“Bekle Beni” şiirinin Diyarbekir 5 Nolu Cezaevi’ndeki etkisi

.

Kamil Sümbül

Konstantin Mikhailoviç Simonov’un ismini duymuştum, 2. Paylaşım Savaşı’nda cepheden yazdığı “Bekle Beni” şiiri hakkında ise fazla bir bilgim yoktu. 1980 Mart ayında Ankara Mamak Askeri Cezaevi’nden Diyarbekir’e 1 Nolu Askeri Cezaevi’ne getirtilmiştik. Cezaevi kalabalıktı ve diğer tutuklularla tanışmaya başlamıştım. PKK Batman grubundan Maşallah Öztürk Xoca sosyal ilişkilerde aktif biriydi ve kısa sürede samimiyeti geliştirmiş, havalandırmada ve koridorda onunla birlikte sık sık volta atardım. Bir gün bana “Bekle Beni” şiirini okuyunca etkilenmiş, bana yazıp vermesini rica edince de yazmış ve ezberlemeye çalışmıştım.

Birkaç ay sonra da yeni yapılan meşhur 5 Nolu Askeri Cezaevi’ne taşınıp her grup ayrı ayrı koğuşlara yerleşmiştik. 12 Eylül Askeri Darbesi’nin ardından başlayan işkenceli uygulamalara altı ay direnebilmiş, ardından dayatılan kurallara uymayı kabul etmek zorunda kalmıştık. İlk başlarda kuralları kabul edip teslim olmanın ne olduğunu bilemiyor veya tam anlayamamıştık. Sömürgeci devletin Diyarbekir Cezaevi ile ilgili özel programı olduğunu giderek her geçen gün anlamaya başlamıştık. İşkence kurallarını kabul etmek sadece bir başlangıçtı; fiziki olarak bizleri teslim almaları yetmezmiş gibi, düşünce olarak, savunduğumuz değerler olarak, beyin olarak bizleri bitirmek, kişiliksizleştirmek, her emri yerine getiren bir robot haline getirilmemiz istenmekteydi. Giderek savunduğumuz idealler birçoklarımız için bir direnme umudu olmaktan çıkmıştı.

Giderek bu vahşet uygulamaların sonu gelmeyeceği kafalara yerleşmeye başlayınca farklı umut arayışları da başlamıştı. Çoğumuzun tek umudu dışarıda bizi bekleyen ailemiz, eş ve çocuklarımız, nişanlımız, sevdiklerimiz olmaya başlamıştı. Bunun yanında bir de hayal dünyamız vardı. Bu cehennemden kurtulmak için sevdiklerimize; beni bekleyin, buradan çıkacağım, duygusunu taşımak aynı zamanda bir iç direnişin başlangıcıydı. Zalimlere ruhlarımızı teslim etmemek için en sevdiklerimize bağlanıp cehennemi yaşamdan bir nebze de olsa çıkıyor, onlar bizler için bir umut olmaya başlamıştı.

Bir gün görüşmeci ziyaretine çıkıp koğuşa gelen Mardinli bir amca bana; “Bizler yaşayan ölüyüz, en sevdiklerimiz geliyor, elimi oğlumun kafasına süremiyorum, uzaktan bakıyorum, biz yaşayan ölüleriz,” demesi beni düşündürmüştü. Kaldığım koğuşta tutukluları genelde süzer, yüz hatlarında ne düşündüklerini özellikle akşam yataklara çekilince onların davranış ve mimiklerini izlerdim. En zor duyguları taşıyanların karşılıksız bir aşk duygusuna sahip olanlarla hiç aşık olamamış şahıslarda farklı davranış biçimleri olmaktaydı. Tek taraflı bir aşkı yaşayan kişiler biraz daha dışarıda yaşasalar belki karşılıksız kalan aşkını unutacaklardı, fakat unutmaya fırsat bulamadan tutuklanmaları, ardından cehennemi yaşamaları onlara karşılıksız aşkı bir umut ve bir çıkış yolu olmaya başlamıştı. Artık geceleri saatlerce uyumayıp onu düşünüyor, koğuş tavanına gözlerini dikip bir siluet canlandırıyor, lağım dolu hücrelere düştüğünde ise rüyalarına giriyor, hayalinde az da olsa ortak geçirdiği anılar gözünde canlanıyordu. Bilemiyordu ki eğer dışarı çıktığında bu hayali karşılığı olan aşkın onun kişiliğini bağlayacağını ve kimseye yeniden aşık olacak gücü bulamayacağını, yaşamında bunalımlar yaratılacağını nereden bilsindi.

Daha da önemlisi dışarıdayken hiç aşk duygusunu yaşamayanların hayal dünyasında bunu yaratmalarıydı. Hayal dünyalarındaki aşk bu şahısların cehennemi yaşamdan bir anlık da olsa çıkmaları onları umutlandırıp direnme güçlerini, dışarıya daha kötü durumlara düşmeden çıkma gücü ve direncini vermekteydi. Hayallerin insanın zor anlarında bir kurtarıcı fonksiyonu gördüğünü cezaevinde çok daha da iyi anlamaya başlamıştım.

Çok düşünmüşümdür, Simonov savaş muhabiri olarak cepheye gittiğinde üzerinde kâğıt kalemi olmasından dolayı savaştan sağ çıkıp nişanlısı Valentina’ya kavuşmak için “Bekle Beni” şiirini yazmıştı. Acaba, 5 Nolu’da yatıp kâğıt kalemin yasak veya izine bağlı olduğu dönemlerde insanlar hayal dünyasında ne türden kaliteli şiirler yazdı. Belki onlarca “Bekle Beni” şiiri cezaevinden çıkıp edebiyat dünyasında etkili birer şiir olarak yerlerini alabilirdi. Bırakalım hayallerindeki aşklarını kâğıda dökmeyi, düşünmenin bile zor olduğu dönemi yaşayan tutukluların duygularını suya yazı yazar gibi beyinlerine, yüreklerine yazmadan başka şansları yoktu. Eğer dışarıya bir mektup yazma olanağı buldularsa sevgiden, yakınlarına kavuşmaktan bahsetmeleri idarece örgüte mesaj veriyor çağrışımı yaptığı kabul edilerek işkenceye alınmaları sıradan bir olaydı.

Konstanstin Simonov izine giden bir askere yazdığı şiiri vererek bir mahalli gazeteye ulaştırmasını istemişti. Şiir yayımlanınca savaşın tüm cephelerinde hemen her askerin cebinde bulunduğundan, sevgililerine gönderdiğinden ilk başlarda haberi yoktu. Cehennemi bir yaşamın sürdüğü 5 Nolu’da ise, tutuklular geniş bir hayal dünyasına sahip olup beyin ve yüreklerine yazdıkları yüzlerce şiir, hikâye vardı. Birçoklarımız “Bekle Beni” şiirini sessizce okuyup moral bulmaktaydık fakat kendi sevdiklerimize, Bekle Beni, bir gün buradan çıkacağız diye bir şey yazamıyorduk. Fakat ruhumuz, beynimiz ve yüreğimiz bizi bekleyenleri düşünerek kavuşma günlerini saymakla en azından kendimize bir umut yaratmaktaydık.

Hapishaneler insanların, özellikle politik insanların duygularının yoğunlaştığı yerlerdir. Gerek dünya edebiyatında, gerekse Kürt ve Türk edebiyat dünyasında hapishanelerden yazılan şiirler, romanlar, hikâyeler ve anılar önemli bir yer kaplamaktadır.

Yeni yıla sayılı günler kaldı. 2023’ün son yazısını yazarken, başta Rupela Nu çalışanları olmak üzere tüm okuyucularımın yeni yılını kutluyorum. 2024 yılının başta özgürlüğüne kavuşmayı bekleyen tutsak Kürtler olmak üzere tüm insanlık için baskısız, savaşsız, zindansız ve işkencesiz bir yıl olmasını yürekten diliyorum. 5 Nolu Askeri Cezaevi’nde umudumu ve inançlarımı diri tutup bana güç veren ve duygulandıran şeylerden biri olan Simonov’un şiirini sizlerle paylaşmak istiyorum:

BEKLE BENİ

Bekle beni, döneceğim

Bütün direncinle bekle beni.

Bekle hüzün yağmurları

Gökyüzünü kaplayınca,

Karakış üşütürken bekle,

Sarı sıcaklar yakarken bekle.

Kimseler beklemezken bekle beni,

Unut anılarla yüklü bir geçmişi

Ne bir mektup ne bir haber

Gelmesin ne çıkar, bekle beni

Bekle beni döneceğim

Bekle, yalnızca sen bekle beni.

Bekle beni döneceğim, bırak

Beklemekten usanmış dostlarım

Oğlum, anam, yoldaşlarım

Öldüğümü sansınlar benim

Umudu kesip bir ateşin başında

Beni yâd edip içsinler ama sen

İçme sakın yürek acısı o şaraptan

İnançla, sabırla bekle beni.

Bekle beni, döneceğim

Tüm ölümlere inat bekle.

Çünkü o büyük bekleyişin

Düşman ateşinden kurtaracak beni.

Bekle kızgın sıcaklar içinde,

Karlar savrulurken bekle beni,

Yalnızca seninle ben, ikimiz

Ölümsüz olduğumuzu bileceğiz;

O sırrı, o hiç kimsenin bilmediği.

Kimseler beklemezken

Beni beklediğini.

(Çeviren: Sacide Üçer)

 

Kurdistan Haberleri

Nüfus sayımında ikinci gün: 'Kerkük'te Kürtlerin katılımı umut verici'
AYM'den "pasaport" kararı
Rusya'nın güncellenmiş nükleer doktrini ne anlama geliyor?
Şam’ın artık güvenli bir sığınak olmadığı İran bağlantılı liderlerin bir sonraki hedefleri neresi?
Ukrayna ilk kez ATACMS füzeleriyle Rusya'yı vurdu: ABD kullanım izni vermişti