Anti-Kurd Nizam, NATO!

Şeyhmus Özzengin

NATO İttifakı üyesi ülkeler, ittifakın 70'inci yılını kutlamak için Londra'da bir araya geldi. İki gün süren kutlama ve görüşmeler sonunda, NATO üyesi ülkelerin liderleri, ortak bir deklarasyon metni yayımladı.

Bu İttifakın ve deklarasyonun Kurdleri ilgilendiren bazı belirleme, işleyiş ve maddelerine bakalım:

NATO, Kurdistan’ı sömürgeleştiren, parçalayan ve bölüştüren devletlerin, kurdler üzerindeki siyaseti meşrulaştıran, Kurd ve Kurdistan’a yönelik baskı, imha ve yok etme siyaseti onaylayan bir ittifak olarak durmaktadır.

NATO, üye devletlerin baskı siyasetine arka çıkan bir misyona sahiptir.

Londra Deklarasyonu'nda NATO'nun „Bir milyar kişi ve topraklarının güvenliğini sağlamaya devam ettiği, dayanışma ve birlik ilkelerinin ittifakın temel taşları olmaya devam ettiği“ belirtiliyor.

Türkiye, NATO üyesi ve Kurdistan’ı sömürgeleştiren devletlerden biri. Kurdlere savaşa çan, ulusal haklarını talep eden ve devlet kurma hakkı savunan bütün kurdleri „terörist“ gören bir siyasetin uygulayıcısı. Türkiye, yıllardır PKK’yi bahane ederek, kurdlere yönelik imha siyasetine devam etmektedir. Ama Türkiye, NATO  tarafından „dayanışma ve birlik“ adı altında, korunan ve kollanan bir ittifakın içinde.

Türkiye, ayni zamanda NATO’nun 5. Maddesine göre özel korumaya tabi tutulmuş bir devlet. Çünkü 5. Madde, Avrupa ve Kuzey Amerika arasındaki güçlü transatlantik bağların teyit edildiği bir işleve sahip. 70 yıl kutlamalarında yayımlanan deklarasyonda, Washington Antlaşması'nda "bir müttefike yöneltilecek saldırı hepimize yönelmiş bir saldırıdır"(!) taahhüdünde bulunulan 5'inci maddeye olan bağlılık tekrar yinelendi. Bu, Kurdler için ne anlama geliyor, "bir müttefike yöneltilecek  saldırı hepimize yönelmiş bir saldırıdır"?

O halde kurdler, Türk zulmüne başkaldırdığı andan itibaren, NATO üyesi Türkiye’ye karşı ("bir müttefike yöneltilecek saldırı“) bir saldırı olarak kabul ediliyor demektir. „PKK terörist örgüttür“(!) kararı nedeniyle de, bütün Kurd ve Kurdistan’a yönelik saldırılara NATO ittifakı içindeki devletler tarafından göz yumulmaktadır.

İşgalci ve Sömürgeci Türk devletine karşı, mücadele ve savaş hali yaşayan kurdlerin bu mücadelesi, NATO tarafından direkt „bir üyeye yapılmış bir saldırı“ olarak kabul ediyor demektir. Bu nedenle de Kurdler, NATO’nun „bir milyar kişi ve topraklarının güvenliğini sağlamaya devam ettiği, “dayanışma ve birlik” e dâhil olan Türkiye devletine karşı mücadele eden devlet olma hakkı gasp edilmiş mazlum bir ulus. Bu maddeden dolayı Kurdler, bir dışlanma, korumadan yoksun bırakılan, başlarına gelen her türlü uygulama meşru görülüyor. Türk Devleti’nin yararlandığı noktalardan biri de bu zemindir.

 

 

Terörizm Hepimiz İçin Tehdit Olmaya Devam Ediyor"(!) Bu belirleme, mazlum halkları, devletsiz halkların mücadelesini, „terörizm kategorisine“ koyarak, zulmedenleri koruma altına alan ve yaptıklarını meşrulaştıran bir belirlemedir.

Deklarasyonun özellikle vurgu yaptığı bu belirleme, ayni zamanda Türk Devleti için bir korunma zırhıdır.

Bu vurgunun açılımına bakalım:

Deklarasyonda, "Terörizm bütün türleri ve tezahürleriyle hepimiz için tehdit olmaya devam ediyor"(!)

Devletsiz ve korumasız kurdler, „terörist“ olarak göründükleri için ve bir NATO üyesi devlete savaş açtıkları için, NATO tarafından „tehdit“ olarak görünüyor. Türk devletinin, kurdlere karşı açtığı savaşın koruma zırhı burada önümüze çıkıyor! Türkiye, NATO ittifakına „ben terör saldırısı altındayım, bana destek verin“(!) talebiyle, sürekli katmerleştirdiği baskı, göç, katliamlar ve jenositlerin yolunu açmaktadır. NATO ittifakı için de yer alma avantajları kullanan Türk devleti, bu politikalarını sürekli kılmaktadır.

Deklarasyon da bir de; "Herkes için güvenlik sağlamak için çalışıyoruz" ifadesine yer veriliyor. Kurdler bu güvenliğin dışında, ittifak üyesi bir devletin saldırıları altında, yok olma tehdidi altındadır. Adil olmayan bir konum, kurdlerin devletsiz bırakılmasıdır. Kurdlerin, korumasız bırakılması ve yok edilmeye, yok olmaya terk edilmesi demektir. Bu ayni zamanda kurdleri PKK’den dolayı terörist damgası ile, NATO üyesi ülkelerin kurdlere yönelik saldırıları onaylaması anlamına gelmektedir.

Bir başka nokta ise, „NATO'nun siyasi yönünü güçlendirmek için Genel Sekreter'in "ileriye dönük bir tefekkür süreci"(!) başlatması talep ediliyor. 1990 sonrası dünya’da, tek başlı bir politikanın egemen olduğu bir stratejik değişim ile birlikte, Kurdistan toprakları da dahil, Afganistan’dan Mısır, Libya, Yemen, Katar, Beyrut ve Suriye’ye kadar süren bir savaş hali var. Deklarasyonda, bu sürecin değişen stratejik ortamı göz önünde bulundurması gerektiğine dikkat çekiliyor.

Peki bu „değişen stratejik ortam“da Kurdistan’a ve kurdlere ilişkin yeni bir bakış açısı var mı?

NATO toplantısından çıkan mesaj ve kararlara bakılırsa, sırf Türk Devleti’nin ittifak üyeliği nedeniyle, Kurdlere ilişkin bütün saldırı ve barbarlıkların üstü örtülüyor. Kurdler bir kez daha kaderlerine terk ediliyor.

05.12.2019