Kürdistan'dan PAK Genel Başkanı Mustafa Özçelik, İsveç'ten, dostluğumuzun geçmişi yıllara dayanan değerli arkadaşım Mümtaz Aydın’la gelmişlerdi Kuzey Londra’ya.
Yılların verdiği hoyrat, disiplinsiz, başına buyruk, kendine lider ve hele bakalım burada ne olacak ruh haliyle katıldım bu mütevazı insanların eşlik ettiği bilgilendirme toplantısına.
Toplantının fiziki koşulları, katılımcı sayısı, şu veya bu detayına girmeyeceğim.
Yıllardan beri ilk defa bir toplantıdan bu kadar mutlu ve umut dolu ayrıldığımı söyleyerek son sözü ilk söz olarak söyleyeceğim:
Sayın Özçelik, basit üslubunun içinde sakladığı entelektüel birikimiyle, bizim yıllardan beri vakıf olduğumuzun dışında bir siyasetçi karakteri çiziyor; PAK'ın Kürt siyasi hareketine dâhil oluşunu, konuşmasının başında belirlediği 45 dakikaya sığdırıyordu.
Çağdaş bir yönetici olarak, milli duygularını, işin hinliğine cinliğine kaçmadan yumuşak bir üslupla her birimizin duygularına değecek şekilde izah ediyordu.
Salondaki dinleyicilerin anlamaya bileceğini varsayarak başka dillere de saygı göstereceğini söylüyor ama konuştuğu Kürtçeyle siyasetin bu kadar net ve yalın izah edilebileceğini de gösteriyordu. Zaten bir süre sonra, başka bir dilde izahata da pek ihtiyaç kalmadı.
Bu, Sayın Mustafa Özçelik'in PAK Genel Başkan'ı olarak bende bıraktığı izlenimdi. Hani bir ara düşünmedim de değil, Benim babam, sen benim gençliğimde neredeydin, diye.
Akabinde, Geçmişteki kahırları çekmeseydik, belki de bu tür liderlere sahip olmayabilirdik, düşüncesi savurdu içimden geçenleri.
Toplantının içeriği ve partinin görüşleriyle ilgili olarak da, yukarıda anlattığımdan daha az iyimser değilim!
Klasik parti ve örgütlenme modelinden uzak, modern ve bir o kadar da çizgilerinde ulusal motiflerden taviz vermeden tatlı-sert bir yaklaşımla izah ettiler kendilerini ve parti politikalarını.
Vurucu tarafı, kullandıkları jargonda yapıcı, birleştirici ve pozitif öğeleri yıkıcı olanın önüne koymalarıydı.
Özetle, bir partinin kuruluş aşaması ve önlerine çıkarılan engelleri sivri dilsiz, normal prosedür olarak anlattıktan sonra neyin takipçisi olduklarını açıklamaya başladı sayın Özçelik.
Parti politikalarını anlatırken; birilerinin rakibi veya devamı olmadıklarını, kendi üsluplarıyla Kürt Halkının mücadelesinde yer almak istediklerini ve bununla yetinmeyip birlikten yana tavır sergileyeceklerini açık ve net bir dille izah ettiler ki bu bence toplantının ana teması olarak algılandı.
Mevcut yapılanmaların ve içinde bulundukları açmazın güçlü ve istikrarlı bir birliktelikten geçeceğini izah ederken, beraber çalışma ile ilgili ısrarcılıklarının samimiliği, alışıla gelmişlerin dışında bir ısrar olması anlamında ikna ediciydi ve bu salondaki genel kanıydı.
Birlikte çalışmayla ilgili bir piramit çizerken, olumludan olumsuza doğru yola çıkıyor; olumsuzu da, hiç olmuyorsa birbirimizle dost kalalım, diye kulağa hoş gelen temennilerle sonlandırıyordu Sayın Özçelik.
Ortak olmanın biat etme kültürü olmadığını ve bütün yönetim biçimlerine hazır olduklarını anlatırken bunun tek yolunun kendi ulusal motifleriyle işin içinde olunması zorunluluğunu vurguluyor, bu konudaki kararlılıklarının altını çiziyordu.
Kürt siyasetine katmaya çalıştıkları yeni üslup, dil ve kültür, belirttiğim gibi yeniydi; meydan okuyucu ve yürek ferahlatıcıydı benim açımdan. Parti isminin açılımını bir tarafa bırakırsak, kulağa geldiği biçimiyle pür û paktılar.
Bundan sonrası ne mi olur? Onu bilmem ama bildiğim şey, açılan bu yeni ufuklar, izlenen yöntemler, konulan hedefler sayesinde, Kürt siyasetinde yeni sayfaların açılacağı ve çıtanın daha yükseklere konacak olmasıdır.
Belki toplantıya gelen ben ve benim gibilerin aklında, size ne gerek vardı sorusu; yapılan açıklamalar, kullanılan dil, diğer parti ve örgütlere yaklaşımdaki hassasiyet ve en önemlisi de hayatın kendilerinden ibaret olmadığına yapılan vurguyla, PAK'ın da bu işin içinde olması gerektiğinin cevabı oluyordu.
Rizgariya Kurdîstan'ın yayın hayatına son vermesi ile ilgili Rahmetli Memed Uzun bir yazı kaleme almıştı. Beni çağırdı, "Tarık, şu yazıyı oku bana bir başlık çıkar." dedi. Ben de yazıyı okudum ve başlığı önüne bıraktım:
"Mücadele Bir Bütündür, Durmadan Yenilenerek Sürer!"
Rahmetlinin hoşuna gitmiş ve sağ olsun kırmayıp kullanmıştı.
Birden toplantıda bu anı aklıma geldi. Kürt mücadele tarihine de uygunluğunun yanında, bu arkadaşların anlatmak istedikleriyle de örtüşür diye düşündüm. Anlatayım, dedim; kim ne niyetine okursa.
İlk paragraftan yola çıkacak olursam susmayı da tercih edebilirdim, toplantıya katıldığım ruh haliyle toplantı yerinden ayrılabilir hiçbir şeyi yazmayabilirdim de…
Ama objektif olmak vicdani bir görevdir!