Barzani ve Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi III

İsmail Beşikci

Mesud Barzani, Barzani ve Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi  Cilt III, Mayıs Devrimi 1975-1990, Birinci Bölüm,  Doz Yayınları, Kürdçe’den çeviren: Köroğlu Karaaslan, Mart  2023, İstanbul,   455 s.  (x)

Bu ciltte 1975 yenilgisi ve sonrası yıllar anlatılıyor. 1961’de başlayan ulusal kurtuluş mücadelesine Eylül Devrimi deniyor. 1975-1976’dan sonra başlayan ulusal diriliş hareketine  ise, Mayıs Devrimi deniyor.

Mesud Barzani, Mayıs Devrimi ile ilgili olarak şunları söylemektedir: ‘Mayıs Devriminin hemen başlangıç sürecinde tüm bölge devletleri bu mücadelemize karşıydılar ve kendi aralarında bu mücadeleye karşı tam bir uyum mevcuttu. Partimizin hareketleri ve eylemliliklerini, uluslararası ve Kürdistanlı çevrelerle ilişki kurulmasını engellemek için her türlü zorluğu çıkarmaktan imtina etmemişlerdir. Sürekli engelleme yapmış, hareketlerini kısıtlamaya çalışmışlardır. Bölgede partimiz aleyhine her türlü hareketi de kolaylaştırmış ve teşvik etmişlerdir. Fakat Gerek Kuzey Kürdistanlı, gerekse diğer parçalardaki yurtsever, fedakâr gönüllüler partimizin ve devrimimizin büyüyüp gelişmesi için ellerinden gelen yardımları yapmış, düşmanların bu engelleme çabalarına kulak asmamışlardır’  (s. 177)

Kürd/Kürdistan Konusunda Temel Sorun Nedir?

Kürd/Kürdistan konusunda temel sorun, Kürdlerin, Kürdistan’ın , bölünmesi parçalanması, paylaşılması  ve Kürdlerin bağımsız devlet kurma haklarının  gasbedilmesidir. Temel sorun, Kürdlerin kendi kendilerini yönetememeleridir.  Kürd sorunu, Kürdistan sorunu budur. Sorunun ana kaynağı, Kürdlerin, Kürdistan’ın  çok çok aleyhine operasyonların  gerçekleştiği bu dönemdir. Bu operasyonlar,  1920’lerde, Milletler Cemiyeti döneminde,  dönemin iki emperyal gücünün   ve Yakındoğu’nun, Ortadoğu’nun iki köklü devletinin birbirleriyle yaptığı işbirliği, güç birliği sürecinde gerçekleşmiştir. 1916 Sykes-Picot andlaşmasıyla başlayan,  Nisan 1920’de  San Remo andlaşmasıyla güçlendirilen bu dönem,   24 Temmuz 1923  Lozan Anlaşmasıyla  tamamlanmıştır. Lozan Andlaşması’nın uluslararası bir andlaşma olduğu, süresiz bir andlaşma olduğu, Kürdlerin çok çok aleyhinde bir andlaşma oluğu,  yakından bilinmektedir. Bu bakımdan, özellikle Türkiye tarafından korunmaktadır, savunulmaktadır.

Dönemin, Ulusların Kendi Geleceklerini Tayin Hakkı ilkesinin  en çok konuşulduğu, tartışıldığı, savunulduğu bir dönem olduğunu vurgulamak gerekir. Sovyetler Birliği’inde Lenin, Stalin, Troçky, Amerika Birleşik Devletleri’nde  Başkan Wilson konuşmalarında, yazılarında bu hakkı çok savunuyorlardı. Kürdlerin, Kürdistan’ın böyle bir dönemde bölündüğünü, parçalandığını, paylaşıldığını belirtmek gerekir. Bu süreçte, elbette, Kürdlerin zaafları üzerinde de durmak önemlidir.

Mesud Barzani’nin, Barzani ve Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi incelemelerini, Tarihe Not  kitabıyla birlikte okumakta büyük  yarar vardır. Mesud Barzani, Tarihe Not, (Kürdçe’den çeviren İhsan YalımAvesta Yayınevi,  İstanbul, 2021  205 s.  Mesud Barzani’nin, incelemesine ‘Kürdistan’ın Bölünmesi’  ara başlığıyla başlaması dikkat çekicidir.  (s. 13-17)

                                                                  ***

Milletler Cemiyeti, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra toplanan Paris Barış Konferansı’nda kurulmuştur. Milletler Cemiyeti, Uluslararası barışı kurma ve güçlendirme amacıyla kurulmuştur. Böyle bir dönemde, Kürdlerin başına büyük bir felaket getirilmiştir. Bunun, Kürdlere, Kürdistan’a karşı gerçekleştirilen  çok büyük bir haksızlık olduğu açıktır. Milletler Cemiyeti’nin en büyük haksızlığı Kürdlere yaşattığı söylenebilir. Uluslararası barışı kurma, güçlendirme amacıyla kurulmuş bu örgütün Kürdlere ve Kürdistan’a bu şekilde bir operasyon gerçekleştirmesi,  kurulduğu andan itibaren  esas amacıyla hiç bağdaşmayan, esas amacını çürüten işler yaptığı anlamına gelir.

Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı’ndan, Almanya, Avusturya-Macaristan gibi yenilgiyle çıkmıştır. Paris Barış Konferansı’nda, Milletler Cemiyeti döneminde, savaşta yenenler, Büyük Britanya, Fransa, Çarlık Rusyası, yenilen devletlerin sömürgelerini paylaşmışlardır. Büyük Britanya’ya bağlı olarak Irak, Ürdün, Filistin mandaları, Fransa’ya bağlı olarak  Suriye, Lübnan mandaları kurulmuştur.  Nisan 1916 tarihli Sykes-Picot Antlaşması ile bu paylaşım zaten planlanmıştı. Ekim Devrimi’yle Rusya’nın bu gizli antlaşmadan çekildiğini de belirtmek gerekir.

Mandayı sömürge olarak kavramak mümkündür. İşte burada şöyle bir sorunun sorulması önemlidir:  Neden  manda veya sömürge bir Kürdistan kurulmamıştır? Kaldı ki o dönemde, Kürdistan’ın güneyinde Şeyh Mahmud Berzenci, İngilizlere şöyle diyordu: ‘Ben Kürdistan kralıyım, Beni Kürdistan Kralı olarak tanıyın.’ Dönemin emperyal güçleri ise, Bağımsız Kürdistan’dan hiç söz etmedikleri gibi sömürge bir Kürdistan’a bile izin vermediler. Kürdler, Kürdistan, Kürd adı, Kürdistan adı yeryüzünden tarihlerden silinmek üzere bölündü parçalandı, paylaşıldı.

Sömürge bir statüdür. Örneğin, ‘Kenya, Tanzanya İngiliz sömürgesidir’, denildiğinde, Kenya, Tanzanya diye ülkeler olduğu, bu ülkelerin sınırlarının çok önceden çizildiği anlaşılır. Kürdistan ise bilinçli olarak statüsüz bırakılmıştır. Kürdistan sömürge bile  değildir. Kürdistan, Kürdler, bölünmüş, parçalanmış, paylaşılmış, her parçası Kürdistan’ı paylaşan   bir devletin denetimi altında bırakılmıştır. Kürdistan Bölgesel Yönetimi elbette bir statüdür. Ama bu, Kürdlerin Birleşmiş Milletler, İslam Konferansı gibi uluslararası örgütlerde temsil edilmelerine yetmemektedir. Bu uluslararası kurumlarda ancak, devletlerin temsil edildiği  bilinmektedir.

                                                            ***

‘Devlet kötüdür, Kürdlere devlet gerekmez’ anlayışı, Kürdlerin değil , devletin  görüşüdür. Devletin,  bu görüşünü Kürdlere kabul ettirmesi,  bu çağdışı görüşü, sloganı, Kürdlere söyletmesi, devletin çok büyük bir kazancıdır. Bu, yaranmacı bir tutumdur. Bu tür yaranmacı tutumların, sloganların Kürdlere küçücük bir hayırı, iyiliği olmaz. Bunu sık sık dile getiren PKK/KCK’nin,  HDP’nin ise ideolojik çöküşüdür.

Devlet, ‘kimseye verilecek bir çakıl taşımız bile yoktur’ diyor. ‘Zaten istemiyoruz, çakıl taşı kötüdür’ demek, senin varlık nedenini, mücadele nedenini ortadan kaldırır. Eğer bir devletiniz yoksa hiçbir şeye sahip olamazsınız. Mezarlarınızı bile koruyamazsınız. Dikkat edelim, PKK/KCK , ‘Kürdlere devlet gerekmez’ ‘devlet kötüdür’ görüşünü,   sadece Kürdler için ileri sürmektedir. Örneğin Filistinli Araplar’ın bağımsız bir devlet oluşturmalarını, bütün kişiler, devletler, uluslararası kurumlar, örneğin Türk Devleti    gibi  PKK/KCK de istemektedir, savunmaktadır.

Şu olguları, olgusal süreçleri  hatırlayalım: Mele Mustafa Barzani ile Saddam Hüseyin arasında yapılan 11 Mart 1970 tarihli otonomi anlaşması Kürdistan’ın güney  kesiminin sınırlarını çizme girişimidir. Kürdistan’dan koparılmış bu alanlarda iki yıl içinde yapılacak nüfus sayımıyla bölgenin otonom yönetime mi, Bağdat’a mı bağlanacağı  belli olacaktı. Bu nüfus sayımı yapılmadı. Kürdlerin, Mele Mustafa Barzani’nin Saddam Hüseyin’e bu durumu sık sık hatırlatmalarına rağmen  bu nüfus sayımı yapılmadı. Bu durum, daha  çok Hewler-Bağdat ilişkileri çerçevesinde değerlendiriliyor. Halbuki, bir de ‘bu nüfus sayımını yapma, biz senin sonuna kadar arkandayız’ diyerek Saddam  Hüseyin’i kışkırtan güçler vardı. Kim bunlar,  İran, Türkiye,  Suriye ve bu devletlerinin politikaları destekleyen ABD, Sovyetler  Birliği vs. olabilir.

Hewler-Bağdat ilişkilerinin,  açık diplomasi ile,  ‘bu sayımı yapma’ diyenlerin sürdürdüğü ilişkilerin  ise  gizli diplomasi ile yürütüldüğünü vurgulamak gerekir.

2005 tarihli Irak Anayasası’nın 140 maddesinin neden yaşama geçmediği yine aynı şekilde  değerlendirilebilir.  25 Eylül 2017 referandumunda, bağımsızlık isteyenlerin  oranının % 93 olmasına rağmen, Kürdler arasındaki anlaşmazlık yüzünden, yani Süleymaniye tarafının, Kerkük cephesinde, gizli bir şekilde Irak yönetimiyle, Haşdi Şabi ile işbirliği yapması yüzünden   bu sürecin de başarıya ulaşmadığı yakından bilinmektedir. (Mesud Barzani, Tarihe Not, s. 85-91)

Mesut Barzani, yukarıda söz konusu edilen paragrafta, ‘Mayıs devrimi başında  tüm bölge ülkeleri hareketimize karşıydı.’ Demektedir. (s. 177 vd. ) Bu durum Mesud Barzani’den önce  Mele Mustafa Barzani tarafından da, zaman zaman ifade edilmiştir. Bölünme, parçalanma ve paylaşılma Kürdleri dostsuz bırakmış, hasımlarının sayısını çoğaltmıştır. Bölge ülkelerinin,  her zaman Kürd karşıtı bir koalisyon  oluşturabildiklerine dikkat çekmek önemli olmalıdır.  Bölge devletlerinin bu kadar yoğun desteği olmasaydı, Saddam Hüseyin, Halepçe’de,  soykırıma varan insanlık suçları işleyebilir miydi?  Mesud Barzani, yukarıda dile getirilen Tarihe Not kitabında bu duruma sık sık işaret etmektedir. ( Örneğin bk. s. 81-84)

Kürd Ulusal Kurtuluş Mücadelesi’ni, örneğin, Filistinli Arapların Ulusal Kurtuluş Mücadelesi’yle, Afrika ülkelerinin Anti-Sömürgeci Mücadeleleri’yle karşılaştırdığımız zaman, bu durum daha iyi anlaşılmış olacaktır.

Bugün, bütün ekonomik toplumsal, askeri olumsuzlukların temelinde bu bölünme parçalanma, paylaşılma vardır. Bu, örgütsel çıkarları aşıp Kürdi, Kürdistani bir duruş gerektirmektedir. Fakat, Kürdlerin büyük bir çoğunluğunun bu bilince sahip olduğu söylenemez. Kürdler, Kürdistan’ın güneyinde 1961’den beri, Eylül Devrimi’nden beri yoğun bir savaş gerçekleştirmiştir. Kuşkusuz bu mücadelenin, Abdüsselam Barzani’ye, hatta daha öncelerine giden geçmişi de   var. Fakat bu savaşın, Kürdistan’ın güneyinde,  bu ulusal bilinci geliştirdiği  ifade edilemez. İlişkilerde, tutum ve davranışlarda  örgütsel çıkarlar daha önde tutulmaktadır.  Kürdistan’ın kuzeyinde de PKK/KCK,  1984’den beri yoğun savaşı sürdürmektedir. Bu savaşın da bu bilinci geliştirdiği söylenemez. Örgütsel çıkarlar Kürdi, Kürdistani tutumlardan çok çok önce gelmektedir.

                                                             ***

Kürdlerin büyük bir çoğunluğunun, bölünmenin, parçalanmanın, paylaşılmanın, bu operasyonların, kötülüklerin bilincine varmadıklarını ısrarla vurgulamak gerekir. Bu operasyonların, kötülüklerin bilincine ulaşanlar birbirlerine taviz vererek, bu süreçleri aşmaya çalışırlar. Kürdler birbirlerine taviz vererek sorunların üstesinden gelmeye çalışırsa, Kürdistan büyür, Kürdler büyür. Birbirlerine taviz vermeyen, birbirleriyle konuşmayan Kürdler hasım devlete taviz verirler. Bu ise Kürdistan’ı, Kürdleri bir defa daha yıkar.

Savaşların, ödenen çok ağır bedellerinin böyle bir bilinci neden yaratamadığı, kanımca, incelenmesi gereken önemli bir sorundur.

Mesud Barzani, sözü edilen Barzani ve Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi’  incelemesinin yeni  cildinde,  Kürd örgütleri arasındaki çelişkileri, çatışmaları dile getirmektedir. Kürdistan Yurtseverler Birliği ile ilişkiler, çatışmalar özellikle dile getirilmektedir. Bu sorunların temelinde  bölünmenin parçalanmanın, paylaşılmanı etkilerini görmek önemli olmalıdır. Bunun, kendi kendini yönetememe ile, hasım güçler tarafından yönetilme konusuyla  çok yakından ilgili  bir durum olduğunu da vurgulamak gerekir. Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin kurulmasıyla  bu sorunların azaldığını da  belirtmek gerekir.

Mesud Barzani’nin, Barzani ve Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi kitap serisinin,   dördüncü  beşinci ciltlerle devam edeceği anlaşılmaktadır.

(x) Mesud Barzani, Barzani ve Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi I,  Arapça’dan Türkçe’ye çeviren: Vahdettin İnce, Doz Yayınları, Ocak 2003, 669 s.

Mesud Barzani, Barzani ve Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi  II,  Arapça’dan Türkçe’ye çeviren: Vahdettin İnce, Doz Yayınları, Şubat 2005,  592 s.

Kitaplarda döneme ilişkin açıklayıcı, belgeler,  haritalar  ve  fotoğraflar da  vardır.