Kürt gençler, okuldaki ilk yıllarını kabus gibi anımsıyor. Tan: "Fişi okuyamayınca öğretmen gece 21:00'e kadar okulda tuttu bizi. 'Bu dili öğreneceksiniz lan' diyordu." Melik: "Tuvalete gitmek isteyen arkadaşım konuşmayı bilmiyordu diye altına işedi. Hoca kulağından tutup dışarıya attı."
Bugün 21 Şubat Anadili Günü. Türkiye'de eğitim tek dilde ancak çok dilli bir yaşam var. Kürtler, Araplar, Lazlar, Hemşinler... Bu halkların çocukları evde ilk olarak kendi dillerini öğrenmelerine rağmen 6-7 yaşlarında okula giderek Türkçe eğitim görmeye başlıyorlar. İlk kez Türkçe'yle karşılaşan çocuklar çeşitli travmalar yaşıyorlar.
Pirha'dan Helin Yılmaz, konuyla ilgili olarak Marmara Üniversitesi öğrencisi Cansel Tan ve Melik Çelik, Jinnews editörü Roza Metina ve genç aktivist Sevda T. ile konuştu.
Tan ve Çelik, Erzurum'un Karayazı ilçesinin farklı köylerinde eğitim görmüşler. Cansel Tan, okula kayıt için ilk gittiğinde mülakata tabii tutulduğunu söylüyor.
"Bu dili öğreneceksiniz lan!"
Bu mülakat tarzı görüşmede 'düzgün Türkçesi olmayan' çocuklar gelecek sene yazılsın, denilerek çocukların geri gönderildiğini aktardı. "Bana Türkçe bir şeyler sordu. Düzgün cevap veremedim ki, zaten anlamamıştım." diyen Tan, okula yazıldığı ilk sene de çok zorlandığını belirtti. Öğretmenlerin şiddet uyguladığını da aktaran Tan, bir gün yanlış telaffuz yüzünden öğlen biten dersin ardından saat 21.00'e kadar sınıfta tutulduklarını da anlattı. "O zamanlar fişler vardı. 'Ali ata bak' gibi şeyler yazıyordu. Düzgün okuyamamışız. Hoca bizi akşam 9.00'a kadar okulda tuttu. 'Bu dili öğreneceksiniz lan!' dediğini hatırlıyorum. Gerçekten epey korkutmuştuk. Ailelerimiz gelip ancak bizi alabildi." dedi.
Tan, bu tip uygulamalar sonucu Türkçe'yi öğrendiğini vurguluyor. Tan, dili öğrendikten sonra çok basite indirilmiş ve her şeyi ile dili pekiştirmek üzerine kurulu olduğunu belirtiyor. Ancak, eve döndüklerinde kaynak sıkıntısı yaşadıklarını anlatan Tan, "Eve döndüğümüzde haberlerin altyazılarını okurduk. Başka kaynağımız da yoktu. Müthiş bir çaba harcadığımı hatırlıyorum. Neyse ki, 1. sınıfın sonunda bu dili öğrenmiştim."
İlkokulun ardından İstanbul'a gelen Tan eğitimin birbirinden farklı olduğunu gördüğünü söyledi. Elazığ'daki basitleştirilmiş eğitimin ardından ilköğretim 6. sınıf öğrencisi olarak geldiğinde çok zorlandığını belirterek, "Orada 3. sınıfta verilen eğitim İstanbul'da 1. sınıfta veriliyormuş. Bizim dil bilmeden okula başlamamız aslında 1. sınıfta hazırlık okumamıza sebep olmuş. Köyde en başarılı öğrenciyken İstanbul'da okula alışmam 3 yılımı aldı. Bu yıllar hem topluma adapte olma hem de yine dil sorunu ile geçti." şeklinde konuştu.
Rüyalar da başka dilde
Cansel Tan aynı zamanda inançlı bir genç. Çocukluğunda da inancının kuvvetli olduğunu söylüyor. Ancak çocukken rüya gördüğünde, dua ya da niyet ettiğinde Kürtçe konuşan Tan, artık bunların hepsinin Türkçeleştiğini anlattı. "İlginç ama kendimi köyde düşünüyorsam olay-bağlam Kürtçe gerçekliyor, nerede olduğum kafamda dili değiştiriyor. Köye gittiğimde hiç Türkçe konuşmuyorum. Aradan geçen zamana rağmen Türkçe kelimeleri unutup 'Bunun Türkçesi neydi?' diye sorduğum oluyor."
Kürt çocuğa "geri zekalı" muamelesi
Melik Çelik de 1. sınıfta çok zorlanan öğrencilerden. Ödevini yapmayı unuttuğunu söylemek istemiş ancak "unuttum" demeyi bilmediği için cevap veremediğini unutamadığını söylüyor. "İkinci sınıfta da 'ağız' yazmam gereken boşluğa ben 'dev' yazmıştım. Kürtçe yazmıştım çünkü onun da Türkçesini bilmiyordum" dedi. Bu öğrenme zorluğunu 3. sınıfa kadar yaşadığını belirtiyor. Okuldaki Türkçe öğrenme zorunluluğuna rağmen Kürtçe'yi unutmadığını söyleyen Çelik, "Çünkü okulda 5-6 saat Türkçe konuşuluyor. Ama evde yani geri kalan yaşantımızda Kürtçe konuştuk. Elbette bu köyde yaşamanın da bir etkisiydi" şeklinde konuştu.
Sevda T. ise Erzurum'da ilkokula gitmiş. O da fazlasıyla zorlandığını belirtiyor. Süreci, "Ben ilkokula başladığımda Türkçe'yi ne konuşabiliyordum ne de anlayabiliyordum. Bu yüzden öğretmenler çok kızar, hakaret eder, şiddet uygularlardı. Ben de okula gitmek istemiyordum. Okuldan çıktığımda çantamı dereye atardım, okula göndermesinler diye.
Eve gelirdim annem de ayrı döverdi, çantamı dereye atıyorum diye defterlerimi yırtıyorum diye. Okulda Türkçe konuşmuyorum diye ayrı dayak yerdim. Bir keresinde sınıfta tuvalete gitmek isteyen bir arkadaşım konuşmayı bilmiyordu diye altına işedi. Hoca gelip kulağından tutup dışarıya attı. 4. sınıfta kendimi çok az ifade edebiliyordum. Hoca hep bize 'geri zekalı' derdi. Ben de ne olduğunu bilmezdim herkese derdim" şeklinde aktardı.
Çocuklar kendilerini ana dilinde güvende hisseder
Jinnews editörü Roza Metina da; Cansel'in, Melik'in, Sevda'nın yaşadıklarını yaşamış. Onun da 1. sınıfı adeta üniversitedeki yabancı dil eğitimine hazırlık sınıfı gibi geçmiş. O dönemde kendisinin zorlanmasına rağmen kendisinden daha fazla zorlanan ve bu yüzden öğretmeninden dayak yiyen çocuklar olduğunu söyledi.
"Çok iyi hatırlıyorum bizim bir kaç mahalle ötemizde olan okulda bazı öğretmenler çocuklara Kürtçe konuşmayı yasaklamıştı. Okulun ilk yıllarında kendi anadilinde eğitim alamadığın için okula olan yaklaşım değişiyor ve okulun senin için faydalı, güvenilir bir yer olmadığı kanısına varıyorsun. Çünkü çocuklar kendi anadillerini kendilerini güvende hissettiği bir sığınak olarak görürler. Biz Kürtler her zaman bu sığınağımızdan yoksun bırakıldık ve Türkçenin tesiri altında kalarak bildiğimiz çoğu Kürtçe kelimeyi unutur olduk."
Bu asimilasyon politikalarına karşı kendi duruşundan ve mücadelesinden taviz vermediğini, kendi anadilinde yazan bir çok yazarın olduğunu da belirten Metina, anadili insanların güvenilir sığınağı ve varlığı olarak değerlendiriyor. Bu yüzden de tarihten bu yana yok olmayla yüz yüze bırakılmış ve asimilasyon politikalarına karşı direndiğini belirtiyor.
Anadilini yeniden keşfetmek
Metina anadili ile buluşma sürecini "Ben de bu asimilasyon çarkından kendi payıma düşeni almıştım ve kendi dilimde eğitim alamadığım için kürtçe okumayı ve yazmayı bilmiyordum. Liseyi bitirdikten sonra KHK ile kapatılan KURDÎ-DER'de Kürtçe okumayı ve yazmayı öğrendim. Kurstan sonra Kürtçe kitaplar okuyarak, araştırma yaparak Kürtçe anadilimi geliştirdim ve artık Kürtçe konuşurken Türkçenin etkisi altında kalmamaya büyük özen gösteriyorum." diyerek anlatıyor.
Zamanla kendi anadilinde yazmaya ve kitap çıkarmaya başlayan Metina, "Anadilim için vermiş olduğum hizmet vicdani bir sorumluluk olduğu için biraz da olsun iç huzura ermiştim. Bu iç huzura ermenin büyük bir mücadele sonucu olduğunu unutmayıp her Kürdün anadiline sahip çıkıp asimilasyona çarkına karşı öz savunma geliştirmesi elzemdir. Her alanda olduğu gibi Kürtçe dilini koruyup yaşatmak konusunda da yine Kürtlerin asla vazgeçmemesi gereken birlik gücü ortaya çıkıyor. Birlikte mücadele edersek başarabilir ve dilimizi yok etmek isteyen sisteme karşı mücadelemizi büyütebiliriz" çağrısında da bulundu.
Kaynak / Bianet