Ali K Yıldırım
Darbe girişimi başarısız oldu ve bunun sonucunda, bugün görünen hali ile Erdoğan güçlendi.
Darbe ve darbeye yeltenenler, başarısız olarak, kaybettiler. Ama kaybeden sadece darbecilermi?
Olayın siyasi sonuçlarına bakacak olursak, sivil yönetime bağlanmaya karşı olan Erdoğan yanlısı genarellerin istemediği bazı düzenlemeler de gündeme geldi: Jandarmanın içişlerine ve Genel Kurmayın savunma bakanlığına bağlanması gibi.
Darbe girişimine katılanlar açısından başarısız olan hareket; bunu koordine eden, devlet içi veya dışı üçüncü bir güç açısından başarısızlık olarak nitelenebilirmi? Bu durumun değerlendirilmesi, girişim ile ne gibi sonuçların hedeflendiğine bağlı.
Bir kere, Fetullahçı devlet içi güçlerin büyük katkısı ile, Ergenekon ve Balyoz davaları sürecinde çok sayıda klasik darbeci dışlandı. Bu arada, egemenlik sağlıyabilmek için cemaatçiler; darbe ile ilişkisiz olan çok sayıda insanı da bu davalara karıştırarak, iktidar olmaları önünde engel olabilecek kesimlerden kurtulmak istemiş görünüyorlar.
Dinci kesimlerin ordu içerisine yaygın olarak alınmaları, 12 Eylül sonrası bir uygulama olarak gündeme geliyor. Bunlar hükümetlerin katkısı ve cemaatin bilinçli çabaları ile güçleniyor. Askeri olmayan liselerden harp okullarına çok sayıda cemaatçi alımı bu süreci hızlandırıyor. Bir süre sonra, okullarda egemenlik sağlayan bu kesim, sınav sorularının cevaplarını değiştirerek beğenmediklerini dışlayabilecek kadar ileri gidiyor. Mesela şimdi darbeci olarak tutuklanan, Harp okulları öğrenci alay komutanlığı yapmış olanTuğgeneral Ali Salnur'un böyle bir isim olduğu söyleniyor.
Ergenekon ve Balyoz davalarındaki tasviye süreçlerinde, Erdoğan; cemaatçi olan bu kesimler ile işbirliği yaptı. Tasviyeler cemaatçilerin genarelliğe yükselmesinin de önünü de açtı. Erdoğan; bu süreçte, MİT vasıtası ile ayağının altındaki toprağın kayabileceğini fark ettiğinden dolayı, bu kez cemaatçilere tavır alarak, eski Ergenekoncular'ın en azından bir kesimi ile uzlaştı.
Kürdistan'daki şiddetli savaş, her iki kesimin ve PKK'nin taraf olması ile şiddetlendi. Erdoğan; orantısız aşırı şiddete yönelerek PKK ve devlet içi karşıtlarını akamate uğratacağını varsayar iken, diğerleri de Erdoğan'ı etkisizleştirmek için bu sürece sarıldı. Her halükarda, bu politika; Kürt şehirlerinin tahribi, çok sayıda yaygın sivil katliamının hayata geçirilmesi ile vuku buldu. Ne yazıkki Türkiye'deki sivil siyasetin etkin bir tepkisi yaşanmadı. HDP'nin organize ettiği tepkiler ise; ya canlı bomba eylemleri, ya da PKK'nin kendisini öne alan politikaları ile etkisizleştirildi.
Darbe girişimi; Erdoğan'ın başında olduğu yönetim dahil, mecliste temsil edilen diğer siyası partilerin de,başta Ordu olmak üzere, devletin belli başlı kurumalarına güveni ciddi bir şekilde sarsmıştır. Bu halkın güveninin düşmesi anlamına da gelir.
Beklenen başka bir sonuç da, kısa vade de Erdoğan kültünün güç kazanmasına rağmen, uzun vade de onun karizmasının çizilmiş olmasıdır. En azından bu bekleniyor olabilir. Bir süre sonra yapılacak kamuoyu yoklamaları bu konuda bize bir fikir verebilir.
Darbeye karşı Kılıçdaroğlu CHP'sinin fakatsız ve amasız tavır alması, bu kesimin; bu girişim ile, cemaatin Ordu'dan tasviyesinde memnun olduklarını gösteriyor. Cemaat yanında başkalarının da "yanması" CHP açısından kabullenilebilir bir durumdur. Ben buradan darbeyi koordine eden gücün; aradaki bir kaç tuğlayı çekerek, hem darbeyi ve hem de cemaati akamate uğratmakla, yeni bir tasviye ve devlette reorganizasyon sürecini başlatmayı hedeflemiş olmalarının mümkün olduğunu sanıyorum. Bu süreçte Erdoğan'ın karizması da çizilmiş ise bu CHP dahil, Erdoğan'ın uyum göstermediği iç ve dış bir çok gücün yararına olacaktır.
Eğer amaç; gerçekten darbenin başarısı olsa idi, bu işe ordu üst kademesini katmak en etkili yol idi. Erdoğan'ın ve Genel Kurmay'ın yaverine kader örgütlenmiş bir güç, diğer komutanları da harekete geçiremezmiydi? Erdoğan'ı elimine ederek işe başlıyacak darbe, emir komuta hiyerarşisine uygun olarak organize edilmiş olsa idi, darbe başarılı olur, halk da darbeyi önlemek için pek risk almazdı. Ama o Zaman darbe de kalıcı olur idi. Uzun vade de istikrarsızlık ve hatta iç savaşın dahil olduğu bir girdabın içerisine de girilebilirdi. Bunca sorundan sonra, ne batı ve ne de Dünya böylesi bir yükü kaldırmayı kabullenebilir bir durumda.
Şimdi Erdoğan'ın önünde sivil kesimleri kucaklama ile ilgili bir alternatif sunuldu. CHP politikası da bu durum ile uyuşuyor. İŞİD ve El Nusra gibi cihatçı örgütleri desteklememe konusunda Erdoğan'a büyük bir uyarı yapıldı. Bu nedenle, darbenin başarıya ulaşmamış (veya ulaştırılmamış) olması kadar, darbenin verdiği mesajlarda önemlidir.
CESARET, MEDENİLİK VE KABADAYILIK
Erdoğan hala popülizm derdinde, kendi kitlesinin sevdiği şeyleri söylüyor olabilir. Bunun Ortadoğu'da en geçerli karşılığı kabadayılıktır.Erdoğan ve daha ötesi devletin mesajı anlamama lüksü olabilirmi? Hamasi laflar, KABADAYILIK gösterileri gerçeği gizleme taktiği olamazmı?
Zaman'ında, bir kaç sefer, tekrardan Osmanlı devletini kurmak için bir Dünya savaşını kazanmak gerektiğini söyledim. Şu ana kadar yaşananlar, Dünya savaşı olmasa dahi, Dünya kadar gücün katıldığı savaştır.
SINIRLARI kabul edip, bunu imzaları ile teyit eden bölge ülkeleri sınırları değiştirmek istediklerinde büyük risk alırlar. Bu çocuk oyuncağı değil!
Uluslararası hukuk açısından, sınırlara bir tek imza atmamış olan ülke ve halkların itiraz Hakkı saklıdır.
Bunlardan biri Amerika ise, diğeri de Kürtlerdir. Amerika; Türkiye'den bir parça koparma derdinde değil, Kürtler'in yaygın bir kesiminin de böyle bir hedefi yok hali hazırda.
Olan bitenlerden çıkarılacak ders katılımcı demokrasiye yönelmeyi gerektiriyor.
Kürtler için katılımcı demokrasi, onların kendi bölge meclislerine sahip olmasıdır.
Benim bildiğim cesaret; tabu olan şeyleri çözmeye yeltenebilmektir. Mesela "Dünya düz değil yuvarlaktır" demek, böyle bir şey idi. Bunu söyleyen, ölüm riskine rağmen gerçeğin yanında durmuştur.
Eskiyi tekrarlamak, arkasındaki çok insana güvenerek zamanen tükenmiş fikirleri savunmak cesaret değil, aksine populizmdir. Türkiye'deki popülizmin yapılış tarzının adı ise kabadayılıktır.
Medeniyet ise kabadayılıktan çok ayrı bir şeydir.
Bazen bir musibet bin nasihatten daha fazla öğreticidir. Başta Erdoğan olmak üzere Türkiye eliti musibeti gördü. Deneylerden dahi ders çıkarmıyanlar besbelli ki akıllı sayılamaz.
Politikayı manevra sayanlar, Batı dünyasına karşı Rusya veya İran'a yanaşmayı bir seçenek olarak görebilirler. Sorumlular; o alanda işlerin iyi gitmemesini veya yarın Rusya ile ABD arasında bir antlaşmanın sonuçlarını hesaba katabilirmi? Şu anda Suriye'de cihatçılar'a karşı birlikte operasyon gündemde. Rusya için; başta ABD olmak üzere, batı herhalde Türkiye'den daha az önemli değil.
Erdoğan'ın önünde parti diktatörlüğü ve yeni bir açılım dışında fazla seçenek yok. Ordu ve polisin tamamen kontrol altına alınıp, sokakta militanların devreye sokulduğu Parti diktatörlüğü gibi riskli bir işin önünde; daha tamamen çekilmeyen ekonomik silahlar yanında, darbe girişimi ile Erdoğan'ın görmesi arzulanan riskler gibi başka riskler de var.
Biz seyirciyiz ve bu nedenle, başarısız darbenin başarılı olup olmadığını, izliyerek göreceğiz...