Celâl Temel
Bitlisli yazar Yücel Muhtar Kazaz’ın, Doz Yayınlarında yayımlanan tarih temalı romanın adı “Bahar’ın Hikâyesi”. Kitap hakkında düşüncelerimi açıklamadan önce, bu sıralar, adeta kitap üretim merkezi hâline gelen Bitlisli yazarlar için bir şeyler söylemek istiyorum.
Bitlis ve çevresi, tarih boyunca Kürdlerin yaşadığı önemli bölgelerden biri oldu. Ermeniler için de öyle. Gençlik yıllarımızda, özellikle Diyarbakır çevresinde, “Bitlisliler Kürdçe bilmiyorlar, ‘bajari’ oldular; Bitlis, şeyhlerin egemenliğinde.” şeklinde yaygın söylemler vardı.
Bitlis ve çevresinin (Van, Muş, …), asimilasyonu esas alan sistemin ilk hedeflerinden biri olduğu doğrudur ama Bitlis, tarih boyunca hep, Kürd ulusal mücadelesinin önemli bir merkezi oldu.
Kürd aydınları arasında milliyetçiliğin gelişmeye başladığı 20. yüzyıl başlarında, Kürd ulusal mücadelesinin içinde, şaşılacak sayıda Bitlisli aydın vardı. O dönemdeki en büyük direniş de Bitlis’te Mele Selim önderliğinde verildi. Günümüzde ise nereye baksanız bir Bitlisli. Bu elbette suyundan, havasından değil; Kemal Fevzilerin direniş ruhundan, Xelil Xeyâlilerin Kürd/Kürdçe aşkından olabilir. Bitlis’ten Diyarbekir’e, İstanbul’a, İzmir’e, Mersin’e, İsveç’e, … uzanan bir üretim sahasındalar Bitlisli Aydınlar. Sadece son birkaç yılda yayımladıkları eserlerin adlarını sıralasam sayfaları doldurur. (Aslında, bir Bitlisli bunu yaparsa iyi olur!..)
Bir taraftan kitap üstüne kitap üreten Bitlisli aydınlar, diğer taraftan günümüzde büyük bir üretim alanı hâline gelen sosyal medyada da aktiftirler. Birkaç yıldır, “Bitlisname” sitesindeki harika paylaşımları görmeyenimiz var mı? Adeta bir Kürd Hafıza Merkezi hâline gelen bu kuruluşa, “Bitlis Tarihi Araştırmaları Platformu” da katıldı. Son zamanlarda, konumuz olan “Bahar’ın Hikâyesi” kitabının yazarı Yücel Muhtar Kazaz’ın öncülüğündeki, “Bitlis Kültür Rehberi Çalışma Grubu” da dikkat çekiyor. Çocukluğundan beri, ailesi İzmir’de, sürgünde yaşayan Kazaz, şu sıralar bir kitap deryasında yüzüyor...
Kürdlerin kızları için sık kullandığı bir isim olan “Bihar”, bu kez bir kitap adında kullanılmış. “Bihar”, Kürdlerde sadece bir mevsim adı değil, aynı zamanda bir umut. Kışın zor şartlarında çaresiz kalındığında, “Kero nemire, ê qîvarê biharê şîn bivin.” denerek bihardan umut beklenirdi. (Qîvar, baharda yetişen, kalın gövdeli doyurucu bir bitki. Eşeğin ölmemesi için onun beklenmesi umut edilir; tabii bir ironi olarak. Türkçede de “Ölme eşeğim bahar gelsin.” sözü var. Kim, kimden almış bilmiyorum.)
Bahar’ın Hikâyesi kitabı, Kürdler arasında işbirlikçi aileler diye nitelendirilen ve Ermenilerle de barışık olmayan bir ailenin kızı olan Bihar etrafında kurgulanan, tarihi bir roman. Bihar’ın hikâyesi sıra dışı. Hikâye, Kürdlerle Ermeniler arasında, ilk büyük yarılmayı yaratan, 1894 Sason Olayları ile başlıyor, 1930’larda Dersim’e kadar uzanıyor. Arka planda, dönemdeki bazı tarihi olaylar, siyasi belirlemeler dizilmiş.
Ermenilerin de Kürdlerin de tarihi, aynı zamanda acılı bir sürgün tarihidir. 1878’de Rus-Osmanlı savaşında (93 Harbi), kuzeyden güneye göçertilenler, Serhat Kürdleriydi. Bu, Kuzey Kürdleri arsında “Birinci Büyük Muhacir Göçü” adıyla anılır. 1916 yılında Anadolu içlerine olan büyük sürgün ise “İkinci Büyük Muhacir Göçü” olarak bilinir. 1894-1896 yılları arasında Sason, Bitlis ve Van gibi yerlerdeki Ermeni olaylarından sonra, önce Abdülhamid’in, sonra İttihatçıların sinsi oyunları sonucunda büyük Ermeni katliamları, sürgünleri, göçleri süreci başladı. En büyük göç ve sürgün, tabii ki Birinci Dünya Savaşı sırasında oldu. Hepimizin bildiği 1915 Ermeni Tehciri ve çok azımızın bildiği 1916 Kürd Tehciri, bu dönemdeki büyük dramlardır. Aynı kaderi paylaşan Ermenilerin ve Kürdlerin başına gelenler birlikte değerlendirilirse olaylar daha kolay ve doğru anlaşılır.
Birilerini sürmek için sistemle işbirliği yapan Bihar’ın ailesinin akıbeti de sürgün olur; hep olduğu gibi. O büyük aile, Bitlis’ten Anadolu içlerine sürülüp yok olurken Bitlis’te yarım insan olarak bıraktıkları kızları Nesibe, dağda bir eşkıyanın kurşunuyla can verir. Ve bu ailenin genç kızı Bihar, sevdiği Ermeni genci Nikol ve talihsiz Nesibe’nin Alevi inançlı eşi Vartolu Ali Haydar, Bitlis’ten Dersim’e uzanan dağları mekân tutarlar.
On yedi-on sekiz yaşlarındaki Bahar, dağlarda bir isyan ateşi yakıp, “Rovîya Reş” adıyla efsaneleşirken Bahar’ın amcası kızı Nesibe’nin de hikâyesi çarpıcı. Bahar-Nikol aşkı, Kürd-Ermeni; Nesibe-Ali Haydar aşkı, Sünni-Alevi inanç çelişmelerinin bir sonucu olarak drama dönüşüyor. Oysa Kürdler arasında, “Her kes li ser dînê xwe, tû yara min î.” söylemi hep vardı.
Romanın olumlu karakterlerinden “Mele Mirza” benzerleri Kürd tarihinde çoktur. Maalesef, tarihte en az onları dinledik. Sıra dışı oldukları için, onları dışladık, bazen deli dedik. Kemal Fevzi’nin, doktor olan ve “deli” diye nitelendirilen küçük kardeşi “Law Reşid”in, Bitlis’teki hikâyesi ayrı bir dram, yürek yakıcı. Kemal Fevzi ve kardeşlerinin büyük direnişi, büyük derslerle doludur. (Bir Bitlisli, bunun romanını yazmalı!..)
Kürdler ve Ermeniler, aynı coğrafyanın aynı kaderi paylaşan iki acılı halkı. Ermenilerin başına gelenler, büyük oranda yazıldı. Kürdler yeni yeni yazıyor, yazmalılar. Kürdlerin başında, sayısız belalar, sürgünler ve ölümler var/vardı; dün de bugün de. Ermeni sürgün ve kırımı kısa zamanda tamamlandı; Kürd sürgün ve kırımı, 1916’dan günümüze, yüz yıldır devam ediyor. Kürdlerde yeterli tarih ve ulus bilinci olmamasının önemli bir nedeni de başa gelenlerin yazılmaması, bilinmemesidir.
Yazanlar, büyük bir emekle, yıllarını vererek eserler ortaya çıkarıyorlar. Bize de bunları alıp okumak, öğrenmek düşer. İyi ki yazmışsın Yücel Muhtar Kazaz, iyi ki yazıyorsunuz Bitlis Aydınları. Minnet duygularımı sunuyorum sizlere.
Eline, beynine sağlık Yücel Kazaz.
Serkeftin ji tere hevalê hêja…
1 Mart 2022 (Yekê Adarê, destpêka Biharê!..)