Binbaşı Kasım'ın Şark İstiklal Mahkemesi Savunması

Kerem Serhatlı

1925'te Diyarbakır'da kurulan Şark İstiklal Mahkemesinde savunma yapan Müteakid Binbaşı Kasım'ın müdafaasıdır. Hiçbir ekleme yapmadan aynen aktarıyoruz.

 

Mütekaid Binbaşı Vartolu Kasım Beg'in Müdafaası:

939(1923)'te  Bitlis Mebusu Sabık(eski mebusu)Yusuf Ziya'nın Kürtlükle alakasını Varto'ya geldiğinde anladığım günde derhal suvari fırkasına(ol vakıt üçüncü alayı komutanıydım) şıfre ile arz eyledim ve aldığım emir üzerine zabit varakasını tanzim ve takdim ile merkumu (adı geçen) mahkemelere sürükledim. Neticesi meydandadır. Şerif Paşa'nın Kürtlerle alakadar olmayıp ,Kürdlerin Türkiye camiasından ayırtacağını, hakkında telgraflarla muhite ve halka numune imtisali oldum. Bu yüzden bazılarının nefretini kazandım. Lord Kurzo'nun Lozan'da Kürd mebusleri müntehib (yerlerine) olmayıp Gazi Paşa tarafından tayin edildiği mealindaki zehirli sözlerine karşı ilk tekzib ve tel’in telgrafını Muş Mebusu İlyas Sami Beg'in vasıtası ile yazdım. Mecliste okunup Hüsnü tesir yaptığı cevabını aldım. Bu telgraf ve Yusuf Ziya'nın meslesi Kürd rüesasının bir kısmı aleyhimde tenzifler,tahkirler yapmış ve hata sui kasde bulunmalarını istincap eylemişken asla meyalat etmemiş ve sadakatımda sabıtı kadem (sabit adım) ve musir olmuştum.

 

Hasanalı Halid Bey'in takibi esnasında da Gazi Paşa hazretlerine, baş vekalete, dahili vekalete, Muş Mebusu İlyas Sami Bey'e, Muş Valisi SırI Bey'e, Bulanık'ta Kazım Paşa ya telgraf verdim.Kürd cereyanı git gide kuvvetlendiğini, binaen aleyh bir an evvel önünün alınmasını, Muş Mebusu İlyas Sami ,Osman Kadri ve Erzurum Mebusu Halit Beylere sıra buldukça Müşafehan (yüzyüze) ve meclisteler iken mektupler arz ederdim. Bilhasa Halk Fıkrası Katıbı umumiyenin (Receb bey zamanında) uzun bir mektub takdimi ile aşiret hayatına hatime (son) verilmesi ve eşhası muhim (önemli şahısların) Anadolu içerilerinde iskanleri ile aşairin kısmen olsun Türk ahalisi ile tebdilleri, zamanın hulül eylediğini (geldiğini) dermeyan eylemiştim. Geçen sene Gazi Paşa Hazretleri'nin Erzurum'u seyahat ve teşriflerinde Muş Vilayeti Heyeti istikbalesine (karşılamasına) olarak gitmiştim. Ayrıca hususi bir ziyaretle şeref yabi (müşeref) oldum ve Kürdlük iftirak fikrinin avamda (halkta) hemen yüzde seksen nisbetinde bulunduğunu ve tedabir-i katiye (kesin tedbirler) serianın (acil) ittihazı(alınması pek muktazi (lüzumlu) Ali Said Paşa huzuru ile arz eyledim. Cibranli Halid Bey'in Tevkifi ile Bitlis Azami (büyük) Hasanalı Halid Bey'in takibi müteakib Şeyh Said'in din irşadına bulunarak Hınıs'ın Şuşar nahiyesinden Uğnut ,oradan da Çapakçure,Dara Hını ve ilerisine geçdiğini işitim. Müahiren (sonrada) Piran vakiası ve Dara Hını işğali işitik. Muhite sui tesir yapmak için elimden, dilimden geleni taksir etmedim. 23 Şubat 341(1925) tarihi ile İlyas Sami Beg'den aldığım telgrafa cevaben 25 Şubat 1925 tarihi ile dahiliye vekaletine,ve İlyas Sami Bey'e 21 Kanun 340(1924 aralık) telgrafiyle vaziyetimi bildirilmiş olduğumdan sedaketime sabiti'l kadem (başka tarafa adım atmayacağımı) kalacağımı yazdım.

 

Genc'in Uğnut nahiyesinden iki yüze yakın Kürd kuvvetleri mıntıkamıza girdiler. Merkez kazaya gelmeleri mukarrer iken abluka devam ederken tekrar İlyas Sami Beg'e telgrafla yazdım. Mecliste okunarak 2 Mayıs 1925 tarihiyle 41/75 nolu ile Büyük Millet Meclisi riyaset-i celilesinin takdirnamesini cevaben aldım.Son dakikalara kadar ruhumle merbut bulunduğum hükümetten ayrılmayacağımı bir çok muhabire ve mekalime (konuşma) ile anlamış olan asiler, Genc'ın Uğnut Menşkut ve Muş'un Ziyaret nahiyesiyle Akça'nın bir kısım halkı ictima (toplantı) ederek aşiretimin bir takım cahil hoca ve şeyhlerinin muavenetiyle aşiret halkını iğfal ederek mentikaya girdiler. Ve bendenize teslim olmamı haber gönderdiler. (son nefesim hükümetle beberdir) cevabını alınca leylen (gece) merkez kazaya hucum tasavvurunde bulunduklarını haberi aldım. Makine başında Muş Valisi'ne ahvalı arz ettim. Behem hal bir bölük asker şiddetle lazım olduğunu söyledim. Muvaffak olamadım. Hınıs'te Askeri Kaymakamı Osman Bey'den yüz nefer istedim. Kolorduya yazdı, emrini alacağını söyledi. Bir daha bulamadım. Akşamleyin jandarma (olvakit) Milazımı evvel Abdulbaki Efendi'yle görüşerek asilerin tehacu takdirinde mudafaa mümkün olmayınca birlikte çıkmağa, yahut esir olmak mı lazım geleceğini muvafık fikir etmek luzumını konuşarak kaymakam vekili ile görüşüp, hal edeceğini söyledi. Dediği gibi asiller sabah hucum ettiler, yirmi dakika kadar mudafaa edildi. Kasabayı işgal ettiler. Bizim kapıya doğru geldiler. Daha evvel kapıya gelmiş bulunan birkaç akrabam, Zazaların kapıya taaruzleri men ettiler. İşgalden üç dört saat sonraya kadar kapıyı açmadım. Sonradan Şeyh Abdullah birkaç Hoca ile ilhah ederek açtırdılar. Bir çok munakaşa ve mukalime cereyan etti. Fakat netice itibariyle ellerinde esir bulundum. Teslim olmaz isem Girnusli, Hacı Selim ve kardeşleriyle, etbaiyle hayatıma kast edeceklerini yemin etmişlerdi. Onlar merkez kazada bulundukları kaç gün nereye gitti isem akrabamdan iki üç silahlı benimle beraber gelirlerdi. Bu halleri mevcut hükümet memurları görüyor.

 

Bu gün ne derece vicdana malik olduklarını kestiremem. Şu emri vakii içinde, bulunca artık bunların elimden geldiği mertebe,sızdırerek harekatını takib etmek ve gelecek Kuva-yi Askeriye'nin yönlerini üzerine düşürerek harekat-ı askeriye-yi suhuletle temin eylemek maksadını düşündüm. Ve merbutiyet-i ubudiyet karane-yi hafi (gizli) asariyle kendi kendime tesbit ettim. Asilerin Varto'yu işgallerinin arkasında Hınıs'a hareket edeceklerdi. Hınıs'ta zaif bir kuvvet var idi. Asiler Varto'ya altı yedi yüz kişiyle girdiler. Hınıs'a gidinceye kadar binden fazla idi. Binaen aleyh Hınıs'ta bila tevekuf işgallerini muhakak gördüm. Türlü bahaneler serdiyle te’hir ettim. Bugün yarın ile salayarak on ikinci fırkanın vurudune kadar iki hafta geciktiği halde hareketlerini geciktirdim. İki üç gün Hınıs'a hareketleri tehir edince o halde Muş'a hareket edelim dediler. Arkadan Hınıs kuvvetini Varto'ya gelmesi pek melhuzdur dedim. Bu suretle her iki vechden hareketlerini durdurdum. Kısmı azem(büyük kısmı) hastalanarak hanelerine gönderildi. Varto'yu işgalleriyle beraber telgraf hatının tamiri ve hükümetle muhabere yapılması luzumunu söyledim. Hatı tamir ettirdim. Bir kaç saat Hınıs Kaymakamı mani oldu. Sonra Erzurum Başmüdüre Ankara yolunu vermelerini istirham ettim. Kırıktır dediler. Başka yeri istedim, kırık cevabını verdiler. O halde Erzurum Mevki Mustahkemi Kumandanı Hasan Paşa ile Vali Beg'i makine başına istedim ondan da cevap yok. İki gün uğraştım, çare saz olamadım. Muhabere imkanını bulsaydım, hiç olmas ise Erzurum'a bir adam isterler ben gider o suretle yakamı kurtarırdım fikrinde idim. Muvaffak olamadım.

 

Fırkanın Varto'ya taaruzu ve işgali gününde ailemi ayrıca çıkardılar. Cuvanım (genclerim) olmadığı halde başkasından bir hayvan alarak beni de beraber gütürdüler. Feşkoti nahiyesine Zazaların içine gittik. Muş ovasında tertibatı alırlardı. Oğnut cıhetini muhim göstererek tertibatı tanıtırdım .Oğnut cıhetini tahkim edince Muş ovasına kuvvetin gönderilmesini illeri sürerek bozardım. Bulunduğum müdetce musademeye meydan vermedim. Muş ovasında bir defa cü’zi askerin ilerlemesiyle hemen bila tevekuf geriye çekilmelerini görüş bildirdim. Varto'dan ayrılmamız, Şeyh Abdullah'a teslimiyet yegane çare olduğunu söylerdim. Kendisi de kani olmuştu. Fakat Zazalar ancak beş yüz asker vardır. Onları da zamanı gelince esir ederiz diyorlar ve Şeyhi te’hir ediyorlardı.

 

Şeyh Said geldiğinde,tedbirde degişti. Muş ovasında Murat Köprüsü'nü geçerek Nuh Bey'e iltihak ederek Muş ve Bulanık sukutını temin eylemek ve öyle olmazsa İran'a geçerek dertlerine çare aramak fikirleri meydana çıktı. Ve Muş Ovası'na kadar gidildi. Orada artık bütün mevcudiyetimle bu hareketin İmkansızlığınden tevsilatı verdim. Köprüyü geçmek gayri mümkün olduğunu ikna edince, geceden geçmeyi söylediler.Gece de geçemeyeceğini israrla söyledim. Tekrar geri dönerek Kırvas köyüne gidildi. Ertesi günü Kırvas'tan Varto cihetine dağdan geçildi, en kolay yollarını gösterdiklerinde türlü takibat göstererek başka yollara saptırdım. En müşkil mevkilerde kalınca, artık Şeyh Said'e istimyanı (eman dilemek) izhar ettim. Ve Nisanın on dördüncü günü istimyan (eman) kararlaştırıldı ve akşamüzeri Varto tarafına hareket edildi.

 

Hareketimiz gece geceleyin olduğundan kuvvetler pek dağınık bir haldedir. Yolda Şeyh Said'in tekrar caydığını işittim. Kendisiyle görüştüm. Ve bir saat mesafe konuştuk. Çayı geçince artık ilerlisinde asker olmadığını ve binaen aleyh kurtulduğunu ve istimyan etmeyeceğini söyledi. Tam Abdurrahman Paşa Köprüsü üzerine gelmiştik. Şeyh Said atından inmiş, atlılar ileride geçiyorlar.Geçmemesini söyledim, dinlemediler. Birader Reşit ve akrabalarımdan Temur ve Ahmed ve Kargapazarlı Muhamed ve Reşid ile Şerif oğlu Mehmed ve Halit ile hemen ateş açtırdım. Ve yüze yakın silah atıldığından atlılar kamilen kaçtılar. Şeyh Said'in kısrağı da atlılarla gitmişti. Köprünün sağ ayağı yakınında Şeyh Said'i yakaladık.Yeni şafak açılmıştı. Varto'ya istimyana gelmiyeceğini, istersem kendisini öldürmemi söyledi. Herhalde gidileceği cevabını verdim. Ve Osman Paşa'ya bir tezkere yazarak ufacık bir mefrezenin göndermesini istirham eylemiş idim. Cevaben aldığım 15 Nisan 341(1925) tarihli emirleri mevcuttur. Şafak üzeri bu hadise olmuş ve orada güneşin çıkmasına iki saat sonraya kadar bekledim.Sonra çarçur sırtlerinden inen Mefreze Paşa'nın selamı tebliğ ederek Çarçur'e gütürdü.Paşa'nın esasen Varto'dan gönderdiği mefreze on dakika sonra Çarçur'de bizi buldu, Paşa emrini verdi.

 

Bu hadiseden bir hafta evvel fersiyabi olarak aileme bir mektubu gizlice vererek diğer akraba aileriyle Varto'ya Osman Paşa'ya göndermiştim. Tevsilatı:35 seneden beri amal ve makasid-ı hükümetten başka bir şeyle alakadar değilim. Sadakat ve bağlılığımdan ez seri mu inhiraf etmedim. Asilerin esaretinde iken bile hükümet lehine ve onların aleyhine çalıştığım eserlerle mutehakiktir. Hükümetin en nazik zamanlarında ve daha musaid zeminler varken amalı hükümete hizmet edipte koca bir devleti denizlere döktükten sonra iki sene istirahat ettikten sonraki şevket ve kudrete karşı hareket-i isyaniyeye iştirak etmek mecnunlerin bile işi değil. Bunu hangi mantık kabul eder? Ancak hayatımın tehlikesi mulahazası ile ve yine gizlice de hükümetin maksadı lehine olarak asilerin esaretinde bulunurdum. Ve netice itibarıyle yanan şu ateş fesadı, Şeyh Said'in derdesti ile söndürdüm. Bu babda Hükümet-i Cumhuriyemizin malumatı vardır. Her ne de olsam bağışlamam lazım gelmektedir. Adaletin inkişafine umudum pek vasık bulunduğundan bu hakımın ihkakına delalet buyurulmasını, istitaf ve istirham eylerim efendim hazretleri.

SÖYLEŞİ Haberleri

Mustafa Aydoğan: Kürt nüfus çoğalıyor, Kürtçe konuşanlar azalıyor
30 yıl sonra tahliye olan Rojbin Perişan: Vazgeçmediğin sürece umut vardır
İstanbul Sözleşmesi, İngiltere’de yürürlüğe girdi
Mücahit Bilici: 'Kürt demokrasisinin de Kürt askeriyesine 'haddini bil' diyebilmesi lâzımdır'
Kürt korkusu Kürtlerle ilgili hak taleplerini güvenlik meselesine indirgiyor