“Anadilde Eğitim Evrensel Bir Haktır”

Bedirxan Epozdemir

Bedirxan Epözdemir

Demokratik hukuk devleti yönettiklerini iddia edenlerin, kendi çocuklarına, kendi anadilini öğretilmesini talep etmesi ya da çocuğunun eğitiminin annesinden öğrendiği dilden yapılmasını başka ülkelerden talep etmesi ne kadar haklı bir talep ise aynı şekilde Kürdlerin de kendi çocuklarının kendi anadilleriyle yani Kürdçe ile eğitim görmesini istemeleri en az o kadar meşrudur. Unutulmasın ki, bu yasaklar için diretenler, bu temel istemlere karşı çıkanlar insan haklarını ayaklar altına almaktadırlar.

Çağdaşlaşmayı, çok sesliliği ve hoş görüyü bir türlü içlerine sindiremeyenlerin ülkeyi esenliğe kavuşturma şansları yoktur. Gelecek yazılarımızda anadilde eğitim ve iki dilli yaşam ile ilgili görüşlerimizi sürdürmeye devam edeceğiz.

Yaşanılan bunca acıya, dökülen kana ve anaların gözyaşlarına rağmen ülkeyi yönetenlerin, onca kardeşlik söylemlerinden sonra, bu ülkedeki tablo, bugünkü acılı tablo olmamalıydı. Ülke gündemi, anadilde eğitim ve anadilin kamusal alanda kullanma istemine kilitlenmemeliydi.

Türkler ve Kürdler bu acılar dinsin, temel sorunlar çözülsün, demokratik dönüşümler yapılsın diye, çocuklarımız ölmesin, anaların gözyaşları dinsin diye ülke yönetimini Sayın Cumhurbaşkanı ve ekibine teslim etti. Bu nedenle Anayasa referandumunda çoğunlukla “evet” oyu kullandılar. Peki, milyonların umut bağladığı ve iktidar erkini teslim ettiği bir siyasi iktidar, tüm bu vaatleri kendi vatandaşının anadilinden korkarak mı, anadilde eğitim ve çok dilli yaşama kulaklarını tıkayarak mı yapacak? Bu istemlere karşı tekçiliği dayatmak ülkeyi esenliğe kavuşturur mu?

Bu ülkeyi yönetenler, bu ülkenin kurum ve kuruluşlarının başında bulunanlar, sözde bilim insanları ve akademisyenler, bu temel istemlere karşı çıkmanın insan haklarına aykırı olduğunu bilmiyorlar mı?

Elbette ki Sayın Cumhurbaşkanı, bu ülkede Türkler gibi Kürdler gibi, sayları az da olsa Çerkezler de, Lazlar da, başkaları da var. Vatandaş olarak görev ve sorumluluklarını yerine getiriyorlar. Vergi ödüyor, askere gidiyorlar. Bu görev ve sorumluluklarına karşılık, ulusal kültürlerini ve inançlarını yaşamak istiyorlar. Geçmişinde düşünce ve inançlarından dolayı acılar yaşamış biri olarak, en çok ta sizin bunu anlayışla karşılamanız, duyarlı olmanız gerekirdi. Onların bu temel istemlerine yanıt vermekle, Türkiye bölünmez, tam aksine barış ve kardeşlik perçinleşir. Kendinize hak gördüklerinizi, başkalarından esirgemediğiniz sürece, ülkeyi bölünmekten kurtarır, ülkeyi çağdaş ülkeler kervanına katarsınız.

Bu ülkeyi birinci derecede yönetenlerin, yukarıda açıkladığımız bu değerlendirmelerini sağduyu ile açıklamak oldukça zor. Çünkü bu mantığın elle tutulacak, tutarlı bir yanı yoktur. Bu anlayış, ülke gerçeklerinden uzak, sorunları çözmenin aksine, ülkeyi kilitleyen ve kaosa sürükleyen seksen yedi yıllık köhneleşmiş bir sistemin anlayışıdır. Temel bir hakka karşı böylesine katı bir tavır takınmak, demokratik hukuk devleti anlayışı ile bağdaşmaz. Siz hem AB’ye girmek için güya çaba sarf edeceksiniz, hem de AB ülkelerinin hiç birinde kabul görmeyen davranışlarınızda ısrarlı olacaksınız. Bu kafa, bu zihniyet sizi ileriye taşımaz. Sizi çağdaş uluslar ailesinin bir üyesi yapmaz.

Ülkeyi yönetenlerin bu en temel hakka karşı takındıkları tavır ve geliştirmeye çalıştıkları argümanların hiç bir gerçekçi dayanağı yoktur. Tıpkı başörtüsü sorununda “başörtüsü serbest bırakılırsa ülkeye şeriat gelir” tezini savunanlarınkinden ne daha tutarlı, ne daha inandırıcı ve ne de daha etiktir. Anadilde eğitimi reddetmenin salt insani değil aynı zamanda pedagojik, bilimsel bir yanıtı ve mantıksal bir anlamı da yoktur.

Ömürlerinin uzunca bir bölümü politikada ve ülke yönetiminde geçenlerin, sözümona akademisyen ve bilim insanlarının bunu görmemeleri, ilgisiz kalmaları ve adeta hep bir ağızdan koro şeklinde ‘Kürdçe eğitimin, seçmeli ders gibi düzenlemelerin anayasada yer almasını Türkiye için en büyük tehlike olarak “ görmelerini çağdaş demokratik ve evrensel normlarla izah etmek mümkün değildir. Bu haklı ve temel istemi “bölünme ve parçalanma” olarak görmek, bir paranoyadır.

Eğer bu ülkenin Cumhurbaşkanı, Kürd Sivil Toplum Örgütlerinin ve Kürd aydınlarının anadilde eğitim ve üniversitelerde Kürdoloji bölümleri açılması istem ve önerilerine karşı: ‘Sadece Kürd kökenli vatandaşlar yok. Çerkezler, Lazlar var. Başkaları isteyince ne olacak? Bizde güzel bir laf var, atış serbest, bekara karı boşamak kolay’ cevabını verebiliyorsa, bunun mantıkla izah edilebilecek, hiçbir haklı yanı olamaz.

Türkiye’de egemenlerin, anadilde eğitim ve Kürd diline karşı takındıkları tavır ve yasakçı zihniyet tipik bir hak ihlalidir. Mevcut ırkçı-inkârcı bakış açısı, bariz bir şekilde bu hak ihlalinin halen devam ettiğini ve tekçi zihniyetin bunda ısrarcı olduğunu göstermektedir.

Bir yandan yirmi dört saat devlet televizyonunda Kürdçe yayın yapacaksınız, öte yandan bu ülkenin mahkemeleri “bilinmeyen bir dil” ibaresini literatürünüze kazandıracaklar. İnsanların sözümona bağımsız olan bu mahkemelerde anadillerinde savunma yapmalarını engelleyeceksiniz. Bu mudur demokrasi, bu mudur demokratik hukuk devleti?

Anadil, insanın yaşamının lokomotifidir. Olmazsa olmazıdır. Yani insanın hayalidir,

rüyasıdır. Sadece kendi anadilinizde en rahat şekilde duygularınızı anlatır, duyumlarınızı dışa vurabilirsiniz. Elemlerinizi, acılarınızı, coşku ve sevinçlerinizi anadilinizle en iyi şekilde belirtebilirsiniz. Ağlamak ve gülmek, anadille ancak anlamlarını bulur. Hüzün ve sevgi anadille ancak şekillenebilir. Tüm bunlar ise insani duygu ve hislerdir. Yeryüzünde hiçbir güç bugüne dek bu hisleri ve duyguları önleme gücüne erişemedi.

Özlemlere gem vurmak siyasi otoritelerin iradesinin dışında. Irkçılar ve sömürgeciler ulusları dünya haritasından silmek için, bugüne dek çok yollar ve yöntemler denediler. Fiziksel anlamda belki yer-yer başarılı olabildiler. Ama düşünsel anlamda hayalleri ve rüyaları gönüllerden ve beyinlerden silecek bir kudrete henüz erişemediler ve erişemeyecekler de.

Bu insanlar kalkar da dünyadaki bütün devletlere, kurum ve kuruluşlara : “Biz ne ayrı devlet, ne federasyon hata özerklik bile istedik, yalnızca kendi anadilimizde eğitim istiyoruz.” deseler, bugün iktidar erkini elinde tutanların dünya kamuoyuna verecekleri bir yanıtları olur mu? Yahut yarın bu ülkenin vatandaşlarının büyük çoğunluğu kendi coğrafyalarında “Ben anadilimde eğitim istiyorum, yoksa çocuğumu okula göndermem. Ben çocuklarımın varlığını başkalarının varlığına armağan ettirmem.” dese, bu demokratik ve evrensel hakka karşılık olarak, devletin ikna edici bir yanıtı olabilir mi?

Bu ülkenin Cumhurbaşkanı hep “ahdi vefadan” bahseder. Ama bunu kendisi uygulamaz. Tıpkı başkalarının asimilasyonuna karşı çıkarken, kendi yaptığı asimilasyona şal çekmesi gibi. Hiç düşünmez neden bölge halkından yüzde 56 oy aldığını. Sayın Cumhurbaşkanı, Kürd halkı bugüne dek hiç kimsenin kara kaşına, kara gözüne aşık olduğu için oy vermedi. O, demokrasi için, hak ve özgürlükler için, refah ve ilerleme için, bu ahlaksız yasakların kalkması için desteğini sundu. Öyle görünüyor ki bu desteğe karşı tekçi bir zihniyetle anadilde eğitim taleplerine karşı çıkarak, onları ‘ödüllendiriyorsunuz’. Bu mudur ahdi vefa Sayın Cumhurbaşkanı?

Peki, şimdi bu ülkenin, nüfusu yirmi beş milyona varan vatandaşları, yani Kürd halkı, İsveç’te, çeşitli Avrupa ülkelerinde ve de yanı başımızdaki Federal Irak Cumhuriyeti’nde, Kürd diline ve edebiyatına verilen değer ve öneme bakarak, adı geçen bu ülkelere sempati ile bakıp, ülkelerine karşı en azından içgüdüsel bir tepki duyarlarsa, bu ülkeyi yönetenleri düşündürüp, yaralamaz mı? Doğaldır ki Kürd Halkı, diline ve kültürüne sıcak bakan bu ülkelere sempati ile bakıp, bu ülkeleri daha çok önemseyebilir. Bu da yadırganacak bir tavır olamaz.

Kürdistan Bölgesi’nde ilkokuldan üniversiteye kadar Kürdçenin yanında, Arapça da eğitim görülmekte, diğer azınlık guruplar da dillerini özgürce kullanıp, geliştirme olanaklarına sahiptirler. Parlamentodan tutun, diğer bütün kurumlara kadar etnik guruplar kendi kimlikleri ile hem merkezi ve hem de yerel düzeyde temsil edilmektedirler. İki dilli yaşam, her bölgenin kendi etnik yapısına göre özgürce yaşam bulmaktadır. Bilindiği gibi Kürdlere anadilde eğitim hakkı, Saddam döneminden beri var.

Bugün başta İsveç olmak üzere çeşitli Avrupa ülkelerinde yaşayan diğer halkların çocukları gibi Kürd çocukları da Kürdçe anadil eğitimi görüyorlar. Hatta bir dönem Kürd öğretmenlerini yetiştirmek üzere İsveç Devleti Kürd öğretmen okulu açtı. Bu okul mezunlar verdi. Bu öğretmenlerin bir bölümü emekli oldu. Bir bölümü halen görev yapıyor. Anadilde eğitim hakkı tanıdığı için ne İsveç bölündü ne de başka bir ülke.

Çok uzaklara gitmeye de gerek yok. Yanı başımızda Irak var. Irak Federal bir cumhuriyettir. Anayasasında “devletin resmi dili, Kürdçe ve Arapçadır” yazılı. Kürd Parlamenterler, parlamentoda Kürdçe konuşup, tartışabiliyor. Mahkemeler Kürdçe. Kürdçe ve Arapçanın yanında, dileyen dilediği dilde savunma yapabiliyor. Yani o ülkede “bilinmeyen dil” rezaleti yok. Türkçe dâhil bütün diller, bilinip tanınıyor.

Ülkeyi yönetenler, bir handikap içindedirler. Anadilde eğitim talebine karşı takındıkları olumsuz tavrın doğuracağı sonucu görmemeleri ve bu haklı insani istemi öcü gibi gösterip siyasi sorunlar doğuracağı tezini ortaya atmaları, kendi icat ettikleri silahla kendi-kendilerini vurmaktır. Bunu diyenlerle, inanç özgürlüğü ve başörtüsü ile ilgili ‘siyasi sorunlar doğurur’ diyen öbürleri arasında ne fark var? Bu tezi savunanlar, aynı zamana kendilerine karşı olanların ileri sürdükleri gerekçelere zemin hazırlamaktadırlar.

Devlet erkini elinde bulunduranlar, ülkeyi yönetenler, yani egemenler yirmi beş milyondan fazla Kürd’ün anadilde eğitim istemine kulak tıkamanın doğuracağı sonucu görmüyorlar mı? Türkiye, AB’ye girmek için kapıları aşındırıyor. Kabul etmek gerekir ki AB’ye girmek için yetersiz olsa bile belli adımlar atıldı, reformlar yapıldı. Bunlara rağmen halen anadilde eğitim tartışması oldukça trajik. Ama çok daha trajik olan başka bir nokta daha var. O da ülkeyi yönetenlerin, inançları için çektiği acılar. Halen de yer-yer inançlarını ifade etme özgürlüğünden yoksun olmaları, Türkiye’de yaşanan çelişkiler yumağının ayrı bir örneğidir. İktidardasın ama inanç özgürlüğünü yarım yamalak kullanabiliyorsun. Bu aynı zamanda bir sınav. Kabul görsün veya görülmesin, bu özgürlük sınavında ülke yönetimini elinde bulunduranlar sınıfta kalmışlardır.

Çok yazıldı, çok söylendi. Çoğu kez televizyon ekranları anadil tartışmalarına kilitlendi. Öyle görünüyor ki daha çok yazılıp, tartışılacak. Ama bir kez daha vurgulamamız gerekirse: Her hangi bir insanın düşüncesini özgürce ifade etmesi, kültürünü yaşaması, anadilini yaşamın her alanında kullanması ve anadili ile eğitim görmesi, ülkeyi bölmez, herhangi bir soruna da neden olmaz. Tam aksine eğer bir ülke kendi vatandaşlarına bu temel hakları çok görür ve vermezse, bölünür. Dünyada anadilde eğitim ve anadilini yaşamın her alanında kullanmadan dolayı bölünen hiçbir ülke yoktur. Ama vatandaşlarını bu temel haklardan yoksun bırakan ülkelerin bölündüğünün örnekleri çoktur.

”Rüyalarımda bile dilimi kaybetmeyeceğim”

Séchu Sende?

Hangi açıdan bakılırsa bakılsın, ister uluslararası hukuk açısından, ister dini açıdan, ister insani ve etik açıdan olsun,anadilde eğitim ve çok dilli yaşam hakkı, kutsal ve doğal bir haktır. anadilde eğitim ve anadilin kamusal alanda kullanılmasına karşı çıkmak, ‘Dillerinizin ve renklerinizin farklı olması Allah’ın ayetlerindendir.’ diyen yüce dini görüşe aykırıdır. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne, Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne ve Türkiye’nin de çoğunun altına imza attığı, daha bir sürü evrensel insan hakları belgesine aykırıdır. ‘Sana yapılmasını istemediğini, başkasına yapma’ diyen ahlaki normlara aykırıdır. En önemlisi de gelmiş-geçmiş bütün iktidarların ve hatta muhalefetlerin, yani “Kürd realitesini tanıyoruz” diyenlerin, “AB’nin yolu Diyarbakır’dan geçer” diyenlerin, “Kürd sorunu benim sorunumdur” diyenlerin, Kürd raporunu hazırlayıp sonradan rafa kaldıranların, “Demokratik Açılımı” kuşa çevirenlerin politikalarına da aykırıdır.

Bölünme fobisi Türkiye’yi bir korku imparatorluğuna çevirmiştir. Sahte birlik- kardeşlik nutukları, tekçiliği hep dönemin koşullarına göre şekillendirmiştir. Kendini redder, söylenenleri kayıtsız- şartsız kabul edersen, varlığını başkalarının varlığına kurban edersen bir sorun yok, kardeşiz. Bunların tersini söylersen, o zaman kardeşlik te, beraberlik te olmaz. Birilerinin anasını kutsal, dolayısı ile anadilini kutsal sayarsan, kendi ananı ve anadilini red ve inkâr edersen, anadille ilgili istemlerin olmazsa bir sorun yok. Hele-hele “Misak-i Milli sınırları içinde hepimiz kardeşiz,”nakaratlarını “zêr û zeber” edersen, en gözde vatandaş olmana tek bir engel dahi olamaz. Tersini söylersen, ülke haritası ile oynamış olursun. O zaman da Allah göstermesin, ülkeyi ortadan “Xıyar” gibi bölersin.

HUKUKLA YÖNETİLEN ÜLKELERDE ANADİL  EVRENSEL BİR HAKTIR.

YA GUGUKLA YÖNETİLEN ÜLKELERDE?

ANADİLDE EĞİTİM VE KAMU ALANINDA BİRDEN FAZLA DİLİN KULLANILMASI İLE İLGİLİ BÜTÜN ULUSLARARASI BELGELERE TÜRKİYE'NİN ÇEKİNCELER KOYDUĞUNU BİLİYOR MUYDUNUZ? KORKUNUN ECELE FAYDASI VAR MIDIR DERSİNİZ?

ANADİLDE EĞİTİM TEMEL EVRENSEL BİR HAKTIR. CUMHURBAŞKANI'NA BİRİSİ BU KONUDAKİ ULUSLARARASI BELGELERİ OKUTSUN LÜTFEN.

BURHAN KUZU "ANADİLDE EĞİTİM ŞEYTAN İŞİDİR" DİYE BUYURMUŞ. BU ARADA KÜRD YURTSEVERLERİ BU ŞEYTANİ İŞLERLE UĞRAŞMAYA DEVAM EDİYORLAR.