Altan Tan / Independent Türkçe
Siyasetin en çok rastlanılan entrikalarından biri de şantaj ve tehdittir.
İnsanlar bir şekilde ulaştıkları, öğrendikleri gizli kapaklı bilgilerle rakiplerini susturmak veya istedikleri yönde yönlendirmek isterler.
Dünya siyaseti bu yönüyle çok da aşırıya gitmeden aslında bir komplolar ve tasfiyeler tarihidir de denilebilir.
Türkiye siyasetinde de bu konunun onlarca, yüzlerce örneği var.
Deniz Baykal'ın hiç beklenilmedik bir zamanda tek bir kasetle siyasetten tasfiye edilmesi bunun en önemli örneklerinden biri.
Lakin her tehdit ve şantaj yüzde yüz hedefine ulaşmaz. Çoğu kez karşı taraf da rakibiyle ilgili elindeki belgelerle kontratağa geçerek yapılan hamleyi savuşturmayı başarır.
Siyasetin tilkileri namuslu ve şerefli bir şekilde ellerindeki dokümanları halkla paylaşacaklarına daha çok esip gürleyen ancak yağmayan bir üslupla 'Konuşursam yer yerinden oynar, bildiklerimi açıklarsam filankesler sokağa çıkamaz' türü cümleler kurmayı severler.
En son geçen hafta Ümit Özdağ esti gürledi.
Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu'na görevde bulunduğu 2015 7 Haziran seçimleri ile 1 Kasım 2015 seçimleri arasındaki dönemde bildiklerini ve şahit olduklarını korkmadan açıklama çağrısında bulundu.
Aslında bu dönemle ilgili Ahmet Davutoğlu da "Olan bitenler açıklanırsa birileri sokağa çıkamaz" demiş ve sonrasında ise sözlerini tevil ederek kast ettiğinin 'algılanan' şeyler olmadığını söylemişti.
7 Haziran 2015 ile 1 Kasım2015 tarihleri arasında yaşananlar Türkiye siyasi tarihinin en ilginç, karanlık ve sırlarla dolu dönemi.
Bu dönemin böyle olduğu ile ilgili hemen herkes müttefik.
Lakin rivayetler muhtelif.
Bildiğiniz gibi 7 Haziran 2015 seçimlerinde AK Parti tek başına hükümeti kurabilecek sayıya ulaşamadı, meclisteki çoğunluğunu kaybetti ve hükümet düştü.
HDP büyük bir sıçrama yaparak yüzde 13,1 oyla 80 milletvekili kazandı ve koalisyon görüşmeleri başladı.
45 günlük sürede hükümet kurulamayınca da tekrar seçim kararı alındı.
Bu 45 günde '45 yıllık' olaylar oldu!
Birçok sorunun cevabı sis ve dumanlar arasında kayboldu!
Başbakan ve AK Parti Genel Başkanı Davutoğlu, CHP ile koalisyon kurmak istemesine rağmen hükümet niye kurulamadı?
Milletvekilleri daha doğru düzgün koltuklarına bile oturmamış ve 80 milletvekili ile 102 belediye başkanlığı HDP'de iken PKK 14 Temmuz'da niye 'Devrimci halk savaşı' ilan ederek şehirlerin en merkezi yerlerinde hendekler kazmaya başladı?
Niye aklı başında hiç bir Kürt siyasetçi açıkça ve alenen deklare ederek (kapalı kapılar ardında konuşan ucuz kahramanları! saymazsak) mütevazi olmayacağım ben hariç olan bitenlere karşı çıkmadı/çıkamadı?
Tarih önünde cevap bekleyen bu çok önemli sorulara 'bilenler' tarafından namusluca cevaplar verileceğine hala 'karından konuşulmaya' devam ediliyor;
Komplo teorileri ve dedikodular havada uçuşuyor.
Hepsini sıralamaya gerek yok.
Önemli bir kesim İran, Suriye ve ABD'nin;
'Türkiye Suriye'ye müdahale ederek karıştırdı. Siz de Türkiye'yi karıştırın ve bunun karşılığında yeniden şekillenecek Suriye'de bir statü sahibi olun' diyerek Kandil'i ikna ettiğini iddia ediyor.
Daha da vahim iddialarla bir kesim ise Hendekler, Ankara ve Suruç’taki patlamalarının Ankara'daki derinlerin işi olduğunu ileri sürüyor.
PKK'den yıllarca önce ayrılan önemli isimlerden Selim Çürükkaya, YouToube'dan yaptığı açıklamalarda Hendek kazılma talimatının 'derinlerin' devreye girmesi ile bizzat Öcalan tarafından Kandil'e bir HDP milletvekili aracılığı ile iletildiğini ve bu milletvekilinin Diyarbakır 7. Kolordu Komutanı'nın odasından operasyonları takip ettiğini söylüyor ve ithamın muhatapları da dahil hiç kimse bu topa girmiyor!
Halbuki Öcalan'ın bizzat İdris Baluken'e 'Hendekler, devletin egemenlik haklarına tecavüzdür. Gidin ve benim emrim olarak bir an önce kapatılmasını söyleyin' dediği biliniyor.
Dediğim gibi sıradan vatandaşların kafalarını allak bullak edecek bir yığın senaryo ve komplo teorisi.
Allah bizim gibi 'yarım akıllıların' akıllarına mukayyet olsun!
"Kurt dumanlı havayı sever" sözü boşuna söylenmemiş.
Sis, duman arasında göz gözü görmüyor!
Ortada her türlü spekülasyona açık bir sonuç var ki o da şu;
7 Haziran 2015'te meclis çoğunluğunu kaybeden ve iktidardan düşen AK Parti 4,5 ay sonra yüzde 49 oyla ve ezici çoğunlukla tek başına iktidara geldi.
Öcalan'ın "Erdoğan'ın başkanlığını destekleyebiliriz" demesine rağmen;
"Seni başkan yaptırmayacağız!" diyenler meydan okuduklarını 'imparator' yaptı!
Ümit Özdağ, bir şeyler biliyor ki 'mırın kırın' ediyor!
Karşı atak olarak hemen hakkında özel hayatı ile ilgili kaset olduğu iddiaları ileri sürülerek susturulmak istendi.
Özdağ, "Bu iddiaların hepsi yalan! Hodri meydan!" diyeceğine "Ben bekar adamım!" gibi her tarafa çekilebilecek bir cevap verdi.
Anla anlayabilirsen!
Özdağ, Sayın Davutoğlu'nu korkaklıkla suçlayacağına kendi cesur olsun.
Kendi dürüstçe ve cesaretle bildiklerini söyleyemiyorsa şantaj ve tehditle bir yere varması mümkün değil.
Şantaj ve tehdit karşı şantaj ve tehditler getirmekten başka bir işe yaramaz.