+Gerçek Genel Yayın Yönetmeni Ergun Babahan ve analist Fehim Taştekin #OrtaDoğu’da programında IŞİD ile ilgili son yaşananları, Ukrayna krizini ve Doğu Akdeniz'deki gelişmeleri değerlendirdi.
IŞİD lideri Kureyşi’nin Türkiye’nin burnunun dibinde öldürülmesi birçok açıdan Ankara’yı stres altında bırakacak bir olay. Evvela ABD bu operasyonu Türkiye değil SDG’nin ortaklığıyla yürütüyor. Burada güvensizliği yansıtan açık bir tercih var. Çok da gocunmaya gerek yok çünkü Türkiye’nin IŞİD’i kayıran, kollayan ve hatta Kürtlere ve Erdoğan’ın muhaliflerine sıra gelince bunlara karşı kullanışlı bir örgüt olarak gören bir politika var. Herkes bu çelişkilerin farkında.
Biden’ın açıkça SDG’nin rolünün altını çizmesi ve teşekkürlerini dile getirmesi önemli. Bağdadi’nin yine Türkiye’nin sınırlarının dibinde saklanırken öldürülmesinde de aynısı olmuştu. IŞİD liderlerinin Türkiye’nin gözetlediği alanlarda barınması bir şeyi açık ediyor: Türkiye’den yana çok endişeleri yok ve sınırları kullanabiliyorlar. Türkiye IŞİD’in barınma, toplanma, yeniden organize olma hedefiyle tercih ettiği ülke haline geldi.
Bunun sorumlusu bu iktidar ve aygıtları. DW Türkçe’nin yayımladığı Kasım Güler’in ifadelerinde de görüldüğü üzere IŞİD örgütün merkezini Türkiye’ye taşıma, dağ evleri kiralayıp militanlarını eğitme ve saldırılara buralarda hazırlanma konusunda stratejik bir karar almış.
12 ilde örgütlenmiş, 6 ilde silahları gömmüş. Silahlar Türk ordusu ve bağlı milis güçlerin kontrolündeki El Bab tarafından kaçakçılara para ödenerek Türkiye’ye sokulmuş. IŞİD Türkiye’de barınabildiği için şimdilik bu ülkeyi hedef almıyor. Türkiye’yi tercih etmelerinin bir sürü nedeni var.
*
Erdoğan Kiev’den dönüşte Zelenski ile Putin’i üçlü zirvede buluşturma isteğini yineledi. Dikkat çekici bir şekilde ABD ve İngiltere’yi kasten Batılı ülkelerin Ukrayna’da barışçıl çözüme çomak soktuklarını söyledi. Tabii çok tutarsız bir durum var ortada.
Bir tarafta Erdoğan gerek Donbas ve Kırım’a dair çıkışları gerek Ukrayna’ya SİHA satışı ve hatta bu ziyaret sırasında ortak üretim için yaptığı anlaşmayla krizi ziyadesiyle kışkırtan bir pozisyon almışken olası savaşta Türkiye’nin en fazla zarar göreceğini öngörmüş olmalı ki arabuluculuk önerisiyle durumu kurtarmaya çalışıyor. Ama Putin’in bu öneriye burun kıvırdığı da aşikâr.
Putin Ukrayna gerilimini ve Erdoğan’ın pozisyonunu tersinden çok iyi kullandı. Bir yandan NATO’nun genişlemesini önleme konusunda yıllardır başaramadığı şeyi elde etti: ABD ile müzakere masasını kurdu. Ne çıkar belli olmaz ama bu önemli. İkinci olarak Ukrayna üzerinden Çin’i ortak pozisyon almaya itti.
Bugün Putin, Pekin’de Çinli muhatabıyla çok önemli anlaşmalara imza atıyor. Biden Avrupa’ya alternatif doğalgaz kaynağı arayıp Rusya’ya karşı kıtayı yoğurmaya çalışırken Putin Çin’e doğalgaz satışını 48 milyar metreküpe çıkaracak projeler için adım atıyor. Petrol sevkiyatını artırmaya dönük anlaşma ve ortak otomobil üretimi gibi önemli başka projeler var. Çin hiç olmadığı kadar Rusya’dan yana NATO’ya karşı cepheden pozisyon aldı. Ortak açıklamadaki dil ve içerik çok önemli.
*
Erdoğan Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi baypas eden boru hattı projesine Amerikan desteğinin çekilmesine de büyük kazanım olarak bakıyor. İsrail’den gelecek doğalgazı Türkiye’de de tüketmekten bahsediyor. Normalleşme için açık çekler sunuyor. Fakat normalleşme faslında kimse Mısır, İsrail ve Körfez ülkelerinin Erdoğan’ı çok memnun edecek açılım beklemesin.
Bu ülkeler Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti ile stratejik anlaşmalarından çekilmek için neden görmüyor. İsrail’in Arap dünyasında Abraham Anlaşmaları’nın önünü açarken kullandığı arka plan unutulmamalı. O planda İran’ın genişleyen nüfusu ve Türkiye’nin Yeni Osmanlı heveslerinin yol açtığı korku duruyor ve İsrail bunu çok iyi kullandı. Geceden gündüze bir iki ziyaretle her şeyin tersine dönmesi kolay değil.
kaynak / +Gerçek