Ana Esas Duruşa Geç
Diyarbakır 5 Nolu’dan Hikayeler-2
Yazar: Kamil Sümbül
Apec Yayınları, 2018, Stokholm, 312 s.
”Gaflet devrini” yaşatan 5 Nolu cehennem. Üniversiteli bir gencin, yaşadıkları, gördükleri, anlaması ve anlatılması çok zor olan, derin izler bırakan tutuklu yaşamı.
Neden bunları yaşadı bu gençlik, neydi suçları? Ya bu işkenceler, kimler tarafından ve niçin yapılıyordu? Yemekler neden az veriliyor ve hatta bazen cezalandırılıp hiç verilmiyordu.
Bir de naylon bardakta verilen çayın ne kadar önemli olduğu, kısacık 5 dakika ve bazen onu vermek bile çok geliyordu işkencecilere! Hele bir de günün gazeteleri, parası tutuklular tarafından ödendiği halde sadece magazin sayfaları içeri verilirdi.
Anadili olan kürtçeye yasak getirilip kendi dillerini zorla öğrettiren, bir türkün bile bilmediği türk marşlarının ezberletilip okutulduğu 5 Nolu, ölümün ucuz, yaşamın cehennemi 5 Nolu.
Türkçe bilmediği için ve sadece bir pantolonu olupta onu da yıkayıp şalvarını giydiği için işkence gören Xalo Süleyman. Kimdi Xalo Süleyman? 10 yıldan fazla peşmergelik yapan güçlü bir kürt ve işkecelerle öldürülen Xalo Süleyman! Ölüm nedeni yere düşüp kafasını çarpmak!
Habib okuma yazması olmayan konuşkan neşeli bir genç. Babası cezaevinde olduğu için hep çalışıp evi geçindirmek zorunda olan ve İzmirde çalıştığı dönemde hep horlanan bir kürt genci. Sonunda ailesinin yanına geri dönen ve arkadaşları tarafından politik hakları öğretilen Mardinli bir genç. Babasının ziyareti ona işkence olan Habib, sadece ‘’kurre mın’’ diyebildi babası, sonrası iki tarafa da gaflet yağdırdı 5Nolu’nun askerleri.
Ziyaretçilere sevdiklerini üç dakika görme huzuru vermeyip, işkencelerle başlıyan tehditler. Bir gencin anasına ‘’Ana esas duruşa geç’’ demesi ve onu doğuran ananın gözleri önünde hırpalanması.
Hikmet kızını görecekti, bayramdı ama ona bayram zindan olmuştu. O gün küçük kız babasını beklerken korkudan ve babasına izin verilmediği için ağlamıştı. Hikmet bunları yüreği yanarak yaşamıştı.
Ben bu kitabın her satırında, her cümlesinde 5 Nolu’ya girip çıktım, yaşadım, tanık oldum, bazen kalbim ağrıdı, bazen gözlerim doldu ve hep o acıyı hisettim ve hep bir soru vardı kendime sorduğum, neden? Neden sadece kendi anadilini konuştuğu için, kitap okuduğu için, evinde kitap bulundurduğu için, bir partiye üye olduğu için, kendi kimliğini tanıdığı için ve en önemlisi özgürce yaşamak istediği için. Neden bu ateşsiz cehennemde yanmak ve yakılmak? Bilmediğin bir dili zoraki öğrenmek, o dile ve o halka köle olmak ırkçı and ve marşlarını ölümüne öğretip öğrenmek. Öğrenemiyeni ve öğretemiyeni ve hatta bütün koğuşu hunharca sıra dayağına çekip, yerlerde süründürmek açlık ve susuzluğa mahkum etmek.
Bu işkenceler nedendi, kim için idi? Atatürk ilkeleri, Kenan Evren’in istekleri yoksa herkesi asimile edip türkleştirmek mi? Korkutmak mi? Özgürlük savaşının önüne geçmek mi?
Içerdekilere en kötü işkenceler yapılırken, dışardakiler ise onları kaybetme korkusu, çığlık sesleri ile yüreklerine ateş düşen dışardakiler.
Hele bir de işkenceciler, cellatlar, kimlerdi bunlar? Kendilerini gösterme çabasında olan zayıf ve cahil insanlar. Koğuş sorumluları, zoraki işkence ve korkuyla görevlendirilen tutuklular, her çıkan vukuatte onların da coplanıp işkence edildiği kürt tutukluları. Kürdü kürde kırdıran politikalar.
Itirafçılar, kimisi işkenceye dayanamayıp konuşan, kimisi de kandırılıp sanki çıkarılacak vaatleriyle aldatılan kürt gençleri.
5 Nolu’da insanlık ölmüş, hayat durmuş, gurur ise oraları bırakıp gitmişti.
Umut bazan bir silüet olup kendini göstermiş, bazen de yaşanmamış bir aşk olup gönüllere gömülmüş 5 Nolu’da. Insanlar yaşarken gömülmüş, çığlıklar marşlara döndürülmüş, acılar ise askeri adımlara dönüşmüş 5 Nolu’da.
Dört duvarı örülü, dipsiz bir kuyu. Güneşin hiç doğmadığı, yıldızların hiç uğramadığı, ayın ise hiç aydınlatmadığı 5 Nolu. Kış soğuğunun dondurup, yaz sıcağının Kerbelası 5 Nolu. Uykuların, rüyaların, umutların cehennemi! Işkencecilerin sadece bedene değil, ruhu da zedeleyen, yaralayan ve hıç bir yarananın çaresinin olmadığı 5 Nolu. ESAS DURUŞUN kanun olduğu dört duvarı kapalı çığlıklarla inleyen 5 Nolu. Hücreler ise ayrı bir cehennem, ayrı bir dünya. Havalandırma işkenceleri, türklük marşlarının çığlık atar gibi söylenmesi. Ayakların asker gibi yere vurulması, o da ayrı bir cehennem!
Bu kitabı okudukça, hele bir de çevremde, yakınımda tanıyıp sevip saydığım insanların isimlerini okudukça, belki de bu kadar yakından tanıyıp ama hiç bilmediğim bu işkenceleri yaşadıklarını bilmek, beni daha bir derinden etkiledi. Yaptıkları ölümüne isyanlar, ölüm orucu, bazen ölümü bile aratan yaşamları, yaşadıkları. Ne pahasına olursa olsun mücadele azmini yitirmeyen siyasi tutuklu kürt gençleri. Ölümün adı kalleş iken 5 Nolu’da yaşamın adı kalleş oldu.
5 Nolu, bir çok kürdün korkulu rüyası, ölmeden girdiği mezarı, gençliğinin bedbaht olduğu en güzel yılları ve Diyarbekir için bir yüz karası, bu kadim şehrin kanayan yarası olmuş 5 Nolu. Olması gereken ise, her ne kadar yaşananları silemezsek bile, orda hayatını kaybeden, yaşayıpta ordan kurtulanların anısına isim ve resimleriyle süslü bir müze olmasını isterdim.
Yazar yaşayıp gördüklerini çok net bir şekilde anlatıp, çok ama çok güzel ve akıcı bir dille yazmış, okudukça yaşanan acıları kalbimin ta derinliklerinden hissederken, etkilenmemek, gözlerinde canlandırmamak mümkün değil.
5 Nolu’da yaşananlar, yaşanılmaması gereken işkenceler, belki şu anda bilmediğimiz başka bir mekanda tekrarlanıyor. Ve bizler buna ne dur diyebiliyor ne de durdurabiliyoruz.