Bir ulusu hadım eden diktatörlük

Diyar Budak

Zeytin dalıyla gizlenen alçaklık son dört aydır Kürdistan coğrafyasında; Kürd halkı dünyanın en büyük iki süper gücü arasında bir köşeden diğer köşeye atılmakta, gel gitler yaşanmaktadır.

Kimin ne amaçladığı net olarak bilinmemektedir. Devletlerin dostu değil, çıkarlarının önemli olduğu hep söylenir. Büyük devletlerin kendi güç ve çıkarlarına uygun dost ve düşman edinme konum ve yeteneklerinin oldukça gelişkindirler. Bu ahlaki olmayan kâr güdümlü politikanın, prensipten yoksun, insan hak ve hürriyetinin, hukuk değerlerinin önüne çoktan beri geçmiş olduğudur.

50 milyon nüfusu olan bir halkın, yaşam garantisi temin edilmediği gibi, bölgede bulunan tüm barbar islam örgüt ve devletlerinin saldırısına hep maruz kalmışlardır. Binlerce gençlerini kurban veren ve DEAŞın saldırılarını püskürten bu devletsiz halk, şimdi de Türk ve İran devletlerinin katliamlarına uğramaktadır. Kürdistan son bir kaç yıldır uluslararası güçlerin “matador ”savaştırdıkları bir arena olmuştur. Kürd halkının yeterli olmayan örgütlülük düzeyine, öldürülen on binlerce gençlerimizin kaybı da eklenince durumunu daha da vahim hale gelmiştir. Zamanında devlet kurma fırsatını yakalamayan Kürt halkı, bugün devlet olma bedelini ağır ödemektedir.

 

KÜRDE DEVLET EKMEK KADAR GEREKLİDİR

Kürt özgürlük mücadelesine katılan gençlerimizin çoğu yaşları 20-21’e varmadan Tc devleti tarafında ya öldürülüyor ya da uzun yıllar hapishaneye atılıyorlar. Bu gençlerimizin kaderi olamaz. Bu kaderi değiştirmenin, bu halkı özgürleştirmenin en önemli basamağı birlik, örgütlenme ve devletleşmeye odaklanmamızdır. Bundan yoksun bir halkın gençlerini, çocuklarını yani halkını, katliam ve baskılardan, heba etmeden koruması onları geleceğe taşımaları oldukça zordur.

Devlet olmayı başaramayan bir halk millet olamaz. Tüm zenginlerini kaybeder, fakirleşir ve gelecek umudunu kaybeder. İşgalcilerin zorbalık ve tahakkümüne boyun eğer, onların sıradan “vatandaşları “olurlar. Bu durumu en çok Avrupa’da yaşayanlar olarak kendi çocuklarımızdan bilmekteyiz. Kendi kimliklerine oldukça uzak yaşamaktadırlar. Burada aynı durumda olan Türklerin böyle bir sorunları yoktur. Çünkü onların kendilerine ait bir devletleri vardır ve asimilasyonu engellemektedir.

Tarihte zulme karşı kendini koruma aygıtından yoksun, örgütlenmeye önem vermeyen halklar, direnememiş ve yok olmuşlardır. Anadolu mezarlıklarında bugün de bunların hala kemikleri bulunmaktadır. Biz Kürtler, yeryüzünde yaşayan devlet sahibi milletlerden daha akıllı olmadığımız her halimizden belli değil mi? Devleti olan halklar kendi dillerini, kültürlerini, varlıklarını, sonraki nesillere gelecek korkusu olmadan, koruyarak taşırlar. Bu bizim için böyle mi?

Ortadoğu’nun yeniden paylaşıldığı bir dönemde, pazarlık masasında olmayışımızın, tek nedeni devletsizliğimiz değil de nedir? Hangi Kürt bizim, Fransız, İngiliz, Alman, halkı ve devletlerinden daha akıllı ve örgütlü olduğumuzu söyleyebilir? Bunun doğru olmadığını, ulus devletin felaket olduğunu söylemek, Kürdü büyük kandırmaktır. Bu anlayışın bizi statüsüzlüğe razı etmek olduğu bilinmelidir. Bu fiyasko “teorinin” işgalcisine tatlı görünme, devlet tarafında “devletsizlik aşısı“ olduğuna hiç bir şüphe duyulmamalıdır.

Halen “en büyük” Kürt partisi geçinen PKK’nin Kürdün devlet olma yeteneğine karşı olup oyalayan, kandıran anlayışını sürdürmektedir. Tüm küçük kazanımlarımıza saldıran işgalci devletlerin zulmüne karşı, devlet istememek büyük bir riyakârlıktır. Kürdün savunmasız, başına yarın ne belaların geleceğini kestirmenin imkanı ve dayanacağı bir dostu yoktur.

 

TC SAVAŞ GÜCÜNÜ ÖRGÜTSÜZLÜKTEN ALMAKTADIR!

Günlerdir bütün dünya devletlerinin gözü önünde Türk devleti Efrin’de terör ve katliam uygulamaktadır. DEAŞ barbarlarının yıkamadıkları Efrin’i, Tc devleti onlarla beraber bir daha saldırıya geçerek görevlerini yerine getirmek istiyorlar. İşgalcilerin saldırısına maruz kalan Efrin korumasız ve gün geçtikçe yalnız bir şekilde, Tc ve DEAŞ koalisyon rejiminin ve Türk jetlerinin adaletine bırakılmıştır. Tc devleti bir kez daha Kürde karşı İŞİD’i desteklemiştir.

Kürtler Allahtan başka ilah yoktur deseler, Türk halkı “hayır şeytan bizim ilahımızdır! ”demekten çekinmezler. Efrin ’e yağdırdıkları bombalar yetmezmiş gibi tüm camilerde ve kiraladıkları bir kaç korucu Kürd ailesinin eline Kuran verilerek “Efrin Kürd’üne beddua, Türk askerlerine dua” ettirmek suretiyle Kürdi “sahiplendiklerini” ispatlamışlardır! Efrin’de askeri bir zafer beklemenin yolu, büyük devletlerden birinin Kürtlerden yana tavır koyması veya onlara silah yardımında bulunması ile mümkün. Bir diğer yol kamuoyunun cana can dişe diş verdiği bir destekle bu işgali kırmak mümkündür. Efrin RUS VE ABD nin TÜRK ve KÜRDÜ beraber savaştırıp, sınadığı ve düşmanlık tohumunun asırlarca sürmesini sağladığı bir alandır. ABD nin sınır güvenliği oluşturma planı TC devletinin Efrin’i hedef tahtasına koymaya neden olurken, ABD Efrin bizim operasyon sınırlarımızın dışındadır deyip Kürdü barbarların saldırısına açık bırakmıştır.

Savaş esnasında dost sayısının azaldığını bilmek gerekmektedir. Tc Kürde karşı 10-1 üstünlükle namert bir savaşa başlamıştır. Yalan malzeme üreterek koca bir devlet küçücük bir Kürd kasabasına saldırmış ve beklenmedik bir direnişle karşılaşmıştır. Bu direnç onları giderek pervasızlaştırmaktadır. Siyasi zafer için koşulların daha fazla Kürtlerden yana olduğu tahmin edilmektedir. Devletin bir yanlış hamlesi, iktidarını kaybetmek istemeyen Erdoğan hükümetini ve Akp iktidarını girdaba koyabilir. Askeri veya siyasi bir darbe AKP hükümetini tepe talka götürebilir. Böyle bir durumda TC devleti tekrardan NATO nun ve ABD nin güdümüne girmesi olasılık dahilindedir. En kötü ihtimal durumunda tercih Süriye devletinden yana kulanmak gerktigine inananlardanım. Bunun birden fazla avantaj ve ilişki sağlıyacağı zamanla görülecektir. Aydınların bir kısmı okus- pokus sihirbazlığından hoşlanmış olmalı ki, beklentileri Efrin de darbe yiyecek olan AKP diktatörlüğünün ve MHP faşistlerinin sonu olup türk ve Kürt halkları için bulunmaz fırsatın doğacağı öngörüsüdür. Bu değerlendirme oldukça “Türkiyelileşmek “ isteyenlerin ve her yemeğe tuz koyar gibi Türkü koyup, demokratikleştirme görevini de Kürde vermektedir. Oldukça hayalci bir değerlendirmedir. Kimileri ise “Kobani ’de olduğu gibi sonuca bakmak gerekir” deyip kasıntıya girmektedirler.

Rojava ’da katliam gibi bir savaş sürerken, Kuzeyliler sadece destek vermeye odaklaşmalıdır. PYD koşulları bizden daha iyi bilmekte ve savaşmaktadırlar. Sur ’da yapılan hata burada tekrar edilmemeli. Kuzey Kürdlerinin sessizliği Tc devletini cesaretlendirip, saldırganlaştırmaktadır. Bu barbarlığın önüne set çekmenin, geri adım attırmanın tek yolu K. Kürdlerinin demokratik gösterileridir. Sokak gösterilerinin olması iktidarın ciddi tepkisine neden olacağı, hatta devlet bu gösterilere karşı, katliamla cevap vermeleri büyük bir ihtimal dahilindedir. Ancak hendek siyaseti ve HDP ye yönelik yanlış politika Kürdün sokağa çıkma arzusunu engellemekte ve yaşamsal risk olarak görünmektedir. Bu dönem bu riskleri omuzlayabilecek bir örgütlü gücün olmayışı da bu eylemleri engellemektedir.

Aynı zamanda tüm Tc partileri Kürde karşı bir savaş bloku oluşturmuşlardır. Yani muhalefeti olmayan “tek ses, tek bayrak, tek millet, tek devlet” diyen güruhun savaşı. Baştaki zat herkes tarafında kandırıldığını döne döne söylemekte, günah çıkarmakta ve tiyatro yapmaktadır. Köyün zır delisine bile aldanan bu zati- muhterem, bizim serok(!)larımızı dahi ne yazık ki kandırmıştır. Türk ’e yapılan HADIM, İGDİŞ OPERASYONU Türk toplumunun büyük bir kesimi cinnet geçirir gibi ellerinde bayraklarıyla savaş tamtamları çalmaktadırlar. Askerler gazetecilerle yer değiştirmiş, Tv kanallarına çıkan sunucular, köpekler gibi iktidara yalakalık yapmakta, Kürde saldırmak, savaşı destekleme konusunda yarışmaktadırlar. Bunlardan biri, CNN de çalışan fino Hakan’dır. Kürt halkının kazanımları söz konusu olduğunda, Tc devleti kendi milletini rahatlıkla afyonlayıp, Haşhaşiler gibi savaş hattına sürebilirler. Yeryüzünde, devletinden daha faşist halkın, Türk halkı olduğu unutulmamalıdır. AKP iktidarı “Büyük Türk Milieti”ne yönelik bir HADIM veya İGDİŞ operasyonu başarıyla gerçekleşmiştir. Hadım kökten sünnet veya kısırlaştırmadır. Köy geçmişi olanlar bu işlemi bilirler.

Erkek hayvanı denetleme, kolay idare etme, onun cinsiyetini ve soyunu kontrolde tutmak, dişiyle yan yana geldiğinde bön,bön otu dusünmekten baska birsey düsünmesini engellemek ve ic dünyasini köreltmek amaçli yapilmakta bu aktif işleme hadım denilmektedir.

Gazabınız mübarek olsun! EFRIN DIRENECEKTIR Büyük devletler müdahale etmezlerse, Tc devleti Efrin’i de Sur’a çevirmek isteyecektir. Kürt halkı her parçada toplu kırım ve yok olmakla karşı karşıyadır. Kürt örgütlerinin birbirlerine duydukları kin ve öfke işgalcilerine duydukları nefretle ölçülmez düzeye gelmiştir. Kürt halkı bir parçada savaş, kan ve ölümle sınanırken hala PYD’nin kendi muhaliflerini hapiste tutmaları, muhalifleri bir cephede toplaması bir zorunluluktur. Kerkük’te yapılmayan bu işbirligi bugün Efrin’e kapı aralamıştır. Bazı zamanlarda özellikle “ulusal facia” günlerinde bir araya gelseler de, sonrası hep aynı bildik, Kürde faydasız tavırlardır.

Efrin’de ki savaşan PYD ve YPG güçlerine Kuzeyli Kürdlerin ve örgütlerinin kosulsuz desteklenmelidir.Ancak onlar iç isleyiste serbest olmalidirlar. Çünkü onların son bir kaç yıl kazanımları 40 yıldır mücadele yürüten kuzeyli Kürtlerin kazanımlarından fazladır. Kürdün tarihine, yiğitlik ve mertliğine uygun yiğitçe savaşmakta ve teke tek yiğitliğin tarihini yazmaktadırlar. Daha 15 yaşına girmemiş oğullarımız ve kızlarımız Tc devletine karşı yiğitçe karşı koymaktadırlar. Bu saldırıda sadece Akp ve MHP yi sorumlu tutmak, eksik ve yanlıştır. Asıl suçlu Tc devleti ve onun kurumlaridir.PYD ve Tc devleti iki dünya gücü arasinda gel gitler yaşanmakta.Kürdün yaşam hakki olan canından başka kaybedecek birşeyi yoktur. Bize huzur vermiyen işgalcilere karsi daha örgütlü ev,ev sokak,sokak huzurlarını kaçırmak görevimiz olmalıdır. Kürd halki bir Newrozu daha zulüm ve savaş barbarlğı,koşullarinda halkımızın zafer coşkusuyla karşılıyacak,işgalciler kaybedecek.

Bi can û bi xwîn em terane Efrîn!

31Ocak 2018