Osmanlı Yönetimi ile Cumhuriyet Yönetimi kıyaslandığında, özgürlükler Osmanlı devlet yönetiminde çok dilli eğitimler serbestti. Ayrıca Osmanlı Devleti saray yazışmaları “Osmanlıca” diye adlandırılan bir yapay dil ile yapılırdı. Saray ve çevresinde eğitim dili olarak Arapça ve kültür dili olarak da Farsça kullanılmaktaydı. Bu dillerin dışında zengin aile çevreleri çocuklarına özel olarak Fransızca ve İngilizce de öğretirlerdi.
Kürdistan denilen coğrafyada ise medreselerde sadece eski Arap alfabesiyle Kürtçe dersleri serbest olarak verilirdi. Ne zamanki Osmanlı Devleti yıkıldı, yerine Cumhuriyet ilan edilince çağdaşlaşma adına ucube bazı kanunlar getirildi. Kürtçe konuşma yasaklanarak, konuşanlara da devlet para cezası keserek bu dili ortadan kaldıracağını sandı. Dini inançta olan birçok alimi ya astılar ya da zindanlarda çürüttüler. Dahası asılanların çoğunun cesetleri yakılarak bir mezarları dahi geride bırakmadılar! Hele bir kılık kıyafet ve bugün kimsenin takmadığı bir şapka devrimi ile boş yere nice insanlar astırıldı, zindanlara atıldı!..
Devrim denilince o ülkede yaşayan herkesin özgürlüğüne kavuşması akla gelmez mi? Ya Türkiye’de günümüzde milyonlarca Kürd’ün konuştuğu anadiline halen günümüzde kavuşmamaları büyük bir ayip değil mi?..
BİR SEÇMELİ DERS ÖYKÜSÜ
Seçmeli ders hakkı verildiği dönemde uzun bir sürgün hayatından sonra memleketim olan Malatya’daydım. Bilindiği üzere “Seçmeli Ders” diye adlandırılan “Din ve Ahlaki Değerler, Arapça, bu bağlamda “Kuran-ı Kerim Dersi ve Hz. Muhammedin Hayatı” ile bir de “Kürtçe” seçmeli ders diye öbür istemleri gerçekleştirmek için araya sıkıştırılmış gibiydi. Hiç olmamaktansa olanı değerlendirmek üzere kişisel olarak işe başladım. Veliler Kürtçe seçmeli dersten yanaydılar! Pratikteki saha çalışmasına gelince etrafımda kimseyi göremiyordum! Bir korku iklimi vardı! O dönemin Malatya Milli Eğitim Müdürü Baskil’liydi. Halden anlar diye birkaç kez görüşmek istemiştim. Sekreteri ya namaza gitti, ya da müfettiş ile görüşmeleri var, diye beni oyalamaktaydı. Sonra başyardımcısıyla görüşmeye karar verdim. Odasına girdiğimde de koltuğunun altında bir dosyası olan başka biri daha vardı. Müdür ne istediğimi sorunca verilen seçmeli dersin durumunu sormama kalmadan, koltuğu altında iş takipçisi olduğu anlaşılan bir partili söze karışarak bana döndü:” Birader sen Kürtçe dersini rüyanda bile göremezsin! Hele Malatya’da hiç olmaz!” dedi. Fazla konuşma gereğini duymadan odadan ayrıldım…
Sonra Malatya İnönü Üniversitesi’nin Fen-Edebiyat Bölümü Dekanı ile konuyu görüşmeye karar verdim. Kürtçe dersi verilse dahi öğretmeni olmayınca kim ders verecek? Aldığım bir randevu ile dekana gittim. Ben de dekanı ikna ederim diye tekerlekli bir bavul dolusu Kürtçe dersi mataryalini yanıma almıştım…
Dekan ilgi ile beni dinliyordu. Birkaç sorusunu yanıtladım. Sonra çantadan yıllar öncesi hazırladığım renkli bir Kürtçe Alfabe’yi taktim ettim. Kitabın renkli oluşu O’nun da ilgisini çekmişti! Bu konuyu ancak yaz tatilinden sonra senetoda görüşebiliriz, demişti!..
Yaz tatili bitince sekreterinde bir termin daha aldım. Dekanın odasına girdiğimde bir arabeskvari müzik dinliyordu. Selamlaşarak gösterdiği yere oturdum. Tuhaf bir durum vardı. Zira müzik halen devam ediyordu. Kızgınlığımı o da fark etmişti. Hemen konuya girdim. Tatil öncesi verdiği sözü hatırlattım! Bana bakarak “öyle mi demiştim!” dedi...
Sonra uzun sözün kısası bana:”Hergün şehit cenazelerinin geldiği bir yerde böylesi hasas bir konuyu senatoya sunamam! Sunsam bile olumlu bir şekilde netice alamam!.. Daha doğrusu ben, senin kadar korkusuz değilim! Git bu konuyu rektör ile görüş!” demişti.
Uzun sözün kısası ilk kez bir Kürtçe alfabe gören dekan çok sevinmişti. İş makam ve rahatlığa gelince bu konuda kendini rahatsız etmek istemiyordu. İlk görüşmemizde Kürtçe alfabe üzerinde konuşurken nereli olduğu sormuştu. Ben de ayni soruyu kendisine yönetince “Pötürgeliyim” demişti. Ben de Kürtçe olarak neden anadilimizle konuşmuyoruz? O ise yine Türkçe olarak:”Benim Prof. olan eşim Türk!” İkimizden başka kimse bu odada yok iken senin eşinin bu konuşmamızla ne ilgisi olabilir? Adam rahatını bozmamak için elinden gelen her şeyi yapıyordu!..
Türkiye’de, Eylül 2012’de yayımlanan yönetmenlikle, yabancı dil kontenjanında yaşayan dil ve lehçe adı altında Kürtçe seçmeli dersi Milli Eğitim Bakanlığının müfredatına girmişti. Müfredatta 12 yıllık mecburi Türkçe eğitiminin 5, 6, 7 ve 8’inci sınıflarında, öğrencilerin bir sınıf ya da yeterli grup oluşturacak sayıya ulaşması halinde haftada 2 saat Kürtçe (Kurmancî, Kirmançkî) ders alınabileceği vurgulanmaktaydı…
Yukardaki kanun yayınlanmadan bir yıl önce 2011 yılında Mardin Artuklu Üniversitesi'nde Kürt Dili ve Edebiyatı Bölümü açılmıştı. Bunu daha sonra Bingöl Üniversitesi, Muş Üniversitesi, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Diyarbakır Üniversitesi ve Munzur Üniversitesi’nde Kürt Dili ve Edebiyatı bölümleri açıldı. Ne varki bu bölümlerde mezun olan öğretmenlere bu sefer de kadrolar verilmedi. Daha açık bir deyimle yılan hikayesine dönüşen “Kürtçe anadilde eğitim ve öğretim” konusu da diğer Kürt sorunları gibi bir kandırmacaya dönüşerek günümüze kadar sürüp geldi...
Seçimler yaklaşılmaktadır. Kürtlerin oyuna talip olan iktidar bu yıl Kürtçe seçmeli ders için başvuru tarihini 12 Şubat 2024 tarihine kadar uzattı. Bu haktan Kürt aileleri çocuklarını yararlandırmak için Kürtçe seçmeli dersi seçmek için bulundukları yerin okul yönetimlerine başvuruda bulunmaları gerekir. Kürtlerin kendi anadillerini daha çocuk yaşta öğrenmeleri en doğal haklarıdır! Zira yaşadığımız çağda dünyanın her yerinde “Ana dili, ana sütü gibi helaldir!..”
Kaynak: ANADİLDE EĞİTİM HAKKI ANADİL ANA SÜTÜ GİBİ HELALDİR!