed, Hirbed, Azedbed, Nuzer, Nuazer, Azerabad, Azerabadiyan, Azerabadegan, Agerdad, Aterab, Aterupatin, Aterupatekin, Avrupa-sonraki zamanlarda- Ahger, Estir, Estare ve Ahur gibi sözcükler Ar kökünden türemişlerdir ve tümü de ateş anlamını içermektedir. Dolayısıyla Ari sözcüğü, Ateşe ait, ateşperest demektir. Bu sözcüğün çoğulu da Ariyandır. Ateşperestler yani. Çünkü bu grubun tamamı ateşe tapıyordu ve ateş onların hayatlarında önemli bir yer tutardı.
Söz konusu olan, Ateşe tapma, “Semboliktir.” burada Ateş, “Bilgiyi” temsil eder. Âdem Kıssası Talim-i Esma unvanı “İlimdir.” Prometheus’un çaldığı “ateş” de “bilgiyi” temsil eder. Prometheus Hikayesi de, Âdem kıssasının bozulmuş halidir. Zerdüştiliğe nispet edilen mecusilikteki anlamı burada kast edilen “Bilgi”dir. Zerdüştilikten önce veya sonra ateşi kutsayıp onda ilahî bir öz gören Ari toplulukları kast edilmiştir. Bu Ari toplulukları, ateş unsuruna diğer tüm unsurlara üstün gelen yüce bir değer biçmiş olmalarıdır. Kürt kültür ve edebiyatında da, ateş birçok konuya simge olmuştur. Bu “Ateş” veya “Nur” unsuru bütün dinlerde de söz konusudur.
Güneş ve yıldızlar, nur unsuruyla başlayarak kutsallaşılıyor. Tapma burada başlıyor, nur burada kutsallaştırılmış oluyor. Farklı dinlerde de Nur’a tapma ilahi bir sembol olarak meydana geliyor. Zerdüştlükteki Nur, Roma da güneşe tapmaya dönüşüyor. Roma’da Mitraizm “ Güneşe tapma,” Zerdüşt’teki meşalenin, Yunan meşalesine devri, ateşe yönelim, Roma da ateş ebedi bir alev olarak adlandırılmıştır. Roma’nın mabetlerine bakınca hepsi güneşe tapıyordu. Hristiyanlık, anlam kaybına uğrayan bu ateş ile mücadele etmiştir. Zerdüşteki Esma-i İlahiye, Yunanlılarda çok tanrılığa eviriliyor. Zerdüştlükteki “ilim” Yunan mitolojisinde, Prometheus Hikâyesi, Prometheus’un çaldığı “ateş” te “bilgiyi” temsil eder. Semavi kitapların söylediği, Âdem kıssasının bozulmuş halidir. Tek bir fark söz konusudur, Yunan mitolojisinde ise Şeytan, Allah’ın düşmanıdır. Bizde ise bu söz konusu değildir. Kürtlerde, Şeytan ve kötülük, “şer” mevhumu, iyilikten ayrı değildir. Bilakis, kötülük iyiliğin bir mertebesidir. Işığın, karanlığı içinde barındırması gibi. Zerdüşt’ün Tevhid iddiasıda buradan gelir, daha sonra bu ekol, Kürtlerde, Hüseyn b.Mansur el-Hallac Suhreverdi, Mela Cizîrî ve Ehmed Xanî ile devam ederek, son yüzyılda Said-Kurdi’ye devredilmiştir.[1] Âdem kıssasında da, Talim-i Esma unvanı “İlimdir.”[2] Uzak doğu Japon kültüründe bu kıssa, Yama ve Yami olarak isimlendirilmiştir. Yama Adem, Yami Havva’dır. Uzakdoğu’da, bu kıssa sembolik olarak ifade edilmektedir.
Adem yeryüzüne gönderilmesi ile Yunan efsanesinde yeryüzüne Atlas denmesinin arasındaki bağ nedir? Atlas, Prometheus’un kardeşinin ismidir. Prometheus’un kardeşi Yunan efsanesinde şu şekildedir. Kahraman bir adamdır, sportmen bir vücudu vardır, geçmişte bütün dünya küresinin omzunda olduğu bir kahraman, dünyanın sembolü, dünya sırtının üstünde, ebede kadar dünya onun omzunda olacak. Daima dünyayı omzunda taşımaya mecbur. Atlas’ın taşımaya mecbur olduğu dünya, Kur’an’a göre, “Emanet” ve Talim-i esma”dır. “Gerçek şu ki, Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara sunmuştuk; ama (sorumluluğundan) korktukları için onu yüklenmeyi reddettiler. O ( emanet )i insan üstlendi; çünkü o, çok zalim çok cahildir.” Zerdüşt’te bu talim-i Esma’nın anahtarı, “ilim”dir ve ateş ile sembolize edilmiştir. Saîdê Kürdi, talim-i esmayı, sosyal ve pozitif ilimler olarak adlandırmıştır.
Dr. Ali Şeriati’nin dile getirdiği: "Yunan medeniyetini de hicret eden Kürtler’in kurduğu bir medeniyettir. Kürtlerin Yunana gitmeleri ile başlamıştır. Hepsinden önemlisi ve açıkçası çağdaş Amerikan medeniyetidir. Çok ilginçtir, hiçbir zaman Dicle ve Fırat arasındaki yörede Beynen Nehreyn'den Batı söz etmiyor. Çünkü bundan söz ederse geliştirdiği bütün nazariye bir anda boşa çıkacaktır. Oysa bütüncü bir gelişme seyri vardır. Daha önce dediğimiz gibi Yunan medeniyetinin kaynağı Kürtlere dayanır. Kürtler iki nehir arasında yaşamaktadır. Mezopotamya, dünyanın kültür, medeniyet ve felsefenin merkezidir. Riyazî bilimlerin ilk gelişme gösterdiği yer bu iki nehir arası bölgedir." Dr. Şeriati devamında ise; “çok ilginçtir hiçbir zaman Dicle ve Fırat arasındaki yörede Beynen Nehreyden, Batı söz etmiyor. Çünkü bundan söz ederse geliştirdiği bütün nazariye bir anda boşa çıkacaktır.” Şeriati çok isabetli bir tesbitte bulunmuştur. “Söz edilmemesi” Kürtlerin, siyasal ve ekonomik zeminden düşürülmüş olmasıdır.
Bu noktada gelecek makalede iki örnek vereceğim: Birinci örneğimiz; Fethullah Gülen Hoca Efendi "Prizma " adlı eseri, ikinci örneğimizde Fecr yayın evinin yapmış olduğu tahrifat olacaktır.
Ulusal tarihler niçin böylesine tartışmalı konular haline geldi? Ve insanlar “kelimenin tam anlamıyla” tarihin paylaşımı, satışı ya da icadı üzerine birbirleri ile savaşıyorlar?
Tarihi satın almak, uluslararası kabul görmenin, yönetimi meşrulaştırmanın ve iddia ne kadar yersiz olursa olsun, bir toprak parçası üzerinde hak iddia etmenin en ekonomik yoludur. İşte bu yüzden, sosyal bilimlerin ve insan bilimlerin başka hiç bir dalı, politika ile meşruiyet sorunu ile ve toprak talebi ile tarih kadar içli dışlı olmamıştır. Kürtler hem düşünsel olarak, hem de ekonomik olarak iktidarlaştıkça, kendine özgü, kültür, dil, din, tarih, tezini kendi belirleye bileceği gibi, aynı zamanda da tarihe yön verebilecektir.
Kürtler, yeryüzündeki en eski ve uzun süreli uygarlıkların anavatanı olan Ortadoğu bölgesinde coğrafi bir merkeziliğe sahip olmanın getirdiği avantaj sayesinde, kaçınılmaz olarak bu uygarlıkların oluşumuna ve aktarımına kayda değer bir katkıda bulunmuş olmalarıdır. Bu iki mantıklı argüman dikkate alındığında, bizzat modern Kürtlerin kendi arasında bile, tarihsel rolleri hakkında çoğu zaman böylesine zayıf görüşlerin savunulduğunu görmek bir paradokstur. Kürdün kendisini ve kardeşini küçümsemek gibi tuhaf bir alışkanlığı vardır; bu alışkanlık Kürde, onu Osmanlılaştırmak ve her türlü ırk duygusunu kökten sökme çabası içinde olan Türkler tarafından aşılanmıştır.
Geleneksel kültürümüzün önemi, parça parça değil bir bütün olarak belirli somut bir etnik yapıyı algılama yönünden tartışılmaz kılmaktadır. Bundandır ki evrenselcilik (Ümmet, Enternasyonalizm ve Hümanizm) istibdatçı ve kapitalist bir yaklaşım temelinde ki, değer yargılarının tek tek tartışılmasını gerekli kılmaktadır. Maddi dünya anlayışının, Kurdistan’a yaklaşımın da belirleyici unsuru, jeopolitik yapısında da aranmalıdır. Bu noktada yapılan araştırmalar Kurdistan’ın sadece siyasi değil, kültürel ve ekonomik bir cazibe merkezi olduğunu da gösterecektir. 19.yüzyılın ikinci yarısına kadar Kurdistan’da önemli bir arkeolojik çalışma olmamıştır. Ancak antik dönemden yirminci yüzyıla kadar, bazı tarihçi, seyyah, asker ve doğa bilgini, bıraktıkları eserlerle bölge ile ilgili önemli bilgiler vermektedirler.
Kürtlerin, dilleri, ahlaki ve dinsel figürleri, diğer bilimsel doğal tüm simge ve bulgular Kürtlerin medeniyetteki rolüne tanıklık ederler. Kürtlerden, Yunan’a, oradan da günümüz Amerika’sına ulaşan medeniyet bütüncül bir gelişme seyri vardır ve şu şekilde geçiş yapmıştır. Dr. James H. Breadsted, Prof. Dr. Robert J. Braidwood, Prof. Dr. Jack Harlan Kurdistan için “Bereketli Hilal” terimini ilk kullanan Amerikalı bilim adamlarıdır. Dünyanın ilk karmaşık toplumlarının başlangıcı olduğunu, bu uygarlıkların temel nedeninin verimlilik olduğunu, bu coğrafyada çok fazla artı ürünün elde edildiğini ısrarla vurgulamaktadırlar. Uygarlığın doğuşu, bitkilerin kültüre alınması, hayvanların evcilleştirilmesi, ilk tarımcı köy topluluklarının ortaya çıkması konusunda detaylı bilgiler sunmaktadırlar. Uygarlık, bitkilerin kültüre alınması, hayvanların evcilleştirilmesi ve yerleşik hayata geçilmesi; Toros-Zagros dağlarının eteklerinde, ova ile dağın birleştiği kısımlarda, vadilerde gerçekleşmişti. Buğday, arpa, nohut, mercimek, fasulye gibi bitkilerin kültüre alınması, koyun, keçi, domuz ve köpek gibi hayvanların evcilleştirilmesi ve ilk tarımcı köy topluluklarının ortaya çıkması, Kurdistan’da gerçekleşmiştir.
Kürt halkının yaşam biçimini ve kültürünü de incelemiş olan ilim adamları. Sonunda bu yaratılan değerlerin ağırlıklı olarak Kürt halkına ait olduğu kanısına vardılar. Kültür bitkilerinin evcilleştirilmesi ve tarımın orijinleridir. Bunlar: Kültür bitkileri ve tarımın başlangıç merkezleri, Yakındoğu bitkisel ürün çeşitliliği ve global göçü, tarımın yayılışının arkeo botanik kanıtları, kültür bitkilerinin evcilleştirilmesi, kültür bitkilerinin evrimi ve tarihsel değerlendirme. Kültür bitkilerinin doğal soy kaynaklarının korunması. İşte Dr. James H. Breadsted, Prof. Dr. Robert J. Braidwood, Prof. Dr. Jack Harlan Dr. Şeriati bu noktada aynı paraleldedir.
Ziraat, orada tarımın olgunlaşmasına vesile oldu. Güney Kurdistan bulunan antik Godin tümseğinde kazı yapan arkeologlar yakın bir zamanda üzüm şarabı ve arpa mayasının varlığı hakkında en eski fiziksel kanıtları buldu. Üzümün ve arpanın anavatanlarının Zagros-Toros dağları olduğu, bunların ilk kez oralarda ıslah edildikleri; kaldı ki, üzümün Güney Mezopotamya ovalarının bataklık ve tuzlu topraklarında hiç bir şekilde yetişemeyeceği gibi olguları göz ardı eden söz konusu kazıdaki arkeologlar, Kürt dağlarının yerli kültürünü es geçerek bu her iki ürünün keşfini doğrudan Güney Irak’taki Sümerlere atfettiler! Godin’de, askeri sapanlar için kullanılan toplara benzeyen cisimlerle dolu olan bir odada bira fıçıları da bulunmuştu. Şimdi klasik Greko-Romanlı tarihçiler böyle bir savaş türünü hiç tereddüt etmeden Zagros halklarına, özellikle de Kurti, yani Kürtler olarak adlandırdıkları halka atfetmişlerdir. Kurdistan’da Mehabad’ın kuzey batısındaki Hacı Firuz’da ve Adıyaman’ın güneybatısındaki Titriş’te keşfedilen diğer arkeolojik tümsekler, üzüm şarabının Kurdistan’da icad edildiği konusunda, Godin 2500 yıl önceleyen yeni kanıtlar sağlamıştır.
Dünya ülkeleriyle diyalog içerisinde olmaları, evrensel bir dünya görüşüne sahip olmalarına da vesile oldu. Kendi toprakları üzerindeki tarımla sınırlı kalmadıklarından, Sümer topraklarından gemileri vasıtasıyla Fars Körfezi’nden Afrika’ya, Hind Yarımadasına açılma imkanı buldular. Her seyahatlerinde yeni ülkeler, toplumlar ve kavimler tanıdılar ve onların ilk de olsa tecrübelerinden yararlandılar. Dicle ve Fırat bölgesinde, çamur ve sel kalıntılarından anlaşıldığı kadarıyla, Nuh Tufanı’ndan önce bir medeniyet vardı. Bazı kalıntıları günümüze ulaşan medeniyet çamurlar altında metfun kaldı. Ve şimdi de, Kurdistan’da yapılan kazılar neticesinde Tufandan sonra başka bir medeniyetin olduğunu görüyoruz. Bundan da Sümerlere evrensel olmakla birlikte ilkel bir medeniyet kuruldu. Hem ticaret, hem teknik ve hem de ilmi açıdan önemli bir birikim sahibiydiler. Tuğla ve pişmiş topraktan malzeme yapmak önemli bir gelişmedir. Tuğladan kubbe yapımı dünyada ilk olarak Sümerler zamanında gerçekleşmiştir. Büyük bir insani ve felsefi trajediyi yansıtan Gılgamış Destanı gibi önemli edebi eserler yine Sümerler zamanında ortaya konmuştur. Bu derin edebi eser Babil’e gittikten sonra yeni eklemeler alarak günümüzde bütün dünyada bilinen hale dönüşür.
Onun ardından Hamurabi’nin o büyük medeniyeti ve Hamurabi kanunlarının yüzlerce maddeler halinde yazılmış olduğu o büyük dikili taşın oluştuğu dönem geliyor. Tarihi bu sürecin devamında inançlar şekil alıyor. İbrahim inancı bu bölgede ortaya çıktı. Nuh’un inancı bu bölgede yeşerdi. Asuriler o yönden yayılıyor. Heğamanişinanlar da yine aynı bölgede medeniyetlerini geliştiriyorlar. Süreç içerisinde Medlerin ve Heğamnişiler Beynelnehrey’in doğusunda ve İran’ın batısında ortaya çıkar ve kısa bir sürede Beynelnehrey medeniyetini olgunlaştırırlar. Teknik, edebiyat, felsefe ve inanç özelliklerini taşıyan bu medeniyettir. Yunan mitolojisinde, büyük tanrı Zeus’un, Kurdistan’dan sonra Yunanistan’a gelmiştir. Buna göre, Beynunnehreyn’den “Kürtlerden” gelen ve oradan da Yunanistan’a yansıyan Zeus isimli tanrı, kültür ve medeniyetin sembolüdür. Ortaya konan bu gerçeklerle, Atina’nın Kürtlerden gelen, mirasının varisi olduğu ortaya çıkıyor.
Dr Şeriatinin bahsettiği bu nokta, Kürtlerden Yunan’a yansıyan medeniyetin içeriği, yani, kültür, teknik, iktisadi sistem, siyaset, toplumsal yapı, hukuk, mimari, sanat gibi konuları kapsayan kültürün tamamından bahsediyoruz. Bu medeniyetin Yunan topraklarına yansımasının hareket seyridir. Daha sonra medeniyet safhasında büyük bir ilerleme kaydeden Yunanlar, Mısır medeniyetinden de yararlandılar. İran ve Hint yarımadasındaki medeniyetten de yararlanıyor. Bütün bu birikimin neticesinde, büyük evrensel Yunan medeniyeti şekil alıyor. Yunan düşüncesi şekillendikten sonra bu medeniyetin tekrar geri dönüşü söz konusudur. Bu da şu şekildedir. Yunan kaynağı, yedi hakimlerle başlıyor. Bunlar Sokrates’ten öncedir. İsimleri bilinmemektedir. Sokrates’ten sonra Eflatun, Epikuros, Aristotales, Akademiler, İskenderiye, sonra Avrupa Rönesans’ı, Descartes, Kant, Hegel ve bize doğru geliyor, İbni Sina, Farabi, ibn Rüşt ve Kindi, İbni Haldun, Suhreverdi ve böylece devam ederek bize ulaşıyor. Birbaşka yol ise Zerdüşten Ebu Hanife Dinveri’ye kadar olan özgün çizgidir.
Çağdaş Amerikan medeniyetinin kökeninin dayanak noktalarını bulabilmek için, iki yola ihtiyacımız var. Birisi, tarih öncesi incelemeler, Jeoloji, yani çeşitli bölgelerde ve farklı zamanlarda, medeniyete katkı sunan aletlerin incelenmesi.
İkincisinde, Filoloji, konuşulan kelimenin kökenini bulmak. Faraza bu medeniyet ve insanlar ayrılmadan önce ortak bir dilleri vardı. O dil ile birbirleriyle konuşuyorlardı. Bu kelimeler onların yayılmasından sonrada baki kaldığı açıktır. Sosyal hayatta sık kullanılan kelimelerden başlayarak bu ıstılahı kavramların incelenmesiyle çeşitli dillerdeki benzer kelimeleri ve ıstılahı kavramları bulabilirsek sözümüz ispat edilmiş olur. Dil’e hakim olan ilk kelimelere benzer, harfler, heceler, sesler, bir ortak başlangıca sahiptir. Özellikle aile, akraba, kavim ile ilgili kelimelerin benzerlikleri, araştırmacı için kolaylık sağlamaktadır. Kürtçede olan bir kelime nasıl oluyor da başka medeniyetlerde zaman zaman görülüyor.? Bu tesadüf olamaz, bunun sebebi, kökenin bir olmasıdır.
Birde bu araştırmaya yardım edecek diğer bir konuda dini kavramlar ve anlamlardır. İnsan düşünüyor, tasavvur ediyor; geçmişte bir peygamber gelmiş, ona farklı ırkların hepsi inanmış, bu emir nasıl anlaşılmış? Dini hikâyelerden, ilahlarının isminden, ilkel de olsa dini merasimlerinden, edebiyat tarihi, sanatlar, dinler, ilimler, dil, toplum, ahlaki ve sosyal gelenekler, felsefi düşünceleri, geriye doğru gittikçe birbirleriyle birleştiklerini görüyoruz. Genel olarak da medeniyetin birliği fikri, bir kökene dayanması, mevcut tezlerinde en kabul görmüş ve mümkün olanıdır.
Artık Kürtlerin, tarihte oynadığı rol ve egemenlik faktörleri mercek altına alınmasının zorunlulukların anlaşılmıştır. Kürtlerin egemenlik tarihi, kuvvete, silaha dayalı olmaması, yeni bir medeniyet modeli oluşturmaktadır. Bilim, sanat, felsefe, pozitif bilimler, sosyal bilimler, dil ve edebiyat, süsleme sanatı, hukuk, tasavvufi ekoller ve bu ekollerin müntesiplerinin, dinsel “İrfan, içsellik” bir ahlak yapısına sahip olmayan dünya görüşünün yenilgiye uğramasının tezini ispatlamışlardır. Kürtleri arayıp bulmak istersek, onun gücü, dokunulmazlığı ve direnme kaynağı, soylu bir kültür, tarihi şahsiyetler ve çok ince örülü sağlam bir gelenekte aranmalıdır.
Konu ile ilgili ikinci makalemiz, Dr. Ali Şeriati’nin bu iddiasının, Türkler tarafın tahrif edilişini konu edineceğiz.
Bu konuda daha geniş bilgi için; “Dördüncü Bakış, Kürt milliyetçiliğinin Alt yapı analizi” adlı kitap çalışmamızda “Maddi ve Manevi açıdan Kürt Medeniyetinden Çağdaş Amerikan medeniyetine” adlı başlıkta kaynaklarıyla birlikte bulabilirsiniz.
Remzî Pêşeng
Twitter: remzipeseng
Mail: remzipeseng@hotmail.com
[1] Bu ekolün müntesipleri, kötülük “şer” mefhumunun, düşüncede, “aqıde de” alanının daraltılmasını esas kabul etmişler. Kürtlerin, Kader’e iman, “hayır ve şer” meselesine yaklaşımı ile, Türklerin Kader algısı farklıdır.
[2] Adem Kıssası Kur’an da 35 ayet ile ifade edilmektedir. Âdem kıssası, Risale-i Nur Külliyatında da sembolik olarak anlatılır. Bk.Sözler:20 söz, 20 söz ikinci makam, 25 söz 5. Meziyet-i cezalet, 25 söz 5. Lemadan 4.ışık, İşaratül icaz “Halifelik” bahsi, Mektubat, 12. Mektup, 24. Mektup 2. Zeyl.
İlke Haber