Diyarbakır Barosu yöneticileri bugün (2.11.2016) düzenlediği basın toplanstında AKP hükümetine demokrsiye ve hukuka dönüş çağrısında bulundu
Açıklamanın tam metni
"15 Temmuz 2016 tarihinde parlamenter sisteme, sivil siyasete ve demokratik rejime yönelik gerçekleştirilen darbe girişimi toplumun, siyasi partilerin ve sivil toplum örgütlerinin ortak karşı duruşuyla ağır bedeller ödenerek engellenmiştir. Başta Kürt sorunu olmak üzere diğer siyasal sorun alanlarından beslendiğinden kuşku duymadığımız 15 Temmuz darbe girişiminin demokratik yaşamı ortadan kaldırmaya yönelik bir teşebbüs olduğu tartışmasızdır. Ülkemizde bu tür darbe girişimlerinin bir daha yaşanmaması için darbeye zemin hazırlayan toplumsal ve siyasal sorunların çözümü ve demokratik yapının güçlendirilmesi ile mümkün olacaktır. Yaşanan darbe girişimi karşısındaki toplumsal bütünleşme, aynı zamanda sosyal ve siyasal sorunların çözümü ve daha fazla demokrasi için büyük bir fırsat sunmuş ve toplumun tüm kesimlerinde buna dair umut yaratmıştır.
Ancak üzülerek belirtmek isteriz ki siyasal iktidar bu süreci bir fırsata dönüştürememiş bilakis daha ağır toplumsal sorunların oluşumuna zemin sunan uygulamalara başvurmuştur. Darbe teşebbüsünden hemen sonra ülke genelinde OHAL ilanı, OHAL ile birlikte çıkarılan KHK’ler ile meclisin devre dışı bırakılması, KHK’ler ile başlatılan toplu ihraçlar, basın yayın kuruluşlarının kapatılması ve operasyonlara maruz kalması, kayyım atamaları ve yine seçilmiş belediye başkanlarının, siyasetçilerin tutuklanması sorunların çözümünden ziyade var olan sorunları derinleştirmiş ve hata yeni sorun alanları yaratmıştır.
Hatırlatmak isteriz ki ;
Siyasal iktidar, OHAL ilanı ve çıkarılan KHK’lere yönelik yapılan haklı eleştirilere karşı vermiş olduğu cevaplarda, darbe teşebbüsünde bulunanlara ve darbe koşullarının giderilmesi için OHAL rejiminin ilanını zorunlu gördüklerini, toplumun endişeye kapılmamasını “Devlet millete değil kendisine OHAL ilan etmiştir.” şeklinde savunmuştur. Maalesef gelinen aşamada çıkarılan KHK’ler ve uygulamalar darbe teşebbüsünde bulunanlara karşı mücadelenin ötesinde temel hak ve özgürlükleri kısıtlayan, muhalif kesimlerine yönelik sindirme ve baskıyı amaçlayan anti demokratik uygulamalara dönüştüğünü görmekteyiz.
Diyarbakır Barosu olarak tüm bu uygulamaları demokratik kazanımları ortadan kaldırıcı, demokratik siyaset alanını daraltıcı ve sivil siyaseti işlevsizleştirici uygulamalar olarak görmekteyiz. Sivil siyaset kanallarının kapatılmasının, TBMM’nin işlevsizleştirilmesinin, Kürt Meselesinin şiddet sarmalına itilmesinin, yerel yönetici ve siyasetçilerin tutuklanmasının, basın ve düşünce özgürlüğünü ortadan kaldırıcı uygulamaların sorunları daha da büyütüp toplumsal ayrışma ve kutuplaşmaya sebebiyet vereceğini bir kez daha dile getirmek isteriz. Sorunların çözümünü siyasal zeminden uzaklaştırıp adli mercilere ve kolluk birimlerine havale edilmesini doğru bulmamaktayız. Geçmişte uygulanmış benzer metotların çözümden ziyade sorunları daha da büyüttüğü bilinen bir gerçektir.
Ülke demokrasisi açısından yıllardır tartışılan ve mevcut siyasal iktidar mensuplarınca da büyük bir hata olarak görülen Kürt Siyasetçilerinin parlamentodan alınmasına benzer uygulamaların bugün itibariyle de sürdüğünü üzülerek görmekteyiz.
Bilindiği üzere son aylarda bir kısım Belediye Başkanlıklarına kayyım atanmış ve son olarak Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş başkanlarının tutuklanması ile birlikte Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Başkanlığına da kayyım atanmıştır. Demokrasinin olmazsa olmazı olan seçimlerle göreve gelmiş ve halk iradesini temsil eden yerel yöneticilere yönelik tutuklamaların ve yerlerine kayyım atamalarının yapılmasını kabul edilemez bulmaktayız. Bu ve benzeri uygulamaların demokratik kazanımlara ve halkın iradesine müdahale niteliğinde olduğunu belirtir, başta Kürt meselesi olmak üzere, toplumun tüm sorunlarının demokratik zeminde, diyalog ve müzakere ile çözüleceğine inanmaktayız
Bu sebeple Diyarbakır Barosu olarak Siyasal iktidardan Demokratik bir Hukuk Devletinde kabulü mümkün olmayan;
1- İlan edilen OHAL rejimi kapsamında çıkarılan KHK’lerin Anayasaya aykırı, TBMM’nin işlevini ortadan kaldırıcı şekilde yasal değişikliklere sebebiyet veren uygulamalardan vazgeçilmesini,
2- Avrupa Birliğine uyum süreci kapsamında çıkarılan yasal düzenlemelerin KHK’ler ile değiştirilerek 1990’lı yılları aratmayacak şekilde; müvekkil - avukat görüşmesinin kısıtlanması, görüşmenin kayda alınması, 30 güne kadar gözaltı uygulaması,5 gün avukat ile görüş yasağı ve duruşmalarda avukat sınırlaması gibi adil yargılanma ve savunma hakkını kısıtlayıcı ve ortadan kaldırıcı uygulamalardan vazgeçilmesini,
3- İfade ve basın özgürlüğünü ortadan kaldırıcı gazete ve haber ajanslarının kapatılması, yetkililerinin tutuklanması şeklindeki uygulamalardan vazgeçilmesini ve bu kapsamda tutuklama ve gözaltı işlemlerine son verilmesini,
4- Demokrasinin olmazsa olmazı olan seçimle işbaşına gelmiş yerel yöneticilerin yerlerine kayyım atanma tasarruflarından vazgeçilmesini,
5- KHK’ler ile toplu ihraç uygulamalarının durdurulması, darbe girişimi ile bir bağlantısı olmayan ve açığa alınan yâda ihraç edilen kamu personellerinin görevlerine dönmelerinin sağlanmasını,
6- Başlatılan soruşturmalar kapsamında seçilmiş yerel yöneticilerin kaçma yâda delilleri yok etme koşulları olmadığı halde tutuklanma gibi ağır koruma tedbirine başvurulması yönündeki uygulamadan vazgeçilmesini,
7- İletişim, haberleşme ve ifade özgürlüğünü kısıtlayıcı uygulamalardan özelikle hayatın her alanında büyük aksaklık ve hak ihlallerine sebebiyet veren inteet kesintisi şeklindeki uygulamalardan vazgeçilmesini,
8- Toplumun bu denli hassas olduğu bir süreçte idam cezasının tartışmalara açılmasını doğru bulmamakla, ülke imajına zarar verici suni gündemlerin toplumsal sorunların çözümüne katkı sağlamayacağından bu tartışmalara son verilmesini,
Talep ediyoruz.
Diyarbakır Barosu olarak Ortadoğu’da ve son bir yıldır ülkemizde yaşanan acı gelişmelerden kaynaklı ne denli zor ve meşakkatli zamanlardan geçildiğinin farkındayız. Bu farkındalığın ve sorumluluğumuzun gereği olarak bu zor zamanlardan ve zorluklardan ancak ortak aklın devreye sokularak, sorunların demokratik zeminde tartışılması ve hukuk devleti olma sorumluluğundan ayrılmadan aşılacağına inanmaktayız.
Bu sebeple bir kez daha belirtmek isteriz ki HUKUK demokratik yaşamın var olması ve sürdürülebilir olmasının vazgeçilmez temel dayanağıdır.
Basına ve Kamuoyuna saygıyla duyurulur. "