Baran Zeydanlıoğlu
Mardin nam-ı diğer Mêrdîn
Tarihi binlerce yıl öncesine dayanan ve zengin şehir kültürüne sahip şehirler vardır. Bunlar arasında Mardin şehrinin adı ilk sıralarda zikredilir. Kalesi, mimarisi, sosyolojisi ve inançsal zenginliği ile bu güzel memleket her anlamda buram buram tarih kokan bir diyardır. Peki bu yerleşim yerinin adı olan Mardin’in anlamı ve kökeni ne ola acep? 1870’lerde Mardin’de görev yapmış batılı misyoner bir rahibe, Mardin isminin ne anlama geldiğini ve bunun arkasındaki efsaneyi Mardinlilerden dinledikten sonra kaleme almış.
İster Halep yönünden gelen seyyahlar veya ordular olsun, ister Tebriz veyahut Bitlis tarafından güneye doğru yol alan kervanlar olsun, her bir doğulu ve batılı yolcu muhakkak Mardin’e uğramıştır. Kimi bu kadim şehrin kalesine değinmiş ve yoluna devam etmiş, kimi de günlerce veya haftalarca kalarak, hatta yıllarca orada yaşayarak şehrin o dönemine dair muazzam notlar tutmuştur.
Özellikle 1700 -1900 yılları arası yoğunlaşan batılı seyyah, asker, tüccar, diplomat ve misyonerlerin kaleme aldıkları günlükler, raporlar ve kitaplar sayesinde, bu eşsiz şehirlerimiz hakkında çok önemli bilgilere sahip olmaktayız.
Mesela 1830’larda Mardin’i ziyaret eden Avrupalı bir seyyah şöyle yazar:
‘Şehirde 3000 aile yaşamakta. Bunların 500’ü Katolik Ermeni, 400’ü Yakubi Süryani, 250’si Katolik Süryani, 100’ü Keldani, 10’u Yahudi ve geri kalanı da Arap ve Kürd ailelerden oluşan Müslüman ailelerdir ki Kürdler çoğunluktadır’
Mardin tarih boyunca birçok değişik hegemonyanın etkisinde kalmıştır. Romalılar, Bizanslılar, Asurlular, Ermeniler, Araplar, Mittaniler, Medler, Persler, Moğollar, Merwaniler, Eyyubiler, Artuklular, Sasaniler, Safaviler ve Osmanlılar gibi. Bu toplumlar ister istemez bu kadim şehri her yönüyle etkilemiş ve kâh şehrin siluetinde kâh sosyolojisi ve inancında köklü değişikliklere neden olmuşlardır. Mardin’in geçmişinde iz bırakan bu toplulukların bazıları, yapmış oldukları eserlerle ve bu eserlerin üzerindeki kitabelerle bizlere somut bilgiler vermişlerdir. Bu bazen bir cami, bazen bir kilise, bazen de manastır, han, hamam, köprü veyahut Mardin’de darp edilmiş bir sikke olabilmektedir. Fakat Mardin’in adının anlamı ve bu adın nereden geldiğine dair ne yazık ki elimizde somut veri olmamakla beraber, birçok rivayet mevcuttur. Her ne kadar Roma ve Bizans kaynaklarında da Mardene ve Mardie şeklinde geçiyor olsa da onların anlam ve kökenleri hakkında bir malumata sahip değiliz. Ancak bazı rivayetler öne çıkmaktadır.
Bunlardan ilki, Mardin isminin Aramice (Süryanice) kale anlamına gelen Mardo kökenli olduğu ve diğeri ise Milattan Sonra 200’lerde yaşamış olan Sasani hükümdarı I. Ardeşir tarafından buraya yerleştirilmiş savaşçı Mard toplumundan dolayı verildiğidir. Süryani kaynaklarında sadece Mardo’nun geçmediği Merdi, Merde, Marda ve hatta Mardin olarak da geçtiğini de belirterek, I. Ardeşir’den çok öncesinde de aslında MARD isminin yazılı kaynaklarda geçtiğinin altını çizelim. Zira Yunanlı tarihçi Ksenofon tarafından Milattan Önce 400’lerde kaleme alınmış olan Anabasis adlı eserde, Helen ordularının Kardukhların (Kürdlerin) ülkesindeki Kendrites Nehri (Bitlis – Botan Çayı) mıntıkasından geçerken Khaldeilalar ve Mardialılar ile karşılaştıklarını belirtir.
‘İki plethron genişliğindeki nehir Kardukh ülkesini Armenia’dan ayırıyordu. Nehir Kardukh Dağları’nın 6-7 stadion uzağındaydı. Helenler sabah uyandıklarında nehrin karşı kıyısında silahlı atlılar gördüler. Atlıların arkasında, nehre yakın tepelerde mevzilenen piyadeler vardı. Bunlar Helenlerin Armenia’ya girişini engellemek isteyen Armenialı, Mardialı ve Khaldeialı paralı askerlerdi. Khaldeialıların uzun hasır kalkan ve mızrak taşıyan cesur askerler oldukları söyleniyordu’
Khaldeialıların tarihteki Kürd Xaldiler olduğunu zaten biliyoruz. Helen ordularına yedi gün boyunca Khaldeialılar ile zorluk çıkarmış ve onları engellemiş olan bu Mardialıların da bir Kürd topluluğu oldukları kuvvetle muhtemeldir ki hem Milattan Önce hem de Milattan Sonra Yunanlı tarihçilerin yazdıklarından yola çıkarak bu söylenebilir.
Mardin’in ismine ve adlandırmanın arkasındaki efsaneye dair bir rivayeti de ünlü seyyah Evliya Çelebi seyahatnamesinde aktarır:
‘Mardin dağındaki büyük bir mağaraya Yunus Nebi mabedi derler. O asırda bu dağa Şahika Dağı derlerdi. Bu mağaralarda bir ejdarha çıkıp Hazret-i Yunus’a iman edenlerden binlerce ümmeti yemişti. Sonra nice inanmayanlar, Hazret-i Yunus’tan mucize istemişler ve ‘bu dağdaki ejderi öldürürsen sana iman ederiz’ demişler. Hazret-i Yunus Aleyhisselam da hemen peygamberlik kuvveti ile o ejdere bir taş vurup öldürmüş. İnanmayanlardan yaklaşık 3 bin kişi iman edip dağda oturan Hazret-i Yunus’a komşu olmuşlar. İşte bu dağda ejder olduğu için dağa MAR (yılan) şehre de Mardin demişler’
Seyyah anlatımlarına dayalı Flaman ressamlar tarafından 1700’lerde çizilmiş bir ‘MERDİN’ gravürü
Başka bir rivayeti ise 1800’lerin üçüncü çeyreğinde Mardin’de bulunmuş batılı bir misyonerin notlarından öğreniyoruz.
İncelediğim batılı seyyah ve misyoner notları arasında karşılaştığım bu anlatım, Mardin’deki Amerikalı misyonerlerin ülkelerine gönderdikleri bir mektubun Amerika’daki misyonerlik merkezinin 1870’lerde yayımladığı mecmualarında yer almış. Aylık olarak Boston’da yayımlanan ‘Kadın için Yaşam ve Işık’ anlamındaki Life and Light for Woman adlı bu mecmuanın Ocak 1879 cilt IX sayı 1 ibareli baskısında, Mardin isminin Kürdçe olduğu ve bu ismin de Kürdçede ‘deli adam’ anlamına gelen Mêr-dîn’den geldiği belirtilerek, bu tanımlamanın bir de efsanesinin var olduğu yazılmış. Ayrıca Mardin’de konuşulan dillerin Arapça, Kürdçe ve Türkçe olduğunu ve şehirdeki Amerikan Misyonerlerinin (okulunun) odaklandığı kitelenin de özellike Arapça konuşan ahalinin olduğu da zikredilmiş. Ek bir açıklama olarak da Mardin’i büyük ihtimalle ilk ziyaret eden Amerikalının Dr. Grant olduğunun geçtiği anlatımda, bu şehre Amerikalı misyoner olarak gelip yerleşen ilk kişinin de Musul’dan Mardin’e 1858 yılında kaydırılan Bay Williams F. Willams’ın ve onun eşinin olduğu detayı paylaşılmış.
1879 yılında Mardin’deki Amerikalı misyonerler tarafından kaleme alınmış ve çok güzel bir Mardin gravürü ile birlikte yayımlanmış olan bu anlatımı, aslına sadık kalarak sizlerle paylaşıyorum.
Türkiye’deki Kız Kolejleri
Sayı beş
Mardin Yatılı Okulu
OCAK 1879
Asya Türkiye’sinin Kürdistan bölgesinde bulunan Antitoros Dağları’nın en yüksek zirvelerinden birinde yer almaktadır Mardin. Tam anlamıyla ‘bir tepeye kurulmuş bir şehir’dir burası. Ta 14. yüzyıla kadar da güçlü konumda olan bu şehir, acımasız Timurlenk’in saldırılarına başarılı bir direniş göstererek ulaşılması zor kalesinden onun ordularının taarruzlarına karşı koymuştur. Mardin isminin kökeninin Kürdçe kaynaklı ve anlamının da ‘deli adam’ olduğu söylenir. Şehre bu adın verilmesinin arkasındaki rivayet de şu şekildedir:
‘Kaybettiği koyununu dağlarda aramaya koyulmuş olan bir kadın, kayalıkların üzerinde pinekleyen bir adam ile tesadüfen karşılaşmış. Adamı uyandıran kadın onun bu ıssız ve ulaşılması zor yerde ne yaptığını sormuş. Kadının bu sorusu üzene adam ‘burası gelecekte kurulacak bir şehrin yeridir’ diye cevap vermiş. Kadın da adama ‘sen deli bir adamsın’ cevabını verdikten sonra, kaldığı yerden tekrardan koyununu aramaya koyulmuş. Zamanla isimsiz adamın bulunduğu kehanet gerçekleşmiş ve böylece o adama atıfta bulunularak bu isim oraya verilmiş’
Kürdçede Mardin şehrinin adı Mêrdîn olup, tarih boyunca da hep bu isimle anılmıştır.