Malatya’dan Newroz’u kutlamak için gelen Kemal Kurkut öldürüldü. Çantasında bomba değil, şiir kitapları vardı. Üstelik çantasızken vurdular. Müzik bölümü öğrencisi Kemal Kurkut 21 yaşında alevi Kürd’dür. Polis kontrolünden geçerken akıl almaz biçimde öldürülüyor. Elinde bıçak da olsa öldürülmesi gerekmiyordu. Görüntülere bakılırsa, polislere saldırmıyor aksine polislerden kurtulmaya çalışıyor, yani öldürülmeyebilirdi.
Newroz alanına girişleri kontrol altına alan ve resmi kıyafetiyle kendini görünür kılan güvenlik güçleri son derece nazik biçimde ama tedbiri elden bırakmadan insanların alana geçmesine izin veriyor. Bu nezaketi çok sayıda arkadaşım teyit etti. Bu nezaketin devletin yeni politikası olduğu ve bu politika kapsamında güvenlik güçlerine eğitim verildiği çoktandır tartışılıyor. Dihaber’e göre, Kemal Kurkut ‘sırtından’ vurulmadan önce bir polis amiri ‘vurmayın, silahları indirin, gaz sıkın’ diye bağırmış ancak diğer polis onu dinlememiş. Newroz sonrasında ise kentte sıkı ve ciddi kontrollere kalındığı yerden devam edilecekti.
Kemal Kurkut’un öldürülmesinin sebebi ne PKK’dir, ne de güvenlik güçleridir. Hendek başlangıcından günümüze kadar yaşananlara sesini çıkarmayanlar, çıkaramayanlar yüzünden Kemal Kurkut ölmüştür. Hatta daha da geri gidilmeli; Kemal Kurkut, 6-8 Ekim olaylarına sesini çıkarmayanlar yüzünden öldürülmüştür. 6 Ekim günü Diyarbakır’daki birçok insanı arayarak ‘yaklaşanın 6-7 Eylül, Maraş, Sivas olaylarına benzediğini ve buna karşı durmak gerektiğini’ belirtmiş ve ‘bir şeyler yapalım’ demiştim. Yapılamadı. Bunun üzerine ‘Günahkar Diyarbakır’ başlıklı bir yazı yazmıştım.
Şiddetin sadece Kürdlere değil, herkese kaybettirdiği hala görülmüyor. Şiddetten beladan kaçar gibi kaçmak değil, tam tersine kaçmamak gerekiyor. Yüksek sesle, yazıyla eleştirmek gerekiyor. Kürdler kendilerine hep kaybettiren bu tür bir şiddeti reddetmekle kalmamalı, ona izin de vermemelidir. Bölgemizdeki şiddetten kaçan Baran Tursun’u ölüm İzmir’de bulmuştu, Kemal Kurkut ise Diyarbakır’da öldürüldü.
Hepimizin bu cinayete karşı bireysel tepkimiz var ancak bu tepkimizi yoğunlaştıracak ve odaklayacak bir kurumumuz yok. Statü talebinden daha önce insanlarımızın yaşam hakkını korumamız gerekiyor.
Hendeklerin verdiği zarar ayan beyanken ve hepimiz biliyorken, binlerce çocuk ‘genç’ adı altında oralarda öldürtülmüşken; toplumsal doku, tarihi eser, sosyal, eğitim, ekonomik ve göç gibi kaybın her türü doruğa çıkmışken; PKK askeri, siyasi ve strateji anlamında net bir hezimet yaşamışken; hala PKK yöneticileri bugün bile çıkıp hendekleri zafermiş gibi sunuyor. Aynı kesim Newroz’a katılımı yine kendilerine destek olarak algılıyor ve savunuyor. Çünkü gerçekten böyle olduğunu sanıyorlar. Çünkü bu, hala kayıplarımızın umurlarında olmadığının kanıtıdır. Çünkü biz sahipsiz sanılan bir toplumuz!
Newroz öncesi tartışmalarımızda katılımın az olacağı öne sürülüyordu. Devletin, HDP’nin Newroz talebine izin vermesine rağmen katılımın düşük olacağını ve böylece, PKK ve HDP’nin küçük düşürüleceğini savunan dostların bu görüşüne katılmamıştım. Katılım yüksek olmayacak ancak kötü de olmayacak, demiştim. Nitekim öyle de oldu. Çünkü Newroz semboliktir ve vaz geçilemez, geri durulamaz! Buna, ‘Newroz cesareti’ diyebiliriz.
Ancak, PKK’ye bölgede nefes aldırmayan ve kararlı biçimde üzerine giden devlet hangi konsensusa ve plana güvenerek Newroz kutlamasına izin verdi? Kitlesiyle bağını zayıflatmak için her yolu kararlıca deneyen, ihraçlara ve sürgünlere devam eden, aynı çevrenin tüm kurumlarını kapatan ya da kendi eline alan, siyasileri tutuklayanlar neden böyle bir riske girsin? Newroz sabahı boş alan gösteren bazı gazetelerin heyecanını dikkate almamak gerek. Ancak aynı izin merci, HAKPAR’ın Newroz’u kutlamasına nedense izin vermedi! HDP’ye Newroz izninin oto-kontrol şartıyla verilmesinin çok daha başka amaçları olmalı! Bu izinde bir gariplik var!
Bizi kimin öldürdüğü, öldürttüğü önemli değil; biz öldürülmeye devam ediyoruz! Sebebi ne olursa olsun bir canımızı daha şiddet kapanında yitirdik. Şiddetin yol açtığı her çeşit kaybımızı durdurmamız gerekiyor. Yazık değil mi, Tahir Elçi'miz gibi Kemal Kurkut’umuz da vurularak öldürüldü!
Newroz öncesinde HDP tarafından ‘gergin ve belirsiz süreç gereği insanlarımızın güvenliği sağlanamaz ve bu nedenle bu yıl kutlamamayı öneriyoruz’ mu denildi? Newroz alanında Hayır'ı dile getirmek daha önemliydi!
Kürdler ve diğer toplumlar cenazesinin yanı başında halaya durmaz! Kemal Kurkut’un öldürülmesinin ardından Newroz etkinliğine son mu verildi? Hayır, hemen yeni bir soru önergesi daha verildi! Olan Kemal Kurkut’a, ailesine ve sevenlerine oldu.
Kimisi ise meseleyi gizlemek, çarpıtmak için ‘Cizre’de Mehmet Tunç’u kurtarmalıydık!’ diyor. Gerçekse bunun çok daha öncesinde duruyor. Kemal Kurkut’umuzun infazını düşünürken, vurulma görüntülerini paylaşırken, o delikanlının o görüntülerini içiniz yanarak izlerken, haklı öfkeniz yüreğinize bilincinize sığmıyorken şu cümleyi de lütfen tartışınız: “Biz O Hendekleri Kazdırtmayacaktık!”