Hüseyin Akıncı
Barış niyetine dahi deliye dönen savaş yatırımcıları, barışın konuşulmasına iki gün bile tahammül edemediler! Oysaki ortaya atılan barışın arka bahçesinde, her ne gibi gerekçeler olmuş olsaydı bile konuşma platformuna düşen barışın beklisine fırsat verilmeliydi! Ama ne yazık ki önü arkası bir bilinmeze soru işareti doğuran silahlar “pat” diye devreye sokuldu! İsrail İran savaşıyla ortaya çıkan değişimin dengeleri, normal bir zekâ çağından yapay zekâ çağına girişin başladığı bir süreçte klasik savaş çağından teknolojik çağına giriş yapıldığı bir dönemin kime nasıl dokunacağı elbette ki hesaplanmalıdır.
Dolayısıyla istesek de istemesek de uzatılan barış elinin arka tarafı mutlaka hesaplıdır. Yalanla dolanla bile olsa ortaya çıkan biri barıştan bahsediyor ve o birinin kendine göre bir hesabı elbette ki vardır? Çünkü yaşadığımız bu dünyada ve özelikle Ortadoğu’da hesapsız geçebilir tek bir dakika bile yoktur. Peki barışın beklisine savaşı çağrıştıran bu silahlı eylemle PKK’nin hesabı nedir? Acık ve net söylemek gerekirse Bahçeli’nin barış hesabının arkası ne kadar yüzeysel ve karmaşıksa PKK’nin ortaya koyduğu bu silahlı eylemin arka tarafı da bir o kadar karmaşıktır. Oysa barışın da savaşın da bir arka hesabı mutlaka vardır. Ama her ne olursa olsun barış ihtimali de mutlaka o hesaplanmanın içinde olmalıdır.
Barışı savunmak demek, her şey benim hesabıma kitabıma göre olmalıdır demek değildir. Zira barışın karşılığı her iki tarafın asgari taleplerde buluşmasıdır. Velhasılıkelam Devlet Bahçeli tarafından uzatılan sözüm ona barış elinin samimiyeti test edilmeden sağa sola kurşun savurmanın zerre kadar bir getirisi olmadı? Olmaz çünkü uzun vadeli bir savaşla mağdur olmuş Kürtlerin kulağına barışın fısıltısı bile hoş gelmişti! Bahçeli’nin kendine özgü barış elinin arkası önü elbette ki sorgulanmalıydı. Âmâ ne yazık ki barışa olan samimiyetin sorgulama karnesine, Bahçeliden sonra PKK’nin ismi de yazıldı! Yazıldı çünkü hemen anında barış fısıltısına sıkılan kurşunu ben sıktım diye ortaya çıktı?
Kürtlerin hemen hemen tamamı Bahçeli’nin bu girişimine çok temkinliydi. Temkinli olmakla beraber samimiyetin karnesini de didik didik sorguluyordu zaten. Ama buna rağmen alelacele bir hamleyle silahların devreye sokulması şok yarattı. Bahçeli’nin yüzde doksan bir U dönüşle DEM’le el sıkışıp Abdullah Öcalan’ı Meclis’e davet etmesi ne kadar şaşkınlık yaratmışsa silahlı bir eylemle bu şaşkınlığa karşı şaşırtıcı bir eylemle “ben de varım,” dedi? Bir tarafta barışın belkisine sıkılan kurşunlar, öbür tarafta kayyımlarla demokratik iradeye çöken girişimciler ileri bir geleceğe özlemle bakan insan aklını çok ciddi bir şekilde bulandırmayı başardılar! Yeni ve yeniden devreye sokulan kayyımlar, lamı cimi konuşulmadan ortaya çıkan silahlar, barışın beklisini bile muammaya çevirdiler!
Açık ve net söylemek gerekirse insan aklıyla restleşen oynaşmalarla barışa karşıt gereken ne varsa yaptılar. İçi dibi dolmaya muhtaç Bahçeli’nin barışı da belirsizliğe oynayan PKK’nin silahlı eylemi de hakka hukuka savaş açan AKP’nin kayyım kararı da toplumun psikolojik dehlizlerinden bin bir soru işaretinin doğmasına vesile oldu? Velhasılıkelam önümüzde görünen görüngede barışın belkisine sıkılan kurşunlar barış hayalini bile ölmüş bir hayalete çeviren kayyımlar devletin inkâr yasalarıyla küs olan Kürtlerle muhtemel bir barışın içine ettiler. Ettiler çünkü önü arkası belirsiz hiçbir gidişatın getirisi olmaz!
Gerek devletin (akıl) erkânı gerekse sözüm ona Kürt halkının (hamisiyim) diyenlerin akla aykırı atakları Kürt toplumunun güven duygusunu bir daha bombardımana tuttular! Birisi bin yıllarca kardeşiz edebiyatıyla kardeşim dediği kardeşinin hakkını hukukunu yok saymaya koyuldu! Diğeri de Kürt halkının varlık gerekçelerini bir daha gerçekçilikten kopuk ideolojilerine devam dediler? Oysa Ortadoğu’da çıkar savaşının en acımasızlığı yaşadığı bir dönemde, Kürt toplumuyla Türk toplumu arasındaki kopuş makasının açılması ne devletin çıkarınadır ne de ben Kürtlerin hamisiyim diyenlerin çıkarınadır.
Bir asırdır korkutucu Kürt fobisine kilitlenen faturanın ağırlığı Kürt toplumun yok sayılmanın faturasından kat be kat daha çok ağır olduğunu artık anlaşılmalıdır. Teknolojik savaşın gövde gösterisi yaptığı bir dönemde yüz yılı geride bırakan silahların ne kadar işlevsizleştiğini de Kürtlerin hamisiyim diyenler de anlamalı artık. Aslına bakarsanız anlaşılmayan güç bir bilmece de yoktur. Yeter ki o bilmecenin içeriğini kirleten kirli aklın nakaratları bir kenara atılsın.
Evet, Türkiye Devleti birçok bulvarda sıkışıklık yaşadığı doğrudur! Peki Kürtlerin hamisiyim diyen kesimin çok farklı bir durumu mı var? Var olmadığı aklı başında her bir Kürdün aklı dahilindedir. Devlet zayıflıyor gidiyor yaygarası da gerçekçi değildir. Kürtler bitmiş bitiyor propagandası da gerçekçi değildir. Yani sözün kısası Türkiye Devleti de Kürt tarafı da altın çağını yaşamıyor, yaşamadığı için de çok samimi bir barış her iki tarafın aklına çağrıda bulunuyor?