ABD mi, Kürtler mi?
Son dönemlerde Kürt mahallesinde oluşan algıya bakılırsa, „ABD“…
Ben ise tam tersini düşünüyorum.
Bağımsız Kürdistanı istemelerine rağmen, bağımsızlık yolunda en büyük engeli oluşturanlar Kürtlerin kendisi…
Nedenine gelince…
Bağımsız bir devlet kurmak bir süreç gerektirir. Ha demekle olmaz. Bazı şartlarının oluşup, olgunlaşması lazım.
Güney Kürdistan’da bağımsızlık süreci Federe Kürt Bölgesel Yönetimi’nin ilan edilmesiyle başladı. 25 Eylül referandumu bu sürecin bir dönüm, 16 Ekim ise, süreci farklı bir mecraya iten bir kırılma noktasıdır.
Devlet kurma gibi ciddi bir sürecin, daha önceden tahmin edilen ya da edilemeyen kimi kırılmalarla karşılaşması da gayet doğaldır.
Ancak tüm az gelişmiş topluluklar gibi Kürtler de, sorunlara günübirlik yaklaştıkları için uzun vadeli düşünemiyor ve ona göre davranamıyorlar…
Her bir olumlu gelişmeyi büyük bir zafer, en ufak bir kırılmayı da kıyametin kopuşu gibi algılayıp, yorumluyorlar.
Bu nedenle 25 Eylül öncesi birlik görüntüsü veren Kürt mahallesi, 16 Ekim sonrasında darmadağınık durumda.
Her yer toz, duman içinde ve her bir köşede farklı bir ses yükselmekte…
Kimileri daha şimdiden Barzani’yi suçlu sandalyesine oturttmuş, yargılamakta…
Kimileri ise, ABD’yi düşman ilan etmiş, yeni müttefikler arayışında…
Adet olduğu üzere, hemen herkes suç ve suçluyu, günah ve günahkarı kendi dışında aramakta.
Başta ABD olmak üzere, Kürtlerle kimi zaman belli bir dalga boyunda buluşan Batılı ülkelerin referandum öncesi ve sonrası tutumları elbetteki tartışılmalıdır.
Ancak Güney Kürdistan’da bugün oluşan tablo, salt onların tutum ve davranışlarıyla da izah edilemez.
Çünkü 25 Eylül, Güney’in bağımsızlığı için sadece bir dönüm noktasıydı ve olmaya da devam edecek…
Kaldı ki, referandum sonrası bağımsızlığın hemen ilan edilmeyeceği, referandum öncesinden de bilinen bir gerçekti.
16 Ekim’de yaşanan kırılma, bu sureci biraz daha uzatacak gibi görünüyor.
Kürtlerin yaşadıkları bu süreç de bir kez daha gösterdi ki, devleti olmayan bir topluluğun bağımsız bir devlete dönüşmesi, o toplumun salt istemiş olmasıyla oluşmuyor.
Kimi şartların olgunlaşması gerekiyor ki, bunlar:
Ortak hedefe odaklanmış bir birlik…
Belirlenen hedefe varmayı sağlayacak askeri bir güç…
Birliği ve gücü temsilen ortak bir irade…
Bu iradenin diplomatik çalışmaları sonucu sağlanan uluslararası destek gibi…
Güney Kürdistan’da bu şartlar var mıydı?
Ya da yeter ölçüde olgulaşmış mıydı?
Bu soruların cevabı, dün olduğu gibi bugün de büyük bir soru işareti olarak hala yerinde duruyor.
Güney Kürdistan’da ortak bir hükümet ve ulusal bir parlamento hep vardı, bugün de var, ancak hükümet de, parlamento da, her kesimin istemi olan bağımsızlık konusunda dahi toplumu ortaklaştıramadı…
Bir devleti kurup, koruyabilecek kadar büyük bir askeri güç var, ancak bu güç, toplumdaki herkesi koruyup kollayacak ortak bir güce dönüşemedi…
Güç ve değerlerin ortaklaşamadığı bir ortamda da, ortak bir irade oluşamıyor, oluşsa da herkes tarafından kabul görmüyor.
Şimdi referandum öncesi ve sonrası süreçte ABD’nin takınmış olduğu tutuma bakacak olursak, bağımsız bir Kürdistan konusunda nABD’nin erede durduğunu daha açık bir şekilde görebiliriz.
Referandum öncesi ABD, „henüz erken“ diyor, referandumun bir ve ya iki yıl daha ertelenmesini istiyordu.
Referandum ve de 16 Ekim sonrası söylemi ise; „Birleşik ve güçlü bir hükümetle yönetilen güçlü bir Kürdistanı destekliyoruz“ a dönüştü.
Güneyli Kürtler siyasi ve askeri birlikteliklerini gerçekleştiremeden bağımsız bir devlet kurabilirler mi?
Kurmaları halinde, dört tarafı düşmanla çevrili bir alanda onu koruyabilecekler mi?
25 Eylül ve 16 Ekim süreçlerinde yaşananlarla bunun böyle olmayacağı görüldü.
Eğer ortak bir güç ve o gücü idare eden ortak bir irade olmadan bağımsız bir devlet kurulamıyorsa, daha dün, yani 21 Kasım günü Kürdistan heyeti ile Waşhington’da bir araya gelen ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı McMaster’in ağzından bir kez daha; „Birleşik ve güçlü bir hükümetle yönetilen güçlü bir Kürdistanı destekliyoruz“ diyen ABD mi bağımsız bir Kürdistan’a engel, yoksa Kürtlerin bizzat kendileri mi?..
Bu soruya doğru cevabı verebilmek için, önce aynanın karşısına geçip bi r kendimize bakmamız gerektiğini öneriyorum…
24.11.2017
(Navkurd)