Bedirhan Epözdemir’in Anıları, Tarihe Not Düşmek kitabında yer almaktadır.
Tarihe Not Düşmek, J&J Yayınları, Kasım 2021, 340 s.
Bedirhan Epözdemir, Kürdlerin, sık sık,’ tarihsiz, belgesiz, arşivsiz, belleksiz bırakılmışız’ diye yakındıklarından söz etmektedir. (s. 57) Anıların, Tarihe Not Düşmek kitabının, bu anlayış çerçevesinde kaleme alındığını dile getirmektedir. Bu suretle yaşadıklarını kayıt altına aldığını, gelecek kuşaklara aktarmaya gayret ettiğini düşünmektedir.
Bedirhan Epözdemir bu kitabında, daha çok Türkiye Kürdistan Sosyalist Partisi’nde yaptığı çalışmalardan, partinin başkanı Kemal Burkay’a ilişkin eleştirilerinden söz etmektedir. Partide, anti-demokratik bir yapının, bir sultanın egemen olduğu vurgulanmaktadır. (s. 64)
Yazıda, Kemal Burkay’ın Anılar, Belgeler, kitaplarına da atıf yapılmaktadır. Bu kitaplar hakkında yazılmış, ‘Anılarla Karartılan Tarih’ başlıklı bir bölüm de vardır. (s.116 vd.)
Kitapta, Bedirhan Epözdemir’in değerlendirmelerinden başka, TKSP merkez komitesi üyelerinden bazılarının değerlendirmeleri de vardır. Örneğin, Kazım Budak parti çalışmalarından dolayı devletin idari ve cezai yaptırımlarıyla karşılaşmış İbrahim Atilla’ya gerekli desteğin verilmediğini vurgulamaktadır. (s. 144)
Ali Haydar Kara, “enternasyonal düşünceyi Dersim’e Kemal Burkay getirdi’ demektedir. ‘Kürdistan mücadelesinden kaçanların çoğunun, ‘biz enternasyonalistiz’ kaçamağına sarıldıklarına işaret etmektedir. (s. 156) Kişi olarak Ali Haydar Kara’nın enternasyonalizm ile ilgili bu düşüncesinin çok dikkate değer olduğunu düşünüyorum.
Bu konuda Bedirhan Epözdemir şunları yazıyor: “Enternasyonalisttik. Örneğin bir Filistinli’den çok daha Filistinliydik. Dünyanın herhangi bir yerinde olan direnişten bir kurtuluş hareketinden veya bilmem dünyanın herhangi bir köşesindeki bir gelişmenin en ince noktalarını biliyorduk. Ama başkaldırılarla dolu olan halkımızın mücadele tarihinin en önemli kesitlerini bile bilmiyorduk çoğumuz. Gine’yi, Angola’yı, Golan Tepelerini belki avucunuzun içi gibi biliyorduk. Ama ülkemizi, uğruna savaştığımızı ileri sürdüğümüz halkımızı tanımıyorduk, bilmiyorduk. Örneğin, Geliye Zilan’ın, Gılale’nin, , Sere Kaniye’nin, Serdeşt’in yabancısıydık. Belki dünyanın gelmiş geçmiş bütün önemli liderlerini, ilericiaydınlarını ezbere biliyorduk ama yaşamlarını halkımızın kurtuluşuna adayan, doğrularıyla yanlışlarıyla bizi için büyük bir değer olan, halkımızın bağrından çıkan, liderlerinin ve onun yiğit aydınlarının çoğunu bilmiyorduk, tanımıyorduk. Sosyalizm kampının ve onun kalesinin bütün hesapları bizden soruluyordu sanki. Karlar başkasına zararlar bizim hanemizdeydi elbette. Sosyalist kampın kendi içindeki tartışmalarda onlardan daha çok taraftardık ve hırslıydık.” (s. 44)
“ Söze ‘Burjuva milliyetçileri’ diye başlıyorduk, tıpkı Türk solundaki, ‘kavim ve kadim’ dostlarımız gibi. ‘burjuva milliyetçiliği’ne karşı mücadeleye ayırdığımız zamanı, çoğu kez zorbalığa karşı ayıramıyorduk.
Sosyalistliğimize, enternasyonalistliğimize söz gelmesin diye çok didinip çırpınıyorduk. Dostlar bizi milliyetçi görmemeliydi. Onun için herkesten önce bizi milliyetçiliği teşhir etmemiz lazımdı. (s. 45)
Barzani gericiliği, Talabani ihaneti ağzımızda sakızdı.” (s. 45)
Bedirhan Epözdemir’in bu özeleştirileri, bende, şu duyguların ve düşüncelerin canlanmasını sağladı. 1970’llerin ortalarında, Portekiz sömürgeleri, Angola, Mozambik ve Gine Bissau’da, Portekiz yönetimine karşı ulusal kurtuluş savaşları gerçekleşiyordu. Angola’da Agostinho Neto (1922-1979), Mozambik’de Samora Machel (1933-1986), Gine Bissau’da Amilcar Cabral (1924-1973) isimleri çok anılıyordu. Afrika’daki bu ulusal kurtuluş savaşlarına ilgi çok büyüktü. Komal-Rızgari çevresinde, Anti-Sömürgeci Demokratik Kültür Derneği’nde bu konular çok sık gündeme geliyor, tartışılıyordu.
Bir gün, bir arkadaşın şu şekilde konuştuğuna tanık olmuştum: ‘Ben Angola’daki ulusal kurtuluş mücadelesi ile ilgili bir dosya hazırladım. Gelecek hafta dernekte konuşacağım. Falanca arkadaşa söyleyelim, o da Mozambik’deki ulusal kurtuluş mücadelesi konusunda hazırlansın, bir arkadaş da daha ileri bir tarihte, Gine Bissau üzerinde bir konferans versin.’
Gine Bissau, Orta-Batı Afrika’da Atlas Okyanusu açıklarında 500 bin nüfuslu bir ada ülkesiydi.
Halbuki, o dönemde, Kürdistan’ın güneyinde de, Mele Mustafa Barzani önderliğinde bir ulusal kurtuluş mücadelesi yürütülüyordu. Bu, etrafı hasım güçlerle çevrili bir alanda, adeta cehennemde gerçekleşen bir mücadeleydi. Ama bu mücadeleye bir ilgi yoktu. Hatta küçümseme vardı.
Afrika’da ulusal kurtuluş mücadelesi yürüten bu örgütlere, komşu ülkelerin, çeşitli maddi, siyasi, ekonomik, diplomatik yardımları söz konuydu. Kürdlere ise ciddi bir yadım söz konusu değildi.
Bütün bunlar neyi gösterir? Türk solunun, Kürdler üzerindeki etkisini gösterir. Devrimci Doğu Kültür Ocakları’nın kurulması, elbette önemli bir gelişmeydi. Ama, Kürdî, Kürdistanî düşünce henüz güçlü değildi.
Bedirhan Epözdemir’in oğlu Bawer Epözdemir, ‘ben amcalarımı da dayılarımı da bu kadar çok severken, onların birbirlerini neden sevmediklerini hiç anlayamazdım’ demektedir. (s. 157)
Bawer Epözdemir, şuna da vurgu yapmaktadır. ‘Buna rağmen ben amcalarımı da dayılarımı da çok ‘seviyorum . Kırgınım hepinize karşı. Ama seviyorum sizleri. Bize miras bıraktığını iyi şeylerden ötürü. Mücadelede yılmadığınızdan ötürü. Yaşamınızı feda etmekten kaçınmadığını için. Bize Kürt olmayı, hep Kürt, Kürdistan için düşünmeyi, öğrettiğiniz için. Dedem evde Kürdçe dışında herhangi bir dili yasakladığı, babam beni Kürdçe okuma yazmaya teşvik ettiği, annem ille de Kürdçe dediği için minnettarım onlara. Çocuklarımla ve hayat arkadaşımla Kürdçe iletebildiğim için. Mamalarımıza yurtseverlik duyguları karıştırıp verdikleri için minnettarım onlara.’ (s. 159)
Welat Osman, 22.3.1988’de TKSP Merkez Komitesi’ne gönderdiği istifa mektubunda, partinin yeni kadrolarının, Kürdistan’ı, Kürdleri hiç bilmediklerine, tanımadıklarına işaret etmektedir. (s. 232) Bu kadroların Avrupa’da doğup büyüdükleri veya Kürdistan’dan uzun zamandır ayrı kaldıkları anlaşılmaktadır.
Mahmut Ferhat Esat, 8.3. 1988 tarihinde, TKSP Merkez Komitesi Genel Sekreterliği’ne gönderdiği istifa mektubunda ‘Türk soluna (özellikle belli kesimlerine) verilen önem ve değerin belki yüzde onu, Kürdistan ulusal demokratik güçlerine verilmedi’ demektedir. (s. 246)
Bedirhan Epözdemir’in anılar kitabında, Veysi Zeydanlıoğlu (s.16, 149, Mehdi Zana (s. 82,89,129, 139 ), Orhan Talu (18,74), Musafa Çamlıbel (s 18), Cemil Çakır (s. 79, Faruk Aras (s. 88, 89, 129, 139), Zeki Atsız (s. 95, 139, 150), Alaaddin İnce (s. 149), Musa Anter (s. 142), Orhan Miroğlu (s. 149), Aziz Kaya (s. 131), Veysel Çamlıbel (s. 131), Nazif Kaleli (s. 139, 143), Ömer Çelik (s.194), Yücel Yeşilgöz (s. 126) gibi arkadaşların isimleri zaman zaman anılmaktadır.
Anılarda, Mesut Barzani (s. 156, 312), Qasimlo (s. 305, 306, 313), Talabani (s. 45) gibi liderlerden de söz edilmektedir.
Bedirhan Epözdemir’in, Tarihe Not Düşmek kitabında kendi imzasını taşıyan yazılar olduğu gibi, kendisinin takma adlarla kaleme aldığı yazılar da vardır. Ayrıca, TKSP mensuplarının çeşitli yazıları da vardır. Kitapta, TSKP mensuplarının mektupları, istifa dilekçeleri ve çeşitli konularda hazırladıkları raporlar da yer almaktadır. TSKP Genel Başkanı Kemal Burkay’ın eleştirilere verdiği yanıtlar da kitapta yer bulmuş.
Sözü edilen raporlardan biri, Türk güçlerinin Kürdistan’ın Güneyi’ne ilk girişleriyle ilgilidir. (s. 257 vd.) Kürdistan’ın Güneyi’nde Kürd örgütleri arasında meydan gelen çatışmalarla ilgili bir rapor da vardır. (s. 267 vd.) Rojhilat’la ilgili bir rapor da dikkat çekmektedir. (s. 292 vd...)