Mehmet Altan
İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi, 4 yıl 7 ay hapis yattığı Silivri’de yazdığı romanlar bugüne kadar 26 ülkede yayınlanan, çok önemli ödüller alan yazara, 6 yıl 8 ay ceza verdi. Anayasa’nın 90. maddesini yok sayarak ve AİHM Kararı’ndan söz etmeden.
Geçenlerde sessizce hukuksal bir skandal daha yaşandı… Bir mahkeme, Anayasa’nın 90. maddesini yok sayarak ve AİHM Kararı’ndan hiç söz etmeden bir yazara 6 yıl 8 ay ceza verdi.
Ve İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 3 “üyesi”, 4 yıl 7 ay hapis yattığı Silivri’de yazdığı romanlar bugüne kadar 26 ülkede yayınlanan, çok önemli edebi ödüller alan ve dünyada edebi saygınlığın zirvesinde dolaşan yazarın “yurt dışı yasağını” da kaldırmadı.
Hazineye çökmek için çıldırmış siyaset kurumundan da “muhalif” geçinenlerden de çıt çıkmadı.
Sadece bir tek siyasetçi, Mustafa Yeneroğlu, bu karara itiraz etti.
xxxxxxx
Ama hikâyenin öncesi var.
6 yıl önceydi…
İddianame de “suç delili” olarak sadece yazıları bulunan yazar hakkında 3 kez ağırlaştırılmış müebbet istendi.
İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 3 “üyesi”, yazara ağırlaştırılmış müebbet cezası verdi.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi de hiçbir hukuksal huzursuzluk göstermeden kararı onadı.
xxxxxxx
Devam etmeden önce…Bu kararı veren ve onayan mahkeme “üyeleri” hakkında kısa bir hatırlatma daha yapayım…
Yazara “ağırlaştırılmış müebbet” veren İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkeme Başkanı, aynı davada yargılanan diğer sanıklarından biri hakkında verilen AYM kararını dosyaya koymadı ve kararı okumak isteyen avukatları da duruşmadan attı.
Daha sonra da mahkeme başkanı ve bir “üye”, AYM kararını dinlemeyerek bu sanığı hukuksal zorbalıkla 5.5 ay daha içerde tuttu.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi Başkanı Taner Akıncı da aynı sanık hakkında hem AYM hem de AİHM Kararını yok sayarak, ağırlaştırılmış müebbet kararını onadı.
Şimdi bu Taner Akıncı, Ersan Şen’in yanında avukatlık yapıyor.
Böyle mahkemelerden, böyle “hukukçulardan” söz ediyoruz.
xxxxxxx
Neyse biz yazarımızın hikayesine geri dönelim…
Savcının “Sübliminal mesaj” vererek darbe yapma “suçundan” başlattığı davada verilen ağırlaştırılmış müebbet cezasını Yargıtay 16. Ceza Dairesi bozdu.
AYM ve AİHM kararlarının da mahkemelerce uygulanma zorunluluğunun altını çizdi… İçtihat haline getirdi.
Ama o karar süreçlerinde AİHM kararına ve Anayasaya uymayan “üyelerin” sicili HSK tarafından bozulmadı.
xxxxxxxx
Ağırlaştırılmış müebbet Yargıtay tarafından bozulunca dava İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi’nce yeniden görüşülmeye başlandı.
Mahkeme “üye olmadan yardım suçu” iddiasıyla Ahmet Altan’a bu kez 10.5 yıl verdi ve tahliye etti… Dosya Yargıtay’a gönderildi.
Yargı tarihinde ilk kez Yargıtay’a gönderilen dosyaya İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi itiraz etti.
Anlaşılan Ahmet Altan tahliye edilmeden bir gün önce atanan mahkeme başkanı, 30 klasörden oluşan dava dosyasını olağanüstü bir hızla okumuştu.
Ahmet Altan yeniden tutuklandı.
xxxxxxx
Önce ağırlaştırılmış müebbet…
Sonra 10,5 yıl…
Yargıtay cezayı yeniden bozdu, Ahmet Altan’ı tahliye etti.
Ama Yargıtay, tahliyeden hemen önce açıklanan AİHM’in ihlal kararından söz etmedi, buna atıfta da bulunmadı.
Herhalde henüz görmemişti.
xxxxxxx
Dava bu kez yeniden, yeni başkan atanan İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
Başkan ve mahkeme “üyeleri”, çarpıcı bir soğukkanlılıkla, Anayasa’nın 90. Maddesi gereğince uygulamak zorunda oldukları Altan hakkındaki AİHM Kararı’nı yok saydılar.
Ahmet Altan’a yeniden ceza verdiler ve çoktan yatırdıkları onca yıla rağmen yurt dışı yasağını da kaldırmadılar.
xxxxxxx
Bu hukuksal rezalet bu kadar sessizce geçiştirilince Basın Tarihi için 2007 yılındaki AİHM kararlarına ve uygulanmalarına geri döndüm.
2007 yılı ile 2024 yılını kıyaslamak istedim.
xxxxxxx
2007 yılının sonunda AİHM önünde bekleyen başvuruların sayısı toplam 79.437’ydi.
Rusya 20.296 dava ile birinci, Türkiye de 9.173 dava ikinci sırada gelmekteydi. Romanya da 8.275 dava ile üçüncü sıradaydı.
2007 yılında Türkiye’de anayasal şikâyetler için Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yolu henüz açılmamıştı.
Belki de bu nedenle 2007 yılında AİHM tarafından verilen toplam 1503 kararın 331 tanesi, siyasî koşullar nedeniyle Türkiye’ye ilişkindi.
2007 yılında Türkiye ihlaller bakımından en üst sırada yer alan devlet olmuştu.
xxxxxxx
AİHM’in 2007 yılında verdiği kararlar arasından Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi göz önüne alınarak yapılan bir hukuksal derlemeyi “TİHV 2007 Yıllığı”nda buldum.
Okurken içim katıldı.
xxxxxxx
En korkunç olanı, 21 Şubat 1996’da Yüksekova İlçesi’nin Esendere Yolu’nda ağzı bağlı şekilde, yakından 9 el ateş edilerek öldürülmüş ve daha önce de askeri yetkililerce tehdit edilmiş olan Abdullah Canan davası…
Bu dava, hukuksuzluğun buralarda nasıl eski olduğunu evrensel hukuk gözetiminde zapta geçiriyor.
xxxxxxx
Sonra, Hasan ve Eylem Zengin Davası…
Hasan Zengin, 2001 yılında idarî mahkemelerden kızının zorunlu Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi derslerinden muaf tutulmasını talep etti.
Tüm talepleri 2003 yılında verilen bir karar ile reddedildi.
AİHM, Millî Eğitim Bakanlığı’nın Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi derslerinde takip ettiği ilkeleri ve başvuru sahibi tarafından sunulan ders kitabını inceledi ve Alevî inancına yeterince itibar gösterilmemiş olması nedeniyle müfredatın dengeli olmadığına karar verdi.
xxxxxxx
Kürtlerle ve Alevilerle ilgili davalarda olanlarla ilgili iki örnek bunlar.
Bunların dışında kan donduran başka davalar da var.
xxxxxxx
2024’e gelmişiz.
Durum değişmemiş.
Tek fark, artık mahkemeler AYM’yi, AİHM’i ve Anayasayı açıkça yok sayıyorlar.
Bunu da saklamaya çalışmıyorlar.
Ne gelişme ama…
Kaynak: Artı Gerçek