Haber Merkezi - İngiliz filolojisi öğrencisi kardeşlerim için tercüme: The pumpkin will explode on the head of Developing Nations. Ya da halk diliyle: We are fucked, bro.
Geçen akşam yine yeni idolüm Dr Osman Müftüoğlu’nu seyrediyorum. Onun tüm öğütlerini uygularım. Diyor ki benim yaşımda, yani yaşı kemale ermiş, olgun bir erkek bireyin beyninin kendini tamir etmesi için her gece aralıksız 6.5 saat uyuması gerekirmiş. Ben en son beyin ameliyatımda 6.5 saat aralıksız uyudum. Normalde 4x2x2 sistemini uygularım. Yani, gece 4 saat, gün içinde de 2 kez ikişer saat “kestirme”. Demek ki bütün başıma gelenler bu erken beyin yorgunluğu sendromundan. Belki de yorgun beynim uyanık kalmak için her gördüğü keyif verici madde ve reçeteli hapa mal bulmuş mağribi gibi atlıyor. Şimdi sıra, beni 6.5 saat aralıksız uyutacak, AMA sonra ayıltacak ilacı bulmakta. Ondan sonra daha akıllı-uslu makalelerle karşınızda olacağım.
Bu da bir yorgun beyin yazısı diye düşüneceksiniz ki haklısınız, ya da kendinizi öyle düşünerek kandırın. Çünkü mübarek Cuma akşamı öyle kabus-sal, dis-topik, şizo öngörülerde bulunacağım ki, intihar etmek için burnundan 20 santim sümük sarkan bir yabancıyla sosyal mesafeyi ihlal ederek intihara teşebbüs edeceksiniz—bakın yorgun beyin beyin cümlenin başını unutuvermiş işte unutuvermiş işte.
Efendim, iki soruya artık kalitatif cevaplar verecek noktaya geldik.
Birinci soru: Covid-19 pandemisi ne zaman biter?
El cevap: Bir başka bahara, güzelim.
İkinci soru: Ekonomide ne kadar hasar oluşur?
El cevap: Söylesem dudakların uçuklar, şeker çocuk.
Espriyle ifade ederek bu basit cümlelerin toksitesini azaltmaya çalıştım, ama siyanür siyanürdür. İsviçre çukulatasına bulasan da, barsakları zorlar. Covid-19 bitmez, çünkü daha Afrika ve Latin Amerika’ya, en kötüsü Hindistan’a yeni yayılmaya başladı. Buralarda da Gelişmiş Ülkelerdeki sağlam kamu otoritesi, toplumsal disiplin ve bilinç, hastalıkla başedecek güçte sağlık sistemleri yok. Hindistan’da sokağa çıkma yasağı ilan ettin, 20 metrekare kulübede 20 Hintli kardeşim yaşıyor-Yüce Vişnu korusun onları.
Ekonomik açıdan, salgının uzun sürmesi, tüm davranışlarımızda köklü değişikliklere neden olacak. Bunların en başında da tüketim alışkanlıkları geliyor. Tüketim, büyük ölçüde sosyal bir olay. Erkek arkadaşınızı yemeğe çıkartıyorsunuz, sinemaya gidiyorsunuz, mangal yapıyorsunuz, maça gidiyorsunuz vs. Hükümet ya da Sağlık Bakanı çıkıp “Ey halkım, müjde, bu hain virüsü tarihe gömdük, artık gönlünüzce koklaşıp çiftleşebilirsiniz!” dese, inanacak mısınız? Salgından sonra, “ne me lazım” diye daha fazla tasarruf edeceğiz. Harcamalarımız gıda, sağlık ve temizlik malzemeleri, Internet bazlı hizmetler (ticaret tabii olmayan mallar) ve sağlık sigortasına kayacak.
Şirketlerin toparlanması da çok güç olacak. Zaten salgın esnasında hayatta kalmak için tonla yeni borç alacaklar. Bir de salgın bitince talebin hemen eski günlere dönmediğini görünce, yatırımlar ve istihdamı asgaride tutacaklar uzun süre. Rahmetli Keynes’in deyimiyle uzun soluklu bir global çıktı açığı dengesine girebiliriz (permanent underemployment equilibrium). Yani, bir kaç yıl dünya ekonomisi yüksek miktarda atıl kapasiteyle çalışabilir.
Bu, pandemi bitse de milyonlarca insanın işsiz kalması, sefaletin artması, kredi notu indirimleri ve bir noktada mali krizin meşhum viyaklamasının uzaktan duyulması anlamına gelir.
Bu makalenin başlığı “Kabak Gelişmekte Olan Ülkeler’in (GOÜ, Piyasalar = GOP) başında patlayacak”, ama aslında “Kızım sana söylüyorum, ebleh damat sen anla” türü öğretici bir makale. İnce dersler içeriyor. Türkiye’de ”karar vericilere” sesleniyor.
Niye kabak bizim başımızda patlar? Kabak her GOÜ’ye göre değişir. Bir kısmımız emtia ihracatçısıyız, global talep düşük kaldığı için daha az döviz geliri elde edeceğiz. Biz turizmle geçiniyoruz, o sektör bir kaç yıl kendine gelemez. Bazılarımız Çin gibi ucuz sanayi ürünleri ihraç ediyor, ama Gelişmiş Ülkeler’de talep hizmetlere, gıda ve sağlığa kayacaksa, ürettiğimiz elimizde patlayacak.
İkincisi finansman sorunumuz var. Çoğumuz dış kaynağa bağımlıyız. Ama International Institute of Finance’a göre sırf Mart ayında $83 milyar sıcak para tüydü GOP’tan. Bir ülkenin Merkez Bankası istediği kadar faiz indirsin, sistemden döviz çıkışı olunca, finansal koşullar sıkı kalır, yani gevşek para politikasının nemasını toplamak kolay olmaz. Okuduğum tahminler arasında en korkutucu olanı Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Ajansı’ndan geliyor. GOÜ’de çıktı açığı ve dış finansman ihtiyacı 2-3 yıllık bir süre zarfında $3 trilyonu bulabilir.
Dış finansmanın kuraklığının bir başka anlamı daha var. GOÜ şirketleri trilyonlarca $ dış borç almış. Şimdi Dolar Endeksi yine 100’ün üstünde, kredi pazarı bir açık, bir kapalı. AAA notlu firmalar dışında tahvil ihracı imkansız. Bu şirketlerin çoğu kredi notlarının düştüğünü görecek. Bir iki ay içinde GOÜ’den aralıksız temerrüt ve iflas haberleri gelecek. Bu haberler bir panik yaratıp mali krize dönüşür mü bilmem. Fed durumun farkında, bir çok Merkez Bankası ile swap anlaşması yaparak, ihtiyacı olan doları borç verecek. TCMB o bankalardan biri değil. Acaba niye? Ek olarak IMF de $1 trilyonu hazır etti, isteyene dağıtıyor. Biz asla başvurmayacağız, çünkü biz kendimize yeteriz. Kendi kendimizi açlıktan öldürüp, cesedimizi gömmeyi biliriz.
Ama GOÜ için en acı dram, kurumsal erozyon. Bu salgınla başa çıkacak idari ve bürokratik kapasiteleri yok. Mesela, Brezilya, ülke virüsten kırılıyor, Bolsonara denen tatlısu faşisti, “Yok yaaaa, bir şeycikler olmaz, kaldırın karantinaları” diye eyalet valilerine baskı yapıyor. Macaristan’da Orban fırsattan istifade parlamentodan olağanüstü yetkiler alıp, diktatörlüğünü ilan etti. Putin hala salgının boyutlarını saklamak peşinde, ama Moskova’da sokağa çıkma yasağı var. Acaba, yakın dostu Başkanımız Erdoğan’a niye sokağa çıkma yasağı ilan ettiğini anlattı mı?
TV’de seyrediyorum, bir esnaf bir kamu bankasına gidiyor, KGF kredisi istiyor, memur, ”Veremem, teminatınız yetersiz” diyor. Esnaf “Zaten KGF’nin maksadı bu değil mi?” diye sorunca, memur “Bizim bankanın kuralları başka” diye cevaplıyor. Bu hikayeye inanmayacaktım, fakat başka bir TV kanalında dev bir hazır giyim üreticisi de KGF’den tek kuruş para alamadığını ifade etti. Tabii, bir de halktan gerçeği saklamak gibi artık refleks haline gelen bir huy var, sanki virüsün aldığı can sayısı bilinirse, halk karalar bağlar. Halbuki tehlikeyi bilseler, evden çıkmaktan korkacaklar.
Hepimiz aynı gemideyiz, virüs Gelişmiş Gelişmekte Olan Ülke vatandaşı ayrımı yapmaz, ama onların parası ve dev sağlık sektörleri var. Bizim ise gurur ve kör kibirimiz.