Nerelisin sorar oldu gibi baktı suratıma. Başını çevirip sormaya değmez dercesine yürümeye devam etti. Bir şey söyler gibi arkasını dönüp baktı öylesine. Bakışlarında “boynuna posuna yuh olsun! ” der gibi öfkesi yüzende belli oluyordu.
Kim bilir belki de boyun posun varlığına hiç uymadığını söylemek istiyordu. Adam olursan yaz, haber ver dercesine bakışında çağrışım var gibiydi. Derin derin bana olan bakışında zor adam olursun ama ‘ne ise’lerle dolu ‘ama’ları da var gibiydi. Yine de adam olursan haberim olsun havası yansıyordu duruşuna.
Çok şey söyleyip içini dökmek ister isyanı vardı ama nereden giriş yapmalı karmaşası yaşıyor havası hâkimdi. Etrafı kolaçan ederek, zalimin zulmünden çekiniyor gibiydi. İkide bir eliyle kulağını siper edilişi ise, bir yerlerde haber alma heyecanı vardı. Elindeki bastonu sertçe yere vurması, gelen haberle içi daha da karardığı belli oluyordu. Bastonu bir sağa bir sola savurması ise ona buna güvenilmez der gibiydi. Gökyüzüne vah be dercesine başını kaldırıp semaya bakması ise içi kararmış olduğu gizleyemiyordu.
Bu kirlenmiş Dünya’ya neden doğurdun diye Tanrıya sitemde bulunduğu belli ediyordu. Son bir hamle yaparcasına tekrar bana dönüp:
-“Nerelisin ve kimsin?” diye sordu.
-“Nusaybinliyim ve Kürt’üm” dediğimde yere çöküp duaya durdu. Buna çok sevindiğini sanıp yanı başına oturmak istedim.
-Allah’ım hani az önce “neden beni doğurdun diye sana sitem yaptım ya! Hey Allah’ım şu Kürt insanı görünce hiç olmasa Kürt olarak doğmadığıma sevindim” demesiyle şaşkına dönmüştüm.
Şaşkınlığımla öfkem birbirine karışıp kaldığım yerde donakalmıştım! Nasıl bir tavır koymam gerekir diye içimdeki, gelgitlerimle savaş devam ederken:
“Gel gel otur yanıma” demesiyle ürkek bakışlarımla bir nebze olsa kendime gelmiştim. Birkaç saniyelik tereddütlü refleksimle iki noktaya odaklanıp karar verme aşamasını yakalamıştım.
Bir tarafım şu kendini bilmez insana “hassiktir lan deffol yoluna devam et!” diye diretiyor, diğer tarafımla otur yanına neyin nesi olduğu nedenleriyle tanışır anlarsın diyordu. Bakışlarımdaki gelgitleri anlamış olmalı ki “hele bir gel otur” ısrarını sürdürdükçe. Kafa karışıklığım her ne kadar bocalamanın devamı içinde ise de O insanın yanına gidip oturma tarafım daha ağır bastı. Yanına varıp oturur oturmaz sağ elini omuzuma koydu ve konuşmaya başladı:
-“Bak dostum hani Allah’a söylediklerim var ya, o söylediklerime kızgın olmanla birazda nedenini merak ediyorsun. Bak dinle! Kürtlerin asırlarca çektiklerini bir tarafa bırak, çekip yaşadıkları o amansız acılarından ders çıkarıp bir adım kaldıkları yerlerinden ötesine geçmiyorlar. Geçmedikleri gibi birbirleriyle çatışıp kavga etmekten başka da bildikleri yok. Yani dostum, ben Allah’a Kürt olarak beni yaratmadığı için teşekkür etmemin bin bir gerekçesi var diye konuşmaya devam etti:
-Baksana be kardeşim benim, herkes günü birlik çıkarları gelecek kalıcı çıkarların altyapısı oluşsun diye bin bir yalan dolanla fırıldakça oyunlar oynuyor, Kürtler ise hemen “her şeylerinden vaz geçip halkların kardeşliğini gerçekleştireceğiz” diye tutturuyor. Biliyorum kızgın ve öfkelisin ama sözümü kesme be kardeş. Sadece şu birkaç aylık geçmişin yaşanmışlıklarına bak yeterli!
Önce Rusya kendi topraklarıymış gibi Afrin’i satışa çıkardı. Çok geçmedi Amerika Serêkani’ye ve çevresini pazarlık masasına yatırdı. Kürtlere ise şaşkın şaşkın kendi malvarlıklarının paylaşımına çaresizce seyretmek kalmış. Yani anlayacağın Kürtler IŞİD belasıyla ödediği bedellerle kazandığı tüm kazanımlar al gülüm ver gülüm pazarında satışa çıkardılar. Ve inan ki satış fiyatını rakamsal olarak bile Kürtlere sormadılar” deyip devam etti:
-Ama eğer bu gidişatın kayıpları sadece Kürtlere mi mal oldu ya da olacak diye soruyorsan, hayır kayıplar bakımından Kürtlere ortak olan bir de Türkiye var. Kürtler hiç güçlenmesin de Türkiye’ye ne olacaksa olsun mantığı, gelecekle başı çok ağrıyacağı tahmin etmek zor değil. Yani anlayacağın Rojava’da kalmanın bir bedeli var ve olacak. Rusları memnun etmek var, Amerika’yı memnun etmek var ve üstüne üstlük öcü olarak gördüğü Esad’la tokalaşmak var. Bütün bu varlar yetmeyecek, zira bir asır daha Kürtlerle sil başta ekilen düşmanlık tohumları eklenecek. Yani anlayacağın Türkiye’nin milli duygularını okşama keyfini bir iki sene çıkarır sadece. Sonrasından da Kürtlere karşılık Amerika adına Rusya’ya ve de Avrupa adına ikide bir taviz vermeye zorlanacak.
Velhasılıkelam sözü uzatmadan kardeşime son söylediklerimi söylersem, sana şu kadarını söyleyeyim, bu savaşla müthiş bir şekilde karlı çıkan iki taraf var ve müthiş kaybeden iki taraf var. Artık kaybeden taraflarla kazanan tarafları sen düşün ve çöz ama duygularınla değil, aklınla meseleye bak! Yani anlayacağın ben artık söylediklerimi söyledim ve seni kendi Kürtlüğünle baş başa bırakıp kolay gelsin deyip gidiyorum.” İşte böyle Kürt olmadıklarına şükreden meçhulleri de gördük…