Biz ailece, kendimizce, bilinçli davranıyorduk. Kalabalıklardan kaçınıyorduk, gerekmedikçe ve maskesiz asla dışarı çıkmıyorduk. Temmuz başlarında eşim birkaç gün kıvranmaya başladı. Fazla önemsemedik. Zaten hastaneye gitmeyi bu corona ortamında düşünmüyorduk. Eşimden birkaç gün sonra ben de nakavt oldum. Başımızı yerden kaldıramıyorduk. Hiçbir şey, ama hiçbir şey yiyemiyorduk. Sadece bir iki üzüm tanesi, bir incaz, bir şeftali ya da birkaç kiraz ağzımıza atabiliyorduk. Sadece su ve ayran içebiliyorduk. Ben birkaç doktor arkadaşla konuştum. Covid-19 olabilir dendi. Sonra ambulans çağırdım. Ve coronaya ayrılmış Araştırma Hastanesi’ne gittik. O hastaların sıralandığı kuyrukları görünce bizde şafak attı! Diyarbakır’ın mahvolduğunu anladık. Boğaz ve burun sürüntüsünden sonra pozitif olduğumuzu öğrendik. Tomografide de ciğerlerimize sıçradığını söylediler. Eve geldiğimizde eşim ağlıyordu. Çocuklar; korkudan küçülmüş, donakalmışlardı. Evde resmen bir matem havası vardı! Ailece şoka uğramıştık. Beklemediğimiz bir olaydı. Çocukların ağlamaklı ve korkulu bakışları, bizi ayrıca kahrediyordu!
SON GURUP VAKTİ!
Canımı yakarak batıyor güneş!
Kalbime gömülüyor!
Gözyaşlarım, yanaklarımda bir sağanak!
Ben şimdi
Belki bu son gurup vakti
Bütün yitik aşklar için ağlıyorum!
Yoksullar için ağlıyorum!
Daha dilini bile konuşamayan
Halkım için ağlıyorum!
Kelepçelenmiş beyinleriyle çırpınan
İnsanlık için ağlıyorum!
Ah, zulme başkaldıran kardeşlerim
Ardı ardına yok edilen
O güzel kuşaklar için ağlıyorum!
Ben “faili meçhul”le ölmeyi beklerdim
Böylesi, pis bir salgınla asla!
Ey, burnu cığcığalı dünya!
Ey, taşkafalı mankafa!
Bir ruhun varsa yetin benimle!
Eşim kalsın çocuklarımızın başında!
Doğası kötü olan bir hayattır bu
Güçlüler, dünyayı parmağında oynatıyor!
Tekeller, organizeli bir namussuzluk!
İnsanlığın gücü, bunlara yetmiyor!
Gözyaşlarımla yıkıyorum dünyayı
Ah, yarınlarımızda ben olmasam da
Kardeşlerim yeniden ve mutlaka!
Aydın ALP (25 Temmuz 2020)
Hastanede bize sadece naylon kılıfına bırakılmış 10 tane hap, günde 2 tane kullanmak şartıyla verildi. Kendimizi Medine fukarası, Hint fakirleri gibi hissettik. Tek tek insanlarla uğraşamayacak kadar yoğundu sağlık çalışanları. Resmen kuşatılmışlardı ve yoğunluktan mahvolmuşlardı. Yani hiç kimseye bilgi verme gibi ne zamanları ne de enerjileri vardı. Dışardaki doktor arkadaşlardan öğrendiğimiz vitamin haplarını da aldık ve kullandık Bu son hafta, 4. hafta yemek yemeye başladık.
Unutmuyorum, iki yıl önce tatilimizi yaptığımız Alanya’dan Mersin’e geliyorduk. Yolda büyük panolarda ''Dünyanın 8. Harikası, Adını unuttuğum bilmem ne mağaraları’’ vardı. Eşim tutturdu, ‘’Aydın oraları da görelim.’’ Ben de istemsiz şekilde anayoldan ayrıldım. Yokuş yukarı çıkan, o dar yola girdim. Orası cennet olsa gezecek halim yoktu. Hem yorgundum hem de bir an evvel Taşucu’ndaki yerimizi ayırdığımız Öğretmen Evi’nde dinlenmek istiyordum. Yolu biraz çıktık, yol sanki daha da daralıyordu. Daha kaç km gitmemiz gerekecekti? Eşim benim keyifsiz olduğumu görünce, yol da dar olduğundan ‘’Aydın boş ver, haydi biz yolumuza gidelim.’’ dedi. Durdum, geri geri gelirken ardımda bir araba belirdi. Ben de araba rahat geçsin diye biraz sola kırdım. Sol arka tekerlek sol tarafımızda olan kanala girdi. Donduk kaldık. Biz daha ne olduğunu anlamaya çalışırken, yol verdiğim araba ve soldaki anayolda olayı gören bir iki araba yardımımıza geldiler. Onlar arabanın sol tarafını kaldırırken, ben sağa uçuruma doğru gideceğim için çocuklara ‘’Siz inin.’’ dedim. Adamlar ‘’Yok, yok.’’ dediler. ‘’Arabanın dengesi bozulmasın! Sen sadece biraz gaza bas, tamamdır.’’ dediler. Ben istem dışı neredeyse gazı kökledim. Ve uçuruma giderken sola kırdım ve durdum. Sonra oradan geri geri gelip anayola çıktım ve yola koyulduk. O insanların yardımımıza koşmalarını hiç unutmadım, hiç unutmayacağım. Muhteşem bir güzellikti!
Covid-19 olduğumuzun öğrenilmesinden hemen sonra komşuların, tanıdıkların; günlerce sessiz bir ayini gerçekleştirir gibi kapıyı çalıp kapıya yemek bırakmaları unutulmaz bir güzellikti. Biz hastalık olsun olmasın bunu yapmaya alışkınız; ama bize yapılınca bayağı duygulanmıştık! Üstelik ne acıdır ki, o güzelim yemeklerden ben ve eşim tek bir lokma bile yiyemedik; ama bizim çocuklar için gerekliydi ve minnettar kaldık!
Toplumumuzda görüp de irkildiğimiz linç olayları, kadına şiddet, hayvanlara eziyet, çocuk istismarı nasıl kahrediyorsa insanı, mağduriyetlerdeki dayanışma duygusu da insana olan güvenimizi tazeliyor! Facebook sayfamdaki dayanışma mesajları, bazı arkadaşların kendi sayfalarında da bunu duyurmaları ve üzüntülerini belirtmeleri; bizi bu lanet hastalığa karşı daha dirençli kıldı. Dostların, telefonlarda bize moral vermelerinden onur duyduk.
Yalancı bahar değilse toparlanıyoruz gibi. Kendimizi iyi hissediyoruz. Doktorların dediğine göre bir ayda bu iş atlatılıyormuş. Biz atlatmışız da bunun sağlamasını yapamıyoruz. Hastaların arasında saatlerce beklemeyi göze alamayız. Evde de çok sıkıldık, Ama rejim yapmaya gerek kalmadı! Hastalık; bütün arkadaşlara, insanlara, herkese uzak olsun diyorum. Sevgiler, saygılar, sağlıcakla…