Depremin zararlarından korunmak üzere alınacak tedbirlerin başında, binaların depreme dayanıklılığının tespiti geliyor. 6 Şubat’ta yaşanan afetin yarattığı büyük yıkım, uygulamadan denetime ne tür ihmallerin yaşandığını da gözler önüne serdi. Başta İstanbul olmak üzere birçok ilde yapıların deprem risk raporu alması gerektiği tartışılıyor. Peki, bu süreç nasıl işliyor?
6 Şubat’ta meydana gelen Maraş merkezli depremlerin ardından herkesin aklına ‘‘Yaşadığım bina depreme dayanıklı mı, depremde zarar görür mü veya ayakta kalır mı?’’ soruları geliyor.
Bu soruların yanıtlarını İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Mimarlık Fakültesi Yapı Statiği Öğretim Görevlisi Dr. Haluk Sesigür’e sorduk.
‘Uzman olmayan bir göz göremez’
Bir bina alınırken riskli olup olmadığını normal bir vatandaşın anlamasının mümkün olmadığını söyleyen Sesigür, ‘‘Sonuçta bir bina satın aldığınız zaman bu binanın iskanı varsa oturum onayı verilmiş demektir. Yani gereken kontrollerden, denetimlerden geçmiş, güvenli bir bina satın almışsınız demektir. Özellikle yeni binalar için bunu söylemek lazım çünkü güncel yönetmelik koşullarına göre, özellikle deprem yönetmeliği koşullarına göre inşa edilmiş, denetlenmiş ve oturum izni alınmış demektir’’ diyor.
‘Kurulu mekanizmalar etkin işlemiyor’
Her projede denetim mekanizmasının işlemesi gerektiğini vurgulayan Sesigür, sağlıklı bir sürecin aşamalarını şu şekilde anlatıyor:
Projenin hazırlanması safhasından itibaren öncelikle mimari proje ve akabinde statik proje denilen betonarme uygulama projesi dediğimiz projelerin hazırlanması aşamasında da kontrol mekanizması var. Hatta yakın dönemde projelerin kontrolü için ilave bir sistem geliştirildi: Proje denetim sistemi. Bu konuda uzman ofislerin yetkilendirilmesi ile projeler denetleniyor. Projeler denetlendikten sonra uygulama aşamasında da yapı denetim çalışmaları var. Yapı denetim firmaları inşaat süresince yapının uygun bir şekilde inşa edilip edilmediğini denetlemek zorunda. Aslında kurulmuş mekanizmalar var ama bunlar etkin işlemediği için bu sorunlarla karşılaşıyoruz.
İstanbul, eski yapılar, denetim eksikliği
Sesigür, ‘‘Özellikle 2000’li yıllardan, yani 1999 depreminden sonra depreme dayanıklılık testlerinin belediyelere devredildiğini ve belediyelerdeki mühendis kadrolarının projeleri denetlediğini ancak bağımsız araştırma şirketleri, üniversiteler ve özel firmaların da bunu yapabildiğini’’ söylüyor.
Deprem riski olan İstanbul’da da eski yapıların nicel fazlalığına ve denetimin eksikliğine vurgu yapan Sesigür, ‘‘Burada 1999 depreminden önceki dönem, yani 2000 yılından önce inşa edilmiş yapı stoğumuz çok fazla. O dönemdeki denetim etkinliği çok fazla değil. Çok iyi bir denetim olmadığı için o tür yapıları daha fazla riskli statüsüne sokuyoruz’’ diyor.
‘Acilen dönüşmesi gereken binalar var’
İstanbul’da kentsel dönüşüm çalışmalarının artık biraz daha etkin yürütüldüğünü ama durumun aciliyet teşkil ettiğini ifade eden Sesigür, bunu depreme karşı birinci önlem olarak nitelendiriyor:
Bugün kentsel dönüşüm İstanbul’da çok yoğun olarak bina bazında, parsel bazında yapılıyor ve eski binalar yenileniyor. Ama bunun hızı istenilen düzeyde değil. Uzmanlar bu binaların 68 bin civarında olduğunu söylüyor. Bizim şu anda acilen dönüştürmemiz gereken binalar var, bunlar eski yapılar. Aradan 25 sene geçmesine rağmen bu yapıların dönüşmesi için bize bir zaman gerekiyor.
Deprem meydana gelmeden İstanbul’un bu süreci tamamlaması gerektiğini belirten Sesigür, “Bu mevcut konut stoğunun, eski yapıların iki seçeneği var. Ya bu binaların güçlendirilmesi ya da yenilenmesi gerekiyor” diye ekliyor.
Risk durumu süreci
Haluk Sesigür, binanın risk durumunu öğrenmek isteyen vatandaşların belediyeye başvurması durumunda yaşanacak süreci şöyle açıklıyor:
Önce bu konuda yetkilendirilmiş laboratuvarlar var. Binanın depremde en fazla etkileneceği zemin katından örnekler alınıyor, bunlar karot numunesi oluyor. Aslında bu yapının mevcut beton kalitesinin tespiti ile ilgili bir çalışmadır. Ondan sonra taşıyıcı elemanlar var: Kolonlar, perde (eski yapılarda perde dediğimiz taşıyıcı elemanlar pek bulunmaz), sütunlar, demir. Bunlar en hayati elemanlardır çünkü bu elemanlar hasar gördüğü zaman veya göçtüğü zaman binanın da ani göçme tehlikesi vardır. Sonuçta bu elemanlardan örnekler alınır. Ve bunlar laboratuvarda test edilir, hangi malzemeler kullanılmış ortaya çıkarılır.
Projede belirtilen betonarme kolonun içindeki demir adedi, gerçekte de uygulanmış mı bunlar birtakım röntgen cihazları ile kontrol edilir. Bu işlemler yapıldıktan sonra analiz safhası gelir: Elde edilen veriler doğrultusunda bir analiz gerçekleştirilir ve binanın performans durumu ortaya çıkarılır.
Eğer binanın performans durumu riskli ise artık bu yapı ya yıkılmalıdır ya da kanun size belli bir süre verir: Bu 60 ya da 90 gün civarındadır. O süre içinde ya bir müteahhite başvurursunuz, yenileme yoluna gitmeniz gerekir ya da güçlendirme yapabilirsiniz. Yönetmelik güçlendirmeyi de kabul edebiliyor. Ama bunu çok acil yapmanız lazım. Eğer hiçbir şey yapmazsanız o zaman binanız yıktırılır.
‘Bina güçlendirme desteği verilmeli’
Güçlendirmenin de çok maliyetli bir işlem olduğunu söyleyen Sesigür, ‘‘Eğer bu maliyet binanın yeniden yapım maliyetini geçiyorsa güçlendirmenin ekonomik bir faydası olmaz, yenilemeyi düşünmek gerekiyor. Bu süreci hızlandırmak için güçlendirmeyi finanse etmek lazım, herkesin yapması zor. Güçlendirme desteği verilebilirse kısa sürede binaların yıkılmayacak bir biçimde güçlendirmesi düşünülebilir’’ diyor.