Biat kültürü ve müritlik

.

Kamil Sümbül

Şeyh uçar mı? Şeyh uçmaz, fakat müritler Şeyh’i uçurur.

Bu belirlemeleri kim söylemişse çok doğru söylemiş. Özellikle Ortadoğu’da ve Kürdistan’daki birçok örgüt ve partilerde biat kültürü ve müritlik en büyük handikaptır. Ortadoğu’da birçok devlette yönetimi darbe ve komplolarla ele geçiren totaliterler ve diktatörler, halk kitlelerini kendisine her anlamda sorgusuz sualsiz müritlik eden, cahil bir topluluk ister. Mürit kişiler için biat edilen kişi veya kurumun dini, inancı, milliyeti hiçbir ifade etmez. Biat kültürü; ilke ve kurallardan hareket etmez, mantıklı düşünmeden çok günün koşullarına göre kendini ayarlayanlar için kullanılan bir düşünce sistemidir. Açıkçası güç yani iktidar kimdeyse onun önünde eğilmek demektir.

Biat kelimesinin nereden geldiğine bakmak gerek. Biat kelimesinin kökeni Arapçadır, anlamı da: “Hükmedenle hükmedilen arasında yazılı olmaksızın var olduğu kabul edilen itaat antlaşması” anlamına gelmektedir. Biat; her söyleneni hiçbir soru sormadan, farklı düşünmeyi kabul etmeyip söyleneni kabul etmek demektir. Biat kültürünün egemen olduğu yerde adalete, birey haklarına, özgür vicdana yer olamaz. Haklılık, haksızlık konuşulamaz, tartışma, sorgulama, eleştiri kabul edilemez. Buna uymayan ağır cezalarla karşı karşıya kalır. Biat kültürü kişilerin özgür bir birey olmayı yok edip kapıdan girmeden beynini dışarı bırakmasını emreder. Liderin ağzından çıkan her söz bir ayet olarak kabul edilir, mantık aranmaz. Böylece geniş yığınlar bir koyun sürüsü gibi güdülerek yönetilmeye hazır hale getirilir. Biat bazı toplumlarda bir gelenek gibidir, bu toplumlarda insanların bir bilinci olması istenmez yoksa yönetemez, yani toplum düşünüp kavrama yeteneğini yitirmiş hale getirilir. Topluma tam bir şuursuzluk durumu hâkim olur. Feodal yapıların devam ettiği toplumlarda biat bazen gönüllü olsa da çoğu zaman zorla dayatılır.

Biat kültürü ilk ortaya çıktığında dinsel bir tema taşımış olmasına rağmen sonraları siyasal bir nitelik de kazanmıştır. Topluluk üzerinde kesin bir denetim kuran diktatörlerle egemenliği altına aldığı insanlar arasında yazılı olmayan, dönemin getirdiği şartlara göre değişim gösteren sözleşme olsa da otoriteye bağlılık değişmez bir durum olunca günümüzde hâlâ devam etmektedir. Bu otorite dini bir kurum ve kişi olabileceği gibi, bir askeri lider, bir parti lideri, bir ulusal kurtuluş veren örgütün lideri, kendini sol/sosyalist olarak gören birinin otoritesini kayıtsız şartsız kabul etmektir. Ortadoğu’da bunun örneklerini çokça görmek mümkün.

Son kırk yılda olanlara baktığımızda biat kültürü ve müritliğin tüm özelliklerini Kuzey Kürdistan’da görmek mümkün. Kürdistan’ı işgal eden sömürgeciler karşılarında modern bir örgütlenmeden ziyade başlarında biat edilen bir Şeyh ve ona müritçe inanan bir kitle olması, kendine karşı verilen mücadeleyi daha rahat yönlendirip hedeflerinden şaşırtma imkânı elde eder. 45 yıl önce derin devletin derin koridorlarında biçimlendirip piyasa sürülen hareket, Kürdistan Ulusal Mücadelesi’nin hedeflerini yavaş yavaş şaşırtıp en dinamik unsurları yok ederek sonunda bağımsızlıktan, dört parçayı birleştirmekten Türkiyelileşmeye, var olan sınırları korumaya kadar getirtti. Kürtlerde biat ve müritlik yüzyıllardır toplumda rağbet görmüş olduğundan rahatça örgütlendiler. Sömürgeci devletin karşılarında şeyh-mürit örgütlenmesi yani tarikat tipi bir örgütlenme olmasaydı bu noktaya getiremezdi. Karşılarında kurumlarıyla, kolektif yönetimiyle, üyelerin özgürce görüş ve eleştiri getiren, üyelerin tüzel kişilik ve haklarını koruyan, ulusal değerlere saygılı olan, ulusal birliği savunan bir örgüt olsaydı durum farklı olurdu.

Kendini ulusal hareket adıyla tanımlayan gruba baktığımızda var olan kurumların Şeyh karşısında hiçbir rolü bulunmamaktadır. Her şey iki dudağının arasında biter. Bir dönem en önemli yurtsever kadroları Kemalist eğitimden geçmiş diye cezalandırırken, kendisi sömürgecilerin eline düştüğünde; Kemalizm’i yanlış anladık, diyerek hem kendisi hem de toplum içinde önemli yeri olan kadrolarına Kemalizm’i övücü yazılar yazdırtınca kimseden bir tek itiraz gelmez. Bugün Kuzey Kürdistan’da biat kültürü büyük çoğunluğa egemendir ve ses çıkarılmamaktadır. Biat kültürü sayesinde lidere kayıtsız, koşulsuz bağlı insanlar yetiştirilmiştir. Bu insanlar sorgulayamaz, başkaldıramaz, itiraz edemez. Bu insanlar sorgulayanları, itiraz edenleri başkaldıranları da asla hoş karşılamaz. Hatta sorgulayanları, itiraz edenleri, başkaldıranları liderden önce onlar cezalandırmaya girişir. Biat kültüründen kurtuluşun tek yolu, biat eden değil, başkaldıran, bizim dediğimize itaat eden değil, bizim dediğimizi sorgulayan insanlar olmadığı sürece kısır döngüden çıkılamaz. Böylesi toplumdan ne güçlü bir yazar, ne müzisyen, ne edebiyatçı ne de bilim adamı çıkar, çıkanlar da dalkavukluk yapıp, lidere yalakalık yaparak çıkar, bunun da hiçbir değeri olamaz. Çünkü önceliklerinde hep bağlı oldukları lider ve onun düşünce sistemine biat vardır. Bu önceliğe aykırı düşünceleri geliştiremezler ve dolayısıyla mevcudu devam ettirir, yeni bir şeyler üretemezler.

Birazcık kamuoyu ve halk içinde kendini kabul ettiren kanat önderlerine hemen; benim yerime göz dikmiş, diyerek aleyhlerinde yalan yanlış sözler eder ve itibarları sıfırlandırmak istenir veya cezalandırılır ya da köşesine çekilmesi istenir. Osman Baydemir, Leyla Zana, Selahattin Demirtaş, bir dönem ozan Şıwan Perver’in başına gelenler, Hikmet Fidan’ın katledilmesi olayı kamuoyunca bilinmektedir. Lidere, otoriteye biat etmek, egemenliğini, haklılığını sorgulamadan kabul etmek anlamında, bu kültürde birey yerine lider, özgür düşünce yerine itaat, eleştiri yerine itirazsız kabul hâkimdir. Bazen bu biat kültürü bazı toplumların genlerine işlemiştir. Kendisine hizmet etmek için seçtiği insan karşısında birey, kendi insanlığını unutur, giderek köleleşir, en sonunda yaşadığı toplumda kişiliksiz bir durum haline gelir.

Biat kültürü bilimsel ve felsefi bir kavram da değildir, daha ziyade bir tanım, az gelişmiş,geleneksel toplumlara özgü bir durumun tanımıdır. Bireyselliğin, özgürce düşünmenin gelişmediği toplumlarda, liderin söylediği her şeyin sorgulanıp tartışılmaksızın kabul edildiği bu tür topluluklara has bir durumdur. Biat kültürünün egemen olduğu yerlerde haklılık önem arz etmez. Eleştiri bahis konusu değildir, otorite o an ne diyorsa kesinlikle kabul edilir. Eğer yakın geçmişte söylediğinin tam aksini bizzat otorite tarafından buyurulmuş olsa bile soru sorulamaz. Biat kültürünün olduğu yerde adalet kavramına yer yoktur Biat kültürü bütünüyle ne sağa, ne dine, ne de sola mal edilebilir, bunların tümünde olması toplumsal yapıya bağlı bir durumdur. Batı Avrupa toplumlarında bu kültür söz konusu bile olamaz.

Biat kültürü öyle bir şeydir ki, düşünmeyi ve akıl yürütmeyi lidere bırakır. Bu sayede geniş kitleler liderlerini sorgulamaksızın ona itaat ederler. Öyle bir şeydir ki, modern bir insan için özgürce düşünmeden, sorgulamadan kopmamak ne kadar önemliyse, biat edenler içinse liderlerinin yolundan ayrılmamak o kadar önemlidir. Liderlerinin yanlış yapmış olabileceğini düşünemezler. Çünkü öyle bile olsa kendileri bunu düşünebilecek konumda değillerdir. Bu güçlü hiyerarşi lidere sınırsız bir meşruiyet getirir. Siyaset liderin huyuna ve karakterine göre şekillenir.

Kuzey Kürtlerinin yurtsever kesimleri son 40-45 yıldır biat kültürü ve mürit durumuna düşürülmekten çok şey kaybetti. Modern örgüt modellerini gündemimize koymalıyız. Lider sultası değil kolektif liderliği savunmalıyız. Her ne kadar tarihi dönemlerde gerçek liderlerin önemi büyük olmasına rağmen hesap vereceği bir kurum olmalıdır. Her üyenin tüzel kişiliği olduğunu ve bunu korumak gerektiğini kollayan kurumlar olmalıdır.Yönetim seçimle gelip seçimle gitmelidir. Kurumlaşan örgütler diktatörlüğü ancak engeller. Beyinler özgür olmalı ve özgür birey olmanın ne kadar önemli olduğu anlatılmalıdır. Farklı görüşler örgüt ve mücadeleyi geliştirir.

Kuzey Kürtlerinin önünde duran en önemli nokta, bu biat ve müritlik handikapından kurtulmanın yolları konuşulup geniş kitleleri uyaracak kanallar yaratılmalı. Dersim direnişin zalimce bastırılmasından sonra 20 yıl Kürtler kendine gelememişti. 1959’la yavaş yavaş kendine gelen Kürtler 1980’e geldiğinde kitleselleşmişti. Fakat son 45 yılda Kürt ulusal mücadelesine egemn olmayı başaran Biat kültürü bizler 45 yılı kaybettirdi. Böyle giderse son 50 yılı da kaybettirme riski bulunmaktadır. Yazının başlangıcındaki cümleyi sona alırsak:

ŞEY UÇMAZ, ŞEYXİ MÜRİTLER UÇURUR!

Kurdistan Haberleri

Üçüncü Dünya Savaşı - Arzu Yılmaz*
Eğer Danielle Mitterrand bugün burada olsaydı
Myles Caggins: Kürdistan petrolünün yeniden ihracatı için birçok adım atıldı
Dersim ve Ovacık belediyelerine kayyum atandı
Mesud Barzani: Her türlü barış girişimine destek veriyoruz