Büyük ağabeyim, Mustafa, Bingöl’de öğretmendi. Biz de birkaç kardeş onun yanında ilk ve orta okula gidiyorduk. O dönem dini tutuculuğun etkin olduğu bu şehirde, Kürdistan yurtseverliği yeni filizleniyordu.
Mustafa Budak, Şakir Elçi, Zeki Atsız, P.E., başta olmak üzere Bingöl’e yurtseverlik ve sosyalizm düşüncelerini ilk yayan Kürd aydınlarıydı.
Kaldığımız ev Atatürk ilk Okulu’nun karşısında hatırladığım kadarıyla 3.katlı bir binaydı.
Biz en altkatta oturuyorduk. Üst katta da liseye giden öğrenciler oturuyorlardı. Bunlardan biri oldukça okumayı seven, kitap alıp okumak için bize, uğrayan Resul adında bir gençti. Oldukça duyarlı ve öngörü sahibi biriydi.
Yaşamda karşılaştığı zorluklar ve 1971 Askeri darbesinin zulmü, kendisinden kitap alıp okuduğu, fikirlerinden etkilendiği, Mustafa Hoca’nın da yakalanıp, sıkıyönetime götürülmesi ile o da etkilenmişti. Daha sonra yurtsever bir konuma doğru doğru yol almış Kürt siyasetinde yerini almıştı.
Resul, yüksek öğrenim için üniversiteye gidince kendi konumunu daha da netleştirip, bir Kürd örgütünün kurucusu ve ileri bir kadrosu olur.
Kürdistan’da yüzlerce insanı örgütleyip onları yurtsever saflara kazandırır. Güçlü propagandası ve sahip olma yeteneğini kullanarak yurtsever saflarda bir coşku yaratır.
Kürdistan’da ilk ulus olma fikrinin tohumunu Bingöl topraklarında yayıp, ulusal uyanışı örgütleyen bir öncü haline gelir.
1980 askeri darbe sonrası devletin aradığı listenin başında yer alır. Arkadaşlarıyla dağda saklanırlarken askerlerin saldırısına uğrar, yanındaki arkadaşı Şükrü Sever yaralı yakalanıp işkence sonucu öldürülür. Bir kayaya giydirdiği ceketi sayesinde askerlerin rotasını şaşırtıp kaçmayı başardığı söylenmektedir. Giderek hayati tehlikesi artan Resul durumun hiçte iç açıcı olmadığını görünce o dönem tek çıkış yolu olarak bilinen Suriye Kürdistanı’na çıkar.
Orada yanlış ve zararlı gidişattan hoşnut olmadığını dile getirince „Seroka” itaatsizlikten tüm görevlerinden alınıp, ev hapsine tabi tutulur.
Örgütün eksen değiştirdiğini gören Resul yanlış eylem ve gidişatın önüne geçmek için canı pahasına “serok” diktatörlüğüne karşı müdahalede bulunur. Bu durum onun ağır örgütsel sorunlar yaşamasına neden olur, başı belaya girer. Aynı zamanda Kiğı de yaşayan aile mensuplarının başına da ölüm yağmaya başlar.
Bir Ailenin Toplu Ölüm Dramı
Devletten öldürülmemek için kaçmayı başarmasına rağmen “kendi” örgütünün hışmından kurtulamaz. Suriye’de serbest bırakılması birçok örgütün ortak başvuru ve müdahaleleri sonuçsuz kalır. Ne yazık ki böyle bir değer kendi örgütü tarafında mezarı kendisine kazdırıldıktan sonra kurşuna dizilerek infaz edilir.
Örgütün bu infazından sonra Devlet de eş zamanlı olarak ailesine yönelmeye başlar.
İlk olarak tutuklanan kardeşi Ali Ekber, yaşı küçük olduğu gerekçesiyle bir müddet sonra, hapisten serbest bırakılır. Kısa bir süre sonra da Jitemciler tarafından yakalanıp İstanbul köprüsünden aşağı atılarak katledilir.
Bir diğer kardeşi, Ziyadin, Bursa’da öğrencilik yaparken karanlık güçler tarafından ormana götürülüp orda infaz edilir.
Çetin daha gencecik bir öğrenciyken, kendi ulusunun geçmişini araştırmak, eserlerini gün ışığına çıkarmak uğruna Arkeoloji, sonra da gazeteciliği okumaktaydı. O da bir gece evine dönmez. Anlaşılan o da devlet güçleri tarafından kayıp edilir. Bugün hala de ismi “faili meçhul” listesinde kalmaya devam etmektedir…
Bu denli devletin ve örgütün zulmüne uğrayan bu aile mensupları halen yurtseverliklerini korumaktadırlar.
Darbe sonrası köylere arama bahanesiyle zülüm yapmak için gelen özel ölüm timleri, köy evlerini ararlarken, kendilerine silahlı saldırı olma ihtimaline karşılık, yaşlı bir kadın olan VEDİA anneyi önlerine alıp, sırtına silah dayayıp evleri öylece ararlar.
Çok kahraman geçinen bu operasyoncu çapulcular bir Kürd kadının arkasına saklanarak insan avcılığı yapmaktadırlar. Anneler gününde Kürdlere hizmet sunmayan annelerden ziyade, kendilerini ve evlatlarını siper eden Kejanlı VEDİA’nın yiğitliği rahmetle anılmalıdır. Tc devletinin sindirme politikasını, kendisine rehber eden, uygulamalarını kendi kadrolarına uygulayan örgütler, Kürd halkının örgütü ve partileri olamazlar.
Cumhuriyet döneminde öldürdükten sonra, mezar yerlerini gizli tutan devlet bugün de sessizliğini sürdürmektedir.
Gün gelir sorgusuz sualsiz öldürülen insanlarımızın hesabı elbet sorulur.
Ve dağ başında öldürülen gençlerimizin mezar yerleri biliniyorsa eğer, onların na’şını kendi topraklarına geri getirmek bir sorumluluk olarak karşımızda durmaktadır.
Ölümler bize galibiyet getirmez.