Bir Seçimin Siyasi Ve Sosyolojik Sonuçları

Şeyhmus Özzengin

HDP'nin 24.06.2018 - 31.03.2019 seçimleri arasında oy kaybı, %15.35 civarındadır. Daha önceki seçimlerde de bu dalgalamaları görmek mümkün. Bir önceki seçimde, HDP'nin Kurdistan'daki oylarında ciddi bir düşüş vardı. Bu düşüş bazı illerde %10, bazı illerde %17-20'ye kadar çıkıyordu. Elbette bunun sebebleri araştırılmalı ve sonuçlar çıkarılmalıdır.


Kimi arkadaşlar bu düşüşü, Kurdlerin ulusal bilinçlenme ve PKK/HDP programatik hedeflerinin Kurdlerce reddi olarak yorumlayabilir. Ya da PKK'ye ve silahlı mücadelesine tavır olarak değerlendirebilir. Benim kanaatime göre, böyle bir değerlendirme, yanıltıcıdır ve bizi karşı karşıya olduğumuz vahim durumu değerlendirmekten uzaklaştırır. Bu sonuçları bilince çıkarmamızı engelleyecektir. Öyle olsaydı, PKK'nin seçimlerdeki oy kaybı "bağımsız adaylara" gitmesi gerekirdi. Oysa "Kurdistani Blok" adına seçimlere katılan bağımsız adaylar, zor bela kendi oylarını almışlardır. "Kurdistani Bağımsızlar Bloku" HDP'nin %15.35'lik oy kaybından %0.01'lik bir oy bile almamıştır. HDP de bunu çok iyi biliyor. 
 

Önce bu hareketin (PKK/HDP) hedeflerine bakalım: 
 

Kurdlerin ulusal-milliyetçi taleplerine karşı olma bazında, "demokratik bir Türkiye" için Türk "sol"u ile oynadığı sevişme sahneleri, Kurdistan davası açısından skandal derecesine inmiş durumda. Kurd ve Kurdistan'i hiç bir hesabı kalmamış, alanlarda "daha iyi bir Türkiye" için, Kurd çocuklarının kurban seçildiği bir gladyatörler dövüşüne dönüşmüştür. Yani, bu stratejik hedef, Kurdlerin ulusal dinamiklerini Kurde karşı kullanma, programsal olarak, Kurdleri, zaman süreci içinde, tarihe, bir ulus olarak taşıma ve devletleşme yerine, bu stratejinin dinamiklerini yok etmeye yönelik amaca dönüşmüştür.
 

Bu nedenle, Kurdleri hedef seçen devlet programı ile PKK ve yan örgüt-ittifakları, üst üste düşmektedir. Bunu üç aşamada değerlendirmek gerekir.
 

DEJENERASYON; 
bir ulusun kendi bütün ulusal değerlerini ürevizyona tabi tutarak, ulusu bozma ve dejenere etme eylemidir. bir nevi ayarını bozma, laçkalaştırma ve balansı dağıtma eylemidir. onu, bir daha bir ulus gibi direnme yerine, ortak davranış ve direniş değerlerinden yoksun bırakma eylemidir.
 

Bunu takip eden ASİMİLASYON eylemidir. 
Asimilasyon bir insanlık suçudur. Ama bu suçu organize edenler, "doğal bir erime süreci olarak görme ve kabullenme"(!) zeminini yaratarak, doğal bir eyleme dönüştürürler. Devletin bu insanlık suçu eylemini kolaylaştırma ve meşrulaştırma zeminini yakaladığı andan itibaren, dejenerasyon ve asimilasyon, etkisini göstermiş demektir.

 

Sosyolojik olarak, dejenerasyon ve asimilasyon programatik hedeflerine ulaştığı zaman sonucu ENTEGRASYONdur. 
 

"Türkiye'nin demokratikleştirilmesi" programı; entegrasyon eyleminin kabulü, ulusun kendi rızasiyle kendi ulusal-demokratik taleplerinden feragat ederek, başkalaşma, deyim yerindeyse Türkleşmeyi kabullenme eylemidir. Ulusun nasıl böyle bir "rıza gösterme" durumuna gelebileceği de, ancak etkili bir dejenerasyon ve asimilasyon eylemiyle mümkündür. Yani, rızası olmayan bir "rızaya" dönüşme durumudur. Yani ona karşı direndiğiniz şeyi, bir kırılmayla kabullenir durumuna gelmek demektir. Bence, kurdler ulus olarak Kuzey Kurdistan'da bunu yaşiyor. Sonuçlar bize bunu veriyor. Alanlara çıkın ve araştırma yapın, toplumsal dejenerasyonun etkisini, asimilasyonun etkisi bilince çıkarın. Göneceksiniz ki bu oran %70, %80 civarındadır. Bu mu 35 yıllık silahlı mücadelenin zaferi? Yoksa, entegrasyon programına "evet" diyen oran mı? Cesaretiniz varsa alan çalışması yapın, sonuçlar size gerçeği anlatır.
 

Benim siyasi tespitlerime göre, Kuzey Kurdistan üzerinde sosyolojik olarak bu üç kavram bazında bir deneme ve sonuçla karşı karşıyayız. Yani, uzun bir süredir kurdlerin kendi ulusal demokratik değer ve taleplerindeki direniş, bir kırılma yaşiyor. Bu kırılmanın iki ana unsuru var. Biri devletin, Kurd ulusunu inkar, topraklarını gasp politikasıdır. Diğer yanı ise, kendilerince "olmayan" bir ulusu dejenere, asimilasyon ve entegre programları ile türke katma eylemidir. Türkleştirme eylemidir.
 

Benim gözlemlerime göre; PKK-devlet, el ve işbirliği ile bu uygulama, devleti sonuca götürdü. "Türkiye partisi olma, Kurd partisi olmayı reddetme, Demokratik Türkiye için savaşma, Kurdleri değil de halkları temsil etme hevesi, güçlü Türkiyeyi yaratma" genellemesinin sinsi hedefi burada. Her ne kadar bu basit bir "Türkiyelileşme" gibi lanse edilse bile özünde dejenerasyon ve asimilasyonun etkili programları sonucu entegre olmayı kabullenme durumudur.
 

Onun için, HDP'nin %15.35'lik oy kaybı, PKK/HDP siyasetinin kaybetmesi ve Kurd ulusal bilincin gelişmesi değildir. Tam tersi, Kuzey Kurdistan'da Kurd ulusal direnme dinamiklerinin ciddi bir kırılmayı yaşıyor olması demektir. HDP'ye verilen oy ile HDP'den ayrılmış görünen oyun amacı aynıdır. Tersini söyleyenler izah etmeli, ama Kuzey Kurdistan'da dejenerasyon ve asimilasyonun oranını sağlık bir alan çalışması ile karşılaştırmalı yapmak şartiyle.
 

Türkiye Yerel Seçimlerine Kuzey Kurdistan'da katılan iki gruptan ortak bir Blok vardı. (PAK ve PSK) Üstelik bu blok, "ulusalcı bağımsız adaylar"la seçime girdi. HDP'nin Kurdistan'daki %15.35'lik oy kaybından 0.01lik bir kayma bile görülmedi. Bu açık değil mi? Bunun nedenleri tartışıldı mı?
 

Süreç içinde, Kurd kitleleri de, sürekli suçlu pozisyonunda durarak, bedel ödeyerek, karşılığı olmayan bir belirsizliğe sürüklenmesi yorucu gelmeye başladı. Bu dalgalanma, bir bozulmadır ve sosyolojideki adı dejenerasyondur. Ortaya çıkan tablo, bu olumsuz enerjinin sonucudur. Yani bize "HDP kaybediyor" gibi görünen dalgalanma, aslında biz, Kuzey Kurdistan'da ulusal bir duruşun zeminini kaybetmeye başlamışız demektir. Bunun en açık göstergesi de "ulusalcı bağımsız adaylar"ın alanlarda aldığı oy oranıdır. Bu oran, sandık başına gidip, Türk devlet partilerine oy verenlerle bir kıyaslamaya tabi tuttuğumuz zaman %70, %80 gibi korkunç ve vahim sonuçlar karşımıza çıkmaktadır. Bu sonuç, 35 yıllık sözüm ona, silahlı mücadelenin ve onun legal partilerinin stratejik hedeflerinin sonuçlarını sunuyor bize. PKK'nin yürüttüğü silahlı mücadele, ulusal bilincin geliştirilmesi, ulusal dinamiklerin güçlendirilerek direnmesi yerine, dejenere edilmiş, asimilasyonu kabullenir ve ulusal olarak kaybolup yok olmayı, başkası olmayı kabullenen bir sonuç yaratmıştır. Görülmesi gereken nokta burası. Silahlı mücadelenin etkili hedef ve sonuçları, şimdi devlet programı ile örtüşen sonuçlar sunmaya başladı! Burası neden bilince çıkarılmıyor?


Bir ulusu yok edecek stratejik hedefler, uzun bir zaman dilimine yayılarak yürütülür ve sürekli ölçerek, programa yeni boyutlar ekleyerek yürür. Türk devleti, kurulduğu günden bu yana, Kurdler üzerinde bu sosyolojik deneylerini uygulayarak, sonuca gitmeye çalışmış. Ama tarihin hiç bir döneminde, Türk Devleti, PKK'nin silahlı mücadelesinin 35 yıllık dilimi kadar program hedeflerine yaklaşmamıştır. Yani, PKK'nin silahlı mücadelesi, Kuzey Kurdistan'daki legal partileri, Türk devletini gençleştiren ve sonuca götüren dinamikler işlevini görmüştür. Kurd'ü de, müthiş bir dejenerasyon ve asimilasyon canavarına teslim ederek "zafer" işaretlerine "tilili"yi eklemiştir. Yani "bu devlet bizim de devletimizdir" belirlemesi, bozulma ve entegrasyonun tamı tamına kabulü anlamına gelmektedir.