Duhok’ta yeni açılan Kürdistan Amerikan Üniversitesi’nde 15-16 Aralık tarihlerinde düzenlenen Geleceğin Bağımsız Kürdistanı: Zorluklar ve Fırsatlar Konferansı en tepe Kürt liderlere Irak’ta bir devlet ihtimalini konuşmak için tarihi bir fırsat sundu.
Kürdistan Bölgesel Güvenlik Konseyi Şefi ve muhtemelen bağımsızlığın en yılmaz savunucusu Mesrur Barzani konuşmasında sözlerini sakınmadı. Kendisini coşkuyla dinleyen Irak, İran, Suriye ve Türkiye’den gelen Kürt liderlere şöyle seslendi: “Eşit yurttaş olarak kabul edilmiyoruz ve boyunduruk altına girmeyi reddediyoruz.”
Genellikle bağımsızlık konusunda kuzeni Mesrur Barzani’den daha az girişken olarak tanınan Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) Başbakanı Neçirvan Barzani de artık tereddütlerini bir yana bırakmış görünüyordu. Kürt bağımsızlığının Kürt ve uluslararası toplum tarafından konuşulma zamanının geldiğini söyleyen Başbakan Barzani AUK’taki konferansın ardından Erbil’deki ofisinde Al-Monitor’un sorularını yanıtladı.
Yaklaşık bir saat süren röportajın öne çıkan noktaları şöyle:
Al-Monitor: Musul savaşı nasıl gidiyor?
Barzani: Irak ordusuyla iyi bir iş birliği söz konusu. Irak ordusu 25 yıldır ilk kez Kürdistan topraklarına girmiş oldu. İstihbarat ve askeri konularda geniş bir iş birliği var. Musul harekatından önce ABD ve Bağdat ile üçlü bir mutabakata varılmıştı, iş bölümü de buna göre belirlenmişti. Peşmergenin kurtaracağı bölgeler ile Irak güçlerinin kurtaracağı ve kontrol edeceği bölgeler belli. Peşmerge kendi payına düşen kısmı tamamladı. Ve buralarda kontrol bizim. Şimdi Irak ordusunu destekliyoruz. Onlara istihbarat sağlıyoruz ve Daeş’e karşı ortak harekatlar düzenliyoruz.
Al-Monitor: Harekatın yavaşladığına dair haberler var. Bunun sebebi ne?
Barzani: Evet. Operasyonlar daha yavaş gidiyor. Bunun iki sebebi var: İstem dışı zararların önlenmesi, sivillerin harekatlarda zarar görmemesi için ortak bir çaba söz konusu. İkincisi de Daeş’in direnişini artırması. Harekatın ilk günleri nispeten sorunsuz geçti. Bildiğiniz gibi, Dicle Nehri Musul’u ikiye böler. Bence nehrin doğusunu kurtarmak batısını kurtarmaktan çok daha kolay olacak. Batısı ise gerçekten çok ama çok zor olacak.
Al-Monitor: Bu kadar zor olmasının sebebi nedir?
Barzani: Şehrin topoğrafyası. Şehrin tarihi merkezinde dar geçitler var ve buralara hava saldırılarıyla ulaşmak zor. Daeş ölüm kalım mücadelesi veriyor ve büyük bir direniş gösterecek. Irak ordusu böylesi zorlu bir kent ortamında harekat düzenlemek için gerekli olan gelişmişlik seviyesinde değil.
Al-Monitor: Son röportajımızda Şii milislerin büyük bir endişe kaynağı olduğunu söylemiştiniz. Halen Musul harekatını zorlaştıracak ya da baltalayacak bir unsur olduklarını düşünüyor musunuz?
Barzani: Şii milislerin şu ana kadar bu savaşa yaptıkları katkılara saygı duyuyoruz. Ve şu ana kadar kendilerine düşen alanların dışına çıkmaya kalkışmadılar. Ancak ilk etapta savaşa katılmalarının hedefi Tel Afer’de rol oynamaktı ve bu iyi bir fikir değildi. Fakat kente (Musul) güneyden ve güneybatıdan girmeye çalışmadılar ve Bağdat’ın onlara verdiği bölgelerle sınırlı kaldılar.
Al-Monitor: Bunda Türkiye’nin Tel Afer’e ilişkin sert açıklamalarının da etkisi olmuş mudur?
Barzani: Türkiye’nin Şiilerin Tel Afer’e girmelerine ilişkin asıl endişesi burada Şiiler ile Sünni Türkmenler arasında olası bir mezhepsel gerginliği önlemekti. Ve neyse ki böyle bir şey yaşanmadı. Ben böylesi bir senaryonun bizler, KBY, Ankara ve Bağdat sayesinde önlendiğine inanıyorum.
Al-Monitor: Musul savaşının yanı sıra başka çatışma olasılıkları da ortaya çıkıyor. AUK’taki konuşmanızda PKK’nin Şengal’deki varlığının gerginlik konusu olduğunu ve PKK’nin bölgeyi terk etmesi gerektiğini söylemiştiniz.
Barzani: Rojava güçlerinin yani PYD’nin Şengal’deki Ezidilerin başına gelen felaket sırasında kıymetli bir rol oynadığı ve onları koruyarak, güvenli bir bölgeye taşıdığı ortada. Bunu biz de görüyoruz ve takdir ediyoruz. Ancak bugünün koşullarında PKK’nin oradaki varlığını sürdürmesi sadece istikrarsızlığı artırır, başka bir işe yaramaz. PKK’nin varlığı halkın evine dönmesine engel. Çatışmaların yeniden başlamasından, geleceğe ilişkin belirsizliğin yarattığı endişeden dolayı dönmekte tereddütlüler. Bazılarının iddia ettiğinin aksine, evlerine dönmelerine engel olan bizler değiliz. Biz onların kaygılarını paylaşıyoruz. Zaten bu nedenle PKK’nin Şengal’i terk etmesi gerektiğine şiddetle inanıyoruz.
Al-Monitor: ABD’nin Şengal’deki muhtelif Ezidi milislerini tek bir çatı altında toplamaya çalıştığı ve PKK’den bölgeyi terk etmesini istediği biliniyor. Bunlara PKK bağlantılı Şengal Direniş Birlikleri de dahil. Bu cephede bir ilerleme söz konusu mu?
Barzani: Bu konuda hem Bağdat hem de Washington’la temas halindeyiz. Görüşmelerden henüz somut bir sonuç çıkmış değil, fiiliyatta PKK’nin çekilmesini sağlayacak bir adım atılmadı. Buradaki asıl sorun PKK’nin zihniyeti ve eylemleridir. Yerel Ezidi halkı PKK’nin orada kalmasını istemiyor. Halk istikrar istiyor.
Al-Monitor: Ancak Ezidilerin büyük bir güven bunalımı yaşadığı ve Peşmerge tarafından ihanete uğradıklarını hissettikleri de bir gerçek. Yapabildikleri ölçüde güvenliklerinden kendileri sorumlu olmak istiyorlar. Haydar Şeyso’nun liderliğindeki Şengal Savunma Güçleri bağımsızlıklarını bir oranda korumalarına izin verilirse Peşmerge Bakanlığı’na bağlanabileceklerini açıkladı. Yani adamlarının kendi armalarını ve bayraklarını taşıyabilmelerini istiyorlar. Bunu kabul eder misiniz?
Barzani: Bunu kesinlikle kabul ediyoruz. Kesinlikle. Hiçbir sorun yok. Bunu onlara da söyledik. Tüm gruplara aynısını yapabileceklerini söyledik. Şu an bölgedeki silahlı grupların Peşmerge Bakanlığı altında toplanması için tüm silahlı gruplarla diyalog halindeyiz. Bağımsızlıklarını koruyacaklar ama Peşmerge Bakanlığı ile eş güdüm halinde olacaklar. Tüm seçenekleri tartışıyoruz. Hedef Ezidilerin kendi bölgelerini korumaya yetecek kadar yerel bir güce kavuşması. Şengal’deki sorun KBY’nin kontrolündeki bölgeyle Şengal arasında 80 kilometrelik bir mesafe olması ve bu bölgede Arap nüfus ve kimi İD’i destekleyen yerel aşiretlerin yaşamasıydı. Bu işleri çok karıştırdı.
Al-Monitor: Ancak bu sorunun başka tarafları da var, Bağdat da bunlara dahil. Bağdat’ın KBY ve Türkiye’ye karşı bir koz olarak gördüğü için PKK ve YBS’yi desteklediği söyleniyor. Öte yandan, Bağdat’ın ABD’nin baskıları üzerine YBS’ye ödediği maaşları kestiği de bildiriliyor.
Barzani: Bağdat’la sürekli temas halindeyiz. Şu ana kadar ciddi bir adım atmış değiller. Bize kestiklerini söylediler ama YBS’ye ödenen maaşların kesildiğini ben şahsen teyit edemiyorum. İşler kontrolden çıkarsa ve Ankara, Bağdat ve diğer taraflar işe müdahil olursa, bizim de KBY olarak elimizde bazı kozlarımız vardır. Ancak işlerin bu noktaya ulaşması kimsenin menfaatine olmaz.
Al-Monitor: PKK’yi Şengal’den çıkarmak için gerekirse askeri güç kullanabileceğinizi mi söylüyorsunuz?
Barzani: Evet
Al-Monitor: Bağımsızlık KBY’nin gündeminin üst sıralarında görünüyor. Yol haritanız nedir?
Barzani: Bağımsızlığı gündeme getirirken amacımız bekleyen bir soruna çözüm bulmak. İstikrarsızlık yaratmak değil tam tersi Kürdistan’ın bağımsızlığının bölgesel istikrarı güçlendireceğine inanıyoruz. Bağdat’la şu anki modeli sürdürmemiz mümkün değil. Irak’ın Kürt meselesi köklü bir sorun. Irak’taki Kürtler Irak’ın Arap bölgeleriyle bütünleşemediler. Bağdat’ta bağımsızlık konusunu resmi olarak gündeme getiren ilk kişi benim. Başbakan Haydar El Ebadi ve Irak Şii koalisyonuyla görüştüm. Yol haritasını Bağdat’la ciddi bir diyalog olarak görüyorum. En önemli adım bu. Bağdat’la görüşmeden ya da hiçbir diyalog kurmadan bağımsızlık ilan edersek bu sürdürülebilir olmaz.
Al-Monitor: Kürtlerin bağımsızlığı için Bağdat’ın rızasının zaruri olduğunu mu söylüyorsunuz?
Barzani: Bakın, bizim için önemli olan öncelikle bağımsızlık için Bağdat’la resmi bir diyalog başlatmak. Resmi olarak oturup, bunu bir tabu olmaktan çıkarmamız ve konuşmamız gerekiyor.
Al-Monitor: Peki onlar buna hazırlıklar mı?
Barzani: Hazırlıklılar. Ebadi’ye ve Şii koalisyonuna söyledim. “Son tahlilde hedefimiz bağımsızlıktır.” dedim. İki taraf da buna şok olduklarını ama samimiyetimi takdir ettiklerini söylediler. Bağımsızlık meselesinin ilk kez resmi olarak dile getirildiğini söylediler. Ben de onlara şöyle dedim: “Geçmişte bu basın yoluyla iletilirdi. Şimdi ben size hedefimizin bağımsızlık olduğunu ve bunu görüşmek için bir komisyon kurmamız gerektiğini resmi olarak iletiyorum.”
Al-Monitor: Bu tam olarak ne zaman gerçekleşti?
Barzani: Musul harekatı başlamadan, ağustos ayının sonlarında. Benim ziyaretimin ardından Başkan Mesud Barzani de Bağdat’a gitti. En önemli adım Bağdat’la bir diyalog başlatmak.
Al-Monitor: Ama Bağdat’la bugüne kadar yaptığınız her anlaşmanın sonu hüsran olmadı mı? Bir de Ebadi’nin kendi siyasi rakiplerini saf dışı bırakmak için Kürtlere ihtiyacı var. Dolayısıyla bu sadece kısa vadeli bir menfaat de olabilir. Bu sefer kendinizi daha güvende hissetmenizi sağlayan yeni bir dinamik mi söz konusu mu?
Barzani: Şu an başka bir dinamiğin söz konusu olduğu aşikar. Ancak asıl mesele istikrardır. Eğer gerçekten ülkede istikrar istiyorlarsa bağımsızlık bunun tek yolu. Ben onlara şöyle dedim: “Sayın Başbakan, tarihe bir bakın. Saddam Hüseyin 1970’te benim dedem Molla Mustafa Barzani’yle özerklik anlaşması imzaladı. 1974’te gücünü toparlayınca anlaşmayı bozdu ve sırf İran’ı Kürtlere destek vermemeye ikna etmek için Şattülarap’taki su yolu hakkının yarısından vazgeçmek zorunda kaldı. Geri almak istediğinde de İran’la sekiz yıl savaşarak devletin ekonomisini çökertti. Bu nedenle de Kuveyt’i işgal etti, gerisini biliyorsunuz. Irak, Kürtlerle olan sorununu çözmüş olsaydı bunların hiçbiri yaşanmayacaktı.”
Dahası, Iraklı Kürtler, İran ve Türkiye’deki Kürtlerden farklılar. Araplardan çok farklılar. Hiçbir zaman asimile olmadılar. Homojen ve coğrafi anlamda bir bölgede yoğunlaşmış durumdalar. Bağımsız Kürdistan’ın bir mıknatıs olabileceği korkularına gelince, Türkiye’deki Kürtlere bakın. Güneydoğu’yu terk eden Kürtler İstanbul, İzmir ya da Mersin’e giderler. Gelip Irak Kürdistanı’na yerleşmezler.
Al-Monitor: Irak’a geri dönecek olursak, şu an sizinle savaşmaya hazır değiller ve bunu da açıkladılar.
Barzani: Bizimle savaşmaya hazır değiller. Şimdilik değiller. Ama olsalar da bu hiçbir şeyi çözmez.
Al-Monitor: Bağdat’la Musul konusunda yaptığınız iş birliğinin bir iyi niyet yarattığını ve Mesrur Barzani’nin de dediği gibi bunun “dostça ayrılığı” kolaylaştıracağını düşünüyor musunuz?
Barzani: Musul’da ortak bir düşmanımız var. Şu an en tepe önceliğimiz ne olursa olsun Daeş’i bertaraf etmek. Bağdat için de aynısı geçerli. Bu ikisi ayrı konular (bağımsızlık ve İD’le mücadeleyi kast ediyor).
Al-Monitor: Bu kapsamda Sünni Arapların yeri neresi?
Barzani: Sünni toplumu kendileri için ne istediklerine karar vermeli. Bölgesel bir özerklik mi ya da başka bir çözüm mü? Bunu netleştirdikleri zaman taşlar yerine oturur. Sorun Sünnilerin ne istediklerini biliyormuş gibi görünmemeleri. Böyle bir algı var.
Al-Monitor: Ama bağımsız Kürdistan devletinin bir parçası olmayacaklar.
Barzani: Hayır.
Al-Monitor: Bazı Kürtler de ne istediklerini biliyor gibi görünmüyor. Kendi aranızda keskin ve uzun süreli ayrışmalar söz konusu. Bağımsızlık ve bağımsızlığın zamanlamasına dair anlaşmazlıklar da buna dahil. Bu farklılıkları nasıl çözeceksiniz?
Barzani: Ben hiç kimsenin ve hiçbir partinin bağımsızlığa karşı çıkacağını düşünmüyorum. Bu konuda bir görüş birliği var.
Bu, tüm partilerin, siyasetin, ve şu ya da bu liderin üstünde bir konudur. Bununla birlikte, tarihte sorunsuzca bağımsızlık ilan edebilmiş tek bir millet yok. Anlaşmazlıklarımızı çözeceğiz. Bakın, iki yıl önce en büyük sorunumuz Daeş’ti, parlamentoda hangi maddenin konuşulduğu değil. Daeş Erbil’in 30 kilometre ötesindeydi. O zaman önceliğimiz Daeş’le mücadeleydi.
Şimdi durum yavaş yavaş değişiyor. Bu mücadelede bin 600’den fazla Peşmerge kaybettik. Dokuz bini aşkın kahramanımız yaralandı. Artık uluslararası toplumun, başta da Amerika’nın desteğiyle yeniden kontrolü sağlamış ve tüm topraklarımızın kontrolünü yeniden kazanmış durumdayız. Ve şimdi bağımsızlığı konuşmak için doğru zaman olduğunu düşünüyorum ve bunu yapmaya da başladık. KYB ve Goran’a heyet gönderdik. Anlaşmazlıklarımızı çözeceğiz. Ancak önce her parti kendi konumunu ve taleplerini belirlemeli. Ayrıca şu ana kadar sağladığımız kazanımlar da küçümsenmemeli. Daha önce birlikte yönettik (koalisyonları kast ediyor). Bu temel üzerinden gideceğiz.
Al-Monitor: Fakat KYB ve Goran bağımsızlığın bir Kürdistan’dan ziyade bir “Barzanistan” yaratmasından endişeli
Barzani: Her şeyin Barzaniler tarafından yönetildiğine dair yanlış bir algı var. Bu doğru değil. Mam Celal (KYB lideri Talabani) zamanında ortada böyle bir mesele yoktu. Mam Celal’in siyaset sahnesinden çıkışı büyük bir boşluk yarattı Bir noktada Noşirvan (Mustafa) ile anlaşabileceğimizi düşündük. O fırsatı değerlendirip boşluğu doldurabilirdi. Ama çok büyük hayal kırıklığına uğradık. Ne KYB’de ne de Goran’da (Talabani’nin sahip olduğu) karizma ve konuma sahip olan biri yok. Dahası, kendi aralarında da ihtilaf halindeler. Bizi de bu nedenle bir dev gibi görüyorlar.
Al-Monitor: Türkiye bağımsızlık konusuna sizinle aynı mı bakıyor?
Barzani: Türkiye bu konuda tam olarak bizim istediğimiz bakış açısına sahip olmayabilir. Ancak son tahlilde Türkiye bağımsızlık konusunda diyalog kurmak zorunda olduğumuz ülkelerden biri.
Al-Monitor: Bu diyalog başladı mı?
Barzani: Resmi olarak değil.
Al-Monitor: Resmi olarak diyaloga geçmeyi düşünüyor musunuz?
Barzani: Evet
Al-Monitor: 2017 içinde mi?
Barzani: Evet mutlaka bu konuyu gündeme getireceğiz.
Al-Monitor: Türkiye’deki iktidarın böyle bir diyaloga açık olduğunu düşünüyor musunuz?
Barzani: Bence değişen şu: Bu konu Türkiye için eskiden hiçbir şekilde aşılmayacak bir kırmızı çizgiydi. Ancak şu an bir diyalog imkanı olduğunu ya da en azından bizi dinleyebileceklerini düşünüyorum.
Al-Monitor: Türkiye’nin kendi petrolünüzü Bağdat’tan bağımsız ihraç etmenize olanak sağlaması bu değişimin göstergelerinden biri olabilir mi?
Barzani: Bunun büyük bir kazanım olduğuna şüphe yok. Türkiye’nin buna izin vermesi hayallerimizin, tüm beklentilerimizin ötesine geçen bir şeydi.
Al-Monitor: Peki bağımsızlığın sağlam bir temele oturtulmasının kritik unsurlarından biri de Türkiye ile Türkiye’deki Kürtler arasındaki barışın sağlanması değil mi?
Barzani: Bu ancak Ankara ile Kürtler arasında barışçıl bir diyalog yoluyla çözülebilir.
Al-Monitor: Türkiye ile PKK arasındaki Oslo barış görüşmelerinde kilit bir rol oynadınız. Yeniden böyle bir rol üstlenmeye hazır mısınız?
Barzani: Elbette. Barış sürecine ne şekilde olursa olsun her zaman katkı sunmaya hazırız. Ancak öncelikle PKK’nin stratejisini gözden geçirmesi gerekiyor. Bu sorunun savaş ve şiddetle çözülemeyeceğini anlaması gerekiyor. Ve bu, taktiksel değil stratejik bir karar olmalı.
Al-Monitor: Türkiye’nin de aynı şeyi yapması gerektiğini düşünüyor musunuz?
Barzani: Evet ama lütfen bitirmeme izin verin. PKK stratejik bir karar alıp barışçıl çözüm için silahları bırakırsa işler çok daha kolaylaşır. Bu sorun, askerleri öldürerek ya da İstanbul’da bombalar patlatarak çözülmez. Bundan iki taraf da kaybeder. PKK geçen yıl savaşı kentlere taşıdığında en büyük zararı gören kimdi? Kürtlerdi. PKK’nin şiddete son vererek ateşkes ilan etme zamanı geldi ve bu geçici bir ateşkes olmamalı.
Ve barış süreci yeniden başladığında Kürt tarafının önderi mutlaka Abdullah Öcalan olmalı.
Al-Monitor: Peki ya İran? Bağımsızlığı onlarla da görüşmeniz gerekmiyor mu?
Barzani: İran medyası her fırsatta İran’ın Kürtlerin bağımsızlığına karşı olduğunu dile getiriyor. Böyle bir konu gündemde yokken bile. Elbette bunu İranlılarla da görüşmemiz lazım ama daha oturup konuşmadan bu konudaki kararlarını vermiş görünüyorlar.
Al-Monitor: Irak Kürdistanı’nda konuşlu bazı İranlı Kürt gruplara İran’ın sınır bölgelerine gitme izni verilmesi, kaçakçılardan vergi toplamalarının önünün açılması ve İran’da rejim karşıtı faaliyetlerine yeniden başlamaları, tüm bunlar sizin İran tarafına verdiğiniz bir mesaja mı işaret ediyor?
Barzani: Hayır, hayır. Biz topraklarımızın İran da dahil komşu ülkelere karşı düzenlenen askeri harekatlarda üs olarak kullanılmasına kesinlikle karşıyız. Ve çok ciddi önleyici tedbirler alıyoruz. Ben böyle bir şeyin İran’daki sorunu çözeceğine de inanmıyorum. Ve İran ile KBY arasında bu konuları ele almak üzere ortak bir komisyon da kuruldu.
Al-Monitor: Bu durumda, İranlı Kürt grupların sınırlara dönüşüne izin verilmesindeki amaç PKK’nin oradaki varlığına ket vurmak mıydı?
Barzani: Görünen o ki bu gruplar arasında bir tür rekabet var. PJAK’ın ne yaptığını görüyorlar ve (İranlı Kürtlerin) onları unutmasından korkuyorlar. Bu nedenle de İran’da kendilerini göstermek istiyorlar. Sınıra gitmelerine biz izin vermedik, onlar kendileri gitti.
Al-Monitor: Irak Kürdistanı’nın büyük bölümünü felç eden, çok ağır bir ekonomik krizden geçiyorsunuz. İşler biraz düzelmeye başladı mı? Sorunu çözmek için ne yapıyorsunuz?
Barzani: Öncelikle petrol sektöründe şeffaflığı sağlamak için iki şirketle anlaştık: Deloitte ve Ernst & Young. Enerji alanında gelecek, geçmiş ve mevcut tüm faaliyetleri denetleyecekler. Halihazırda çalışmaya başladılar.
Al-Monitor: Türkiye ile olan enerji anlaşmasını da mı?
Barzani: Doğal olarak Türkiye’yle yaptığımız anlaşmayı onlara göstermeyeceğiz. Ama bunun dışında her şey denetime açık olacak. Tam bir şeffaflık olacak.
Al-Monitor: Bunlara Türkiye’ye ihraç ettiğiniz petrol için bir kamu bankası olan Halkbank’a yatırılan ödemeler de dahil mi?
Barzani: Evet, elbette. Aylık denetim raporları alacağız. Bu arada, Planlama Bakanlığımız da son birkaç yıldır Dünya Bankası’yla kamu ihaleleri konusunda bir çalışma yapıyor. KBY’deki ihale süreci artık uluslararası standartlara ulaşmış durumda. Dünya Bankası’yla çalıştığımız bir diğer alan da en yoksul kesimi koruyan sosyal güvenlik. Elbette bir diğer büyük proje de Maliye Bakanlığı’nda yapılacak reformlar. Bütçe, vergiler, tümü (...) Bundan bir sene sonra sorunsuz çalışan bir Maliye Bakanlığı’mız olacak.
Bunun için Lübnanlı eski Maliye Bakanı Cihat Azur ile anlaştık. Kendisi Lübnan’da bu tür reformlara öncülük etmiş bir isim ve mart ayında Uluslararası Para Fonu’nda çalışmaya başlayacak. Neredeyse bir buçuk yıldır tüm bu konularda ve personel eğitiminde bize yardım ediyor. Bölgeden, yerel kültürü anlayan biriyle çalışmak istedik. İki-üç kat maaş alan “hayalet Peşmerge” konusuna gelince, bu tür yolsuzlukları önlemek için biyometrik bir sistem geliştirdik.
Ayrıca akaryakıt ve elektrikteki devlet sübvansiyonlarında kesintiye gittik. Tüm bunlar neticesinde harcamalarımızda büyük bir azalma oldu. Kriz bizi sarstı, halkımız çok sıkıntılar çekti ama aynı zamanda krizi tırmandıran pek çok yapısal sorunu ele alma fırsatı da sundu. Burada benim itibarım söz konusu, Başbakan olarak kemer sıkma programından öncelikle ben sorumluyum bu nedenle de halk desteğim azaldı. Aslına bakarsanız, çok büyük bir bedel ödedim. Ama halkımız gelecekte bunların onların ve Kürdistan’ın menfaati için yapıldığını anlayacak.
Al-Monitor: Sizin maaşınızda da kesinti oldu mu?
Barzani: Evet yüzde 75.
Al-Monitor: Son olarak, KBY ile Washington arasındaki ilişkilerin Donald Trump yönetiminde nasıl ilerleyeceğini düşünüyorsunuz?
Barzani: Yeni yönetimin Kürtlere dostça yaklaşacağını düşünüyorum. Ve Trump’ın seçilmesi benim için sürpriz olmadı. Meslektaşlarıma iki ay önce “Bakın bu adam ne olursa olsun ABD’nin yeni başkanı olacak” demiştim ve haklı çıktım.