Türkiyeli akademisyen Arzu Yılmaz, “Kürt toplumunda ve bölgede yaşanan değişimler nedeniyle PKK’nin özerklik projesinin Kürt sorununa çözüm modeli olamayacağını” söyledi.
ABD’nin Suriye ve Irak’ı parçaladıktan sonra Rojava ve Güney Kürdistan’ı birleştirmeyi hedeflediğini belirten Yılmaz, bölge ülkelerinin kendi sorunlarını çözecek güçte olmadıklarını belirtti.
Yılmaz Bağdat yönetiminin bütçeyi keserek Kürdistan Bölgesi’nin bağımsızlığını kabul ettiğini ve IŞİD savaşının da Kürdistan’ın coğrafi sınırlarını çizdiğini belirtti.
Akademisyen Arzu Yılmaz Rudaw’ın sorularını yanıtladı...
Sizce Kürt sorunu Türkiye’de Sayın Erdoğan’ın başkanlığındaki süreçte çözülür mü?
Daha önce Kürtler Kürt sorununun sadece Erdoğan tarafından çözülebileceğini ifade ediyordu. Sanırım Leyla Zana da 2012’de, “Bu sorunu sadece Erdoğan çözebilir” demişti. Ancak köklü değişimler yaşandı. Şimdi de “Erdoğan iktidarda olduğu müddetçe bu sorun çözülmez” diyorlar.
PKK’nin özerklik modelini nasıl değerlendiriyorsunuz?
PKK’nin savunduğu siyasal çözüm, Türkiye’nin bütünlüğü çerçevesinde Kürdistan’ın özerkliğini amaçlıyor. Burada iki önemli nokta var. Birincisi; PKK’nin savunduğu çözüm modeli, Kürtler’in yaşadığı diğer devletlerde de o ülkelerin bölünmesini öngörmüyor. İkincisi; ülkelerin üniter yapısının yıkılmasına karşı olmakla birlikte merkezi sistemin yıkılmasının yerine ademi merkeziyetçi bir yapının inşasını öngörüyor.
Birçok çevre PKK’nin bu konuda propaganda yaptığını ve bunun taktik olduğunu düşünüyor?
Taktik olduğunu zannetmiyorum. Akademisyenler olguları siyasal beyanatlar üzerinden tartışır ve yorumlar. PKK 15 yıldır açıklamalarında “Demokratik Cumhuriyet” ve “özerklik” vurgusu yapıyor. Ne var ki bugün, Kürdistan coğrafyasında büyük değişimler yaşanıyor. Uluslararası aktörlerin Kürtler’e bakışında önemli değişimler oldu. PKK’nin özerklik talebinin taktik olmadığından hiçbir şüphem yok. Fakat, acaba demokratik özerklik Kürt sorununu çözer mi? Bu konuda şüphem var.
Kürt toplumunun yaşadığı değişimlerler birlikte, bölgede yaşanan değişimi ve yine uluslararası aktörlerin Kürtler’e bakışında yaşanan değişiklikleri biraraya getirdiğimizde, özerkliğin dışında farklı bir çözüm modelini tartışmamızı gerekli kılıyor.
Bugün Kürt meselesi sadece Türkiye’deki Kürtler’in kimlik sorunu olarak öne çıkmıyor, dört parçadaki Kürtler’i de kapsıyor. Bazı faktörlerden ötürü Kürtler’in birbirleri ile olan ilişkileri çok daha güçlü hale gelmiş bulunuyor. Yaklaşık yüzyıldır ilişkileri kopan Kürtler, yaşanan göçler ve savaşlarlar birlikte yeniden ilişki kurmaya başladı. Savaş, birbirleri hakkında bilgi edinmelerini sağladı.
Tüm parçalardaki Kürtler arasında ekonomik ve ticari ilişkiler gelişiyor. Medya yine Kürtler’in birbirlerini tanımasına büyük bir hizmet sağlıyor. Bu sayede Serhatlı bir Kürt sadece Kars’tan dağil, aynı zamanda Germiyan ve Kirmanşah’tan da haberdar oluyor.
Tüm bu faktörler, Kürt kimliğini herhangi bir parçada yaşanan etnik bir mesele olmaktan çıkardı ve dört parçayı kapsayan bir kimlik meselesi haline getirdi. Şimdi neden bunlardan bahsediyorum? PKK’nin özerklik çözümünün Kürt toplumunda yaşanan değişimlere cevap olmadığını belirtmek için.
Özerklik nedir? Kürt sorununun aynı sınırlar içinde çözümü. Ancak bir gerçek var ki, Kürtler’in yaşadığı devletlerden ikisi günümüzde “yıkılmış” sayılıyor. Suriye ve Irak’ı kastediyorum. Irak ve Suriye yıkılıyor, yerine yeni yapılar inşa ediliyor. Evet, bugün hala uluslararası toplum bu iki devletin ayakta kalmasını destekliyor ancak bu ülkelerde yaşanan siyasal, ekonomik ve toplumsal gelişmeler farkli boyutlar doğuruyor.
ABD Erbil-Bağdat ilişkilerinin daha iyi hale gelmesi için baskı yapıyor. İran, Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması için siyasal irade beyan ediyor. Fakat Bağdat Kürdistan’ın bütçesini kesmekle fiili olarak Kürdistan’ın bağımsızlığını kabul ediyor.
Neden bunları belirtiyorum; çünkü tüm bu sözler yakın bir gelecekte Suriye’deki Kürtler için de söylenecek. PKK Rojava için ne diyor? Kanton kuruyor, federalizm ilan ediyor ve Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunmasından bahsediyor. Ancak Esad bunu “kötü bir fikir” şeklinde değerlendirdi. Neden? Orta ve uzun vadede Irak’ta yaşananların tekrar edeceğini bildiği için. Dolayısıyla, özerklik çözümü Suriye için de bir alternatif olmuyor. Kaldı ki bu ülke yıkılmaya yüztutmuş bulunuyor.
Türkiye’deki Kürt siyasi hareketi (PKK, HDP, DBP) 15 yıldır, “Türkiye’nin toprak bütünlüğünün korunmasını savunuyoruz” diyor. Görünen o ki Türkiye’nin batısı buna ikna olmamış. Bununla birlikte devlet de özerkliği kabul etmiyor ve “Ya itiat edin yada size zorla diz çöktürürüz” diyor.
Uluslararası ilişkiler bakımından değerlendirdiğimizde de Kürtler’in epey bir mesafe katettiklerini görürüz. Örneğin; Cengiz Çandar “Mezopotamya Ekspresi” adlı kitabında, “1991 yılında ABD Başkanı Bush ile Kürt liderler Celal Talabani ve Mesud Barzani arasında ilişki sağlayan kişi Türkiye Cumhurbaşkanı Turgt Özal’dı” diyor. Yani, o dönem Kürtler’e en yakın aktör Amerika olmasına rağmen doğrudan ilişki kurmamış, Ankara, Bağdat, Şam ve Tahran üzerinden görüşmüştür. Günümüzde ise uluslararası toplum doğrudan Kürt siyasi aktörlerle temas halinde. Sanırım geçen yıl Erbil’de yüzden fazla diplomatik görüşme gerçekleşti.
Türkiye’de iç faktörler mi, dış faktörler mi Kürt sorununun çözümünde etkili olur?
Hatırlarsanız Erdoğan 2014’te Kobani için “Ha düştü ha düşecek” demişti. Bu sözlerden sonra Amed’de Erdoğan’ın bu sözlerini kınama amacıyla gösteriler başlamıştı. O zaman, “Türkiye Kürt sorununun çözümü için inisiyatifini kaybetti” demiştim. Çünkü İmralı projesi bölgede Kürt sorununun çözümü açısında temelde bir Kürt-Türk çözümüydü. Ancak Türkiye’nin özelde Kobani ve genelde de Rojava siyaseti, yine 2014 yılında Musul’daki konsolonsluk çalışanlarının rehin alınmasını bahane ederek IŞİD’in Erbil’e saldırısı karşısında sessiz kalması nedeniyle Türkiye Kürt sorununun çözümü konusunda elinde tuttuğu inisiyatifi kaybetti.
Bunun dışında, bugün Suriye ve Irak kendi sorunlarını çözme gücünü yitirdi. 2011 yılına kadar da uluslararası toplum Kürt sorununu, Kürtler’in yaşadığı ülkelerin iç sorunu olarak değerlendiriyordu. Örneğin; “Türkiye’nin demokratikleşmesiyle Kürt sorunu çözülür” deniliyordu. Ancak bu süreç aşıldı. Artık Kürt sorunu bölgesel bir sorun oldu. Artık gerek Türkiye’de ve gerekse de Suriye’de Kürt sorununun çözümü uluslararası aktörlerin devreye girmesi ile çözülebilecek sorunlar oldu.
Ankara’da gerçekleşen 17 Şubat ve 13 Mart saldırılarına baktığınızda, sizce Türkiye’de Kürt sorunu hangi aşamaya gelmiş bulunuyor?
Her iki saldırı da, kanlı ve birbirinden intikam almayı hedefleyen bir savaşın içinde olduğumuzu gösteriyor. İtikam duygusunun ne kadar tehlikeli bir boyuta ulaştığını da ortaya koyuyor. Batıdakiler Cizre’de yaşananlar karşsında sessiz kalıyor. Kürdistan’da yaşayan ve savaş ve canlarını koruma derdinden perişan olanlar da batıda yaşananlar karşısında sessiz kalmayı tercih ediyor. Bir diğer deyişle, Ankara’daki saldırılar, Kürt ve Türk halklarının temsilcileriyiz diyen siyasal aktörlerin birbirlerinden intikam alma peşinde olduklarını gösteriyor.
2013’te başlayan süreç gerçek anlamda “çözüm” için mi, yoksa zaman kazanmak için miydi?
Amerika Başkanı Obama iktidara geldiğinde, Irak ve Afganistan’daki güçlerini çekeceğini söyledi. Ardından dönemin Irak Başbakanı Maliki Dicle Operasyon Gücü’nü kurdu. Kürdistan Bölgesi kendi güvenliğinden korkarken, Türkiye bölgede ABD’nin boşluğunu doldurma hevesine kapıldı. Bölgede hakim süper güç olan ABD’nin çekilmesi ve Rusya’nın bölgeye sınırlı müdahale ihtimali, Türkiye’de Osmanlı mirasını canlandırma fikrini doğurdu.
Kürdistan Bölgesi’nin güvenlik endişeleri ve Türkiye’nin kendisini Kürtler’in savunucusu olarak görmesinin yanısıra Arap Baharı ile gelişen olaylar da devam ediyordu. Bölgedeki rejimler birbiri ardına yıkılıyordu. Bu rejimlerin yıkılması bir yanda da Kürtler’in statü sahibi olması için yeni fırsata dönüşüyordu.
Bu gelişmeler neticesinde İmralı 2013’te, “Kürtler Türkiye’yi parçalamayacak, aksine Türkiye Kürtler sayesinde büyüyecek” dedi. Ben bu mesajı şöyle okuyorum; Yani, Kürtler Türkiye’nin Ortadoğu’da büyümesine katkı sağlayacak, buna karşılık kendi statüsünü sağlayacak. Suriye ve, Irak’ta Kürtler’in kendi siyasal iradesi belirlenerek Türkiye ile itifak halinde olması sağlanacak, Türkiye’de de anayasal değişiklikle ademi merkeziyetçi bir sistem inşa edilecek.
Ancak bu projenin zayıf noktalarından biri Sünni itifak üzerine kurulmuş olmasıydı. Yani Türkiye’nin Kürtler ile geliştirmek istediği bu ittifak aynı zamanda bir Sünni ittifakıydı. Bu ittifak bazı nedenlerden dolayı başarılı olamadı. Birincisi; Mısır’da Müslüman Kardeşler’in yenilgisi, ikincisi uluslararası toplumun Türkiye’nin bu ittifaka öncülük yapmasına karşı çıkmasıydı. Üçüncü neden de, ittifakın en önemli güçlerinden biri olan Suudi Arabistan’ın Mısır’da Müslüman Kardeşler’e karşı yapılanları desteklemesiydi.
Türkiye’nin Ortadoğu’da Sünni ittifak üzerine kurulu büyüme hayali suya düşünce, “Kürtler bölgede statü sahibi oluyor, peki benden giden ne olur?” düşüncesiyle bu sefer de Kürtler’in bölgede güçlenmesini kendisine karşı bir tehdit olarak değerlendirdi. Bence bu nedenle Türkiye Musul Konsolonsluğu çalışanlarının rehin olmasını bahane ederek IŞİD’in Erbil’e saldırıları karşısında sessiz kaldı. IŞİD’in Kobani saldırısı karşısında “Ha düştü ha düşecek” sözlerini kullanma gereği duydu. Yani sözü, “Kobani nere, Amed nere” demeye getirdi.
Bu şekilde Kürtler’i yalnız bıraktı. Erdoğan güçlü bir Türkiye ve Ortadoğu’da yeni bir Osmanlı İmparatorluğu düşüncesiyle Kürtler!i destekliyordu. Ancak bu zemin kalmayınca AK Parti tarafından Kürtler bir tehdit olarak görülmeye başlandı. Bu şekilde İmralı süreci de bitmiş oldu.
IŞİD’in bölgeye gelmesi Kürtler’i nasıl etkiledi?
Kürtler tarihlerinde ilk defa IŞİD gibi bir düşman karşısında birlik oldu. Bence bu herşeyden daha önemli bir husus. Uluslararası toplum tarih boyunca Kürtler’i göç, katliam ve zulme uğramış bir halk olarak andı ve dünyanın gözünde Kürtler mazlum, elsiz-ayaksız bir toplum olarak görüldü. Fakat IŞİD’e karşı elde ettiği askeri başarılar Kürtler’i uluslararası toplumun nezdinde de güçlü bir siyasi aktör haline getirdi. Daha önce Kürdistan’ın haritasından bahsedilmiyordu. “Kerkük Kürdistan sınırlarına dahil midir?”, “Haseki Kurdistan mıdır?” diye soruluyordu. IŞİD’in gelmesi Kürdistan’ın coğrafik sınırlarının da belirlenmesine yardımcı oldu.
Peki ABD Kürt sorununun neresinde?
ABD’nin Kürt sorununa yaklaşımının Ortadoğu sorununa yaklaşımından bağımsız olduğunu sanmıyorum. Bu yüzden, bu soruya cevap vermeden ABD’nin Ortadoğu’da ne istediği sorusunu aydınlatmamız gerekiyor. ABD Başkanı Obama ABD askerlerinin bir daha Ortadoğu’ya gönderilmeyeceğini söyledi. Yani ABD Ortadoğu’daki olaylara doğrudan müdahale etme fikrinden vazgeçmiş oluyor. Askeri güç kullanmaktan çok, diplomasi gücüyle bölgede siyasetini sürdürmeyi düşünüyor.
Fakat bu politikanın netleşmesi için de ABD’deki seçimlerin sonuçlarına bakmak gerekiyor. Bu durumda önümüzdeki seçimlerde Cumhuriyetçiler’in mi, Demokratlar’ın mı kazanacağını bilemiyoruz. Seçimlerin sonucuna göre ABD’nin bölge politikasında değişim olur mu olmaz mı, henüz bilemiyoruz.
Her nekadar ABD, Irak ve Suriye’nin bir bütün olarak kalamayacağına ikna olmuşsa da, sonuna kadar her iki ülkenin bütünlüğünden yana tavır gösterecek. Bununla birlikte, ABD’nin IŞİD’e karşı ne zaman hava operasyonlarına başladığını da unutmamalıyız. Tabii ki IŞİD’in Erbil’e yöneldiği dönemde. Obama, “Kürdistan Bölgesi üzerinde tehlike oluşmasına müsaade etmeyeceğiz” dedi. Bu da şunu gösteriyor ki, ABD sonuna kadar Suriye ve Irak’ın toprak bütünlüğünü savunacak ancak Kürtler ile ilişki stratejisini de Bağdat yada Şam üzerinden kurmayacak. Erbil ve Kobani üzerinden kuracak.
ABD’nin son üç yıllık siyasetini ve gelecek planlarını yorumladığımda şu sonuca varıyorum. ABD, Irak ve Suriye’nin parçalanması halinde Rojava ve Güney Kürdistan’ı birleştirmeye çalışacak. Neden bunu söylüyorum? Bret McGurk’un son iki yılda Erbil ve Duhok’ta katıldığı toplantılara baktığımızda ABD’nin Kürdistan Bölgesi ve Rojava arasındaki siyasi ve askeri işbirliğini geliştirdiğini görebiliyoruz. Bu yüzden ABD’nin orta vadedeki planlarında Rojava ve Güney’i birleştirmeyi hedeflediğini belirtiyorum.
Sizce Rojava’da Kürd sorunun çözümü Kuzey Kürdistan’da Kürd sonunun çözümüne bağlı mıdır?
Daha önce de belirttiğim gibi; artık kuzeydeki Kürt sorunu yalnızca Türkiye’nin bir iç meselesi değil. Kürt sorunu bölgesel bir sorun olmuş. Dolayısıyla, bundan sonra Kürdistan’ın herhangi bir parçasında elde edilen bir kazanım diğer parçaları da yakından etkiler. Dolayısıyla bu sorunuza, evet birbirine bağlıdır, şeklinde cevap veriyorum.
PORTRE / Arzu YILMAZ
Arzu Yılmaz,nereli olduğunu soranlara şu cevabı veriyor: "Yozgat Yerköy ve Kırşehir Çiçekdağı... Kürt asıllı. " İlatişim Fakültesi mezunu. 10 yıl gazetecilik yaptı. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi’nde doktora yaptı. 3 yıl Kürdistan Bölgesi’nde yaşadı. Duhok Üniversitesi bünyesinde araştırmalar gerçekleştirdi. Birikim dergisinde makaleler yazıyor.