Eskiden 4 devletin ortak tavrı sonuç alıcı idi. Dört devletin tavrına dünya devletleri de ortak oluyordu. Kürtler hakkında fikir belirtme tekeli ellerindeydi. Dünya Kürtler konusunda artık sadece 4’lüyü dinlemiyor. Kürtlerin kendileri ve gelecekleri hakkında belirttikleri görüşlerin de ciddi önemi var. Kürtler kaderlerinin öznesi olma hakkını büyük ölçüde ellerine aldılar.
Batının Kürtlere yönelik tavrı artık farklı, bölgede özerk ve önemli bir aktör olarak görüyor Kürtleri, bu da onların “oyun dışına” çıkarılmasını imkânsız kılıyor. Referandum konusunda batı ile Kürtlerin fikir ayrılığı; onların “yalnız bırakılacağı” ve gene “aldatıldıkları” anlamına gelmiyor.
4’lünün Kürtler hakkındaki dayatmaları artık dünya tarafından kayıtsız-şartsız kabul görmüyor.
Dörtlü, tabii ki, “Sadabat ortaklığının” kesin olduğu algısını yaratıyor. Bu şekilde,Kürdistan referandumunun kesin hedefine ulaşamayacağını belirtiyor.
4’lünün alacağı tedbirlerin uygulanabilirlik oranı ve bu tedbirlerin uygulanma oranına göre yaratacağı sonuçlar neler olabilir:
Bunu 4 noktada toplayabiliriz;
- Ekonomik ambargo
- Psikolojik savaş
- Askeri tedbir
- Siyasi ve diplomatik tedbirler.
Bu tedbirlerin etkili olması iki şeye bağlıdır: Bir, aralarındaki güvene, iki, bu tedbirlerin batı, Rusya ve bölgenin geri kalan güçleri tarafından kabul edilmesine.
Taraflar arasında güvensizlik sorunu var. Artık, “Kürt Tehlikesi” dedin mi, aralarındaki sorunlar otomatik olarak bir kenara bırakılamıyor.Şii-Sünni çatışması, bölgede etki alanları oluşturma, “İslam dünyasına” hâkimiyetjeo politikaları; bu devletler arasında önemli bir çatışma ve güven sorunu oluşturuyor.
İlk refleks stratejinin nasıl bir zemin üzerinde inşa edildiğini açığa vurdu:
İran referandum günü sınır kapılarını kapattı algısını yarattı Karenin diğer üyelerini aynı şeyi yapmaya güdüledi. Irak ambargo koydu, arkası gelmediği için 5 gün sonra kaldırmak zorunda kaldı. Türkiye açlıktan öldürme kararıyla tehdit etti, İran aynı ölçüde ‘sert’ refleks göstermediği için, “Kullanılan dilin değişmesi” konusu Türk basını tarafından konuşulmaya başlandı.
4’lünün planladığı 4 tedbir politikasıb, Rusya ve bölgenin geri kalan aktörleri tarafından da desteklenmiyor. Bu da sonuç için, diğer belirleyici faktör.
Dünya kabul etmezse, “Bölgesel izolasyon” hedefine ulaşamaz.
Peki, 4 taraf, farz edilsin ki, kendi aralarında güveni sağladı ve dünya da Kürtlerin “Aç bıraktırılma” politikasına ve Kürdistan Bölgesi’ni “Tam bir İzolasyon” içine almaya sessiz kaldı; bu devletleşme süreci ve Kürt toplumu üzerinde nasıl bir etki yaratır?
Ambargo, askeri tehdit, psikolojik savaş ve siyasi tedbirlerden 4’lünün beklediği bazı sonuçlar:
Ambargo aç bırakacağından, Kürtler siyasi iktidara karşı ‘başkaldıracak’, ‘aç kalanlar’ 1988’de olduğu gibi Türkiye ve İran’a göç ederek tekrar onlara “mecbur kalacaklar”, Süleymaniye merkezli partiler İran’ın Süleymaniye ve Kerkük’te referandumun iptalini sağlaması ve referandum hedefinin önünün böylece kesilmesi. Referandumda ‘kerhen’ oy kullandığına inanılan partileri bugünkü Kürt iktidarı aleyhine harekete geçirmek.
Kürdistan Bölgesi boşalabilir mi?
Büyük ihtimalle ambargo, psikolojik savaş, askeri tehdit ve siyasi izolasyon yaptırımlarını planlayanların beklediği sonuçlardan biri; Kürdistan Bölgesi’nin boşalmasıdır, tıpkı Suriye’deki etki gibi. Göç ve kaçış, ambargo etkisi dışında, zaten Ortadoğu’daki modernleşme sorunlarının, savaş ve terörün yapısal bir sorunudur. Savaş uçakları “Elma kokulu” zehirli gazlar bırakmadığı sürece, ambargonun Kürdistan Bölgesi’nden bir göç dalgası etkisi yaratacağı doğru bir bekleyiş değildir. Gençlerin “Modern yaşam arayışı” sorununu ambargonun etkisi olarak öngörmek yanıltıcıdır.
4’lünün bekledikleri etkiler dışında, tedbirler şu değişimleri teşvik edebilir:
“Aç bıraktırılma” etkisi
Bu etki ekononmik teori olarak Özal’ın 24 Ocak Kararları’na benzetilebilir: Şok Terapi.
Bölgesel izolasyonun real ya da etkisiz olmasına bakılmaksızın, Kürtler “Çevre Şoku”nu hissettiler, artık bu etkiyi yaşamaya başladılar. Bölge devletlerinin gündeminde bunun bir opsiyon olarak bulunması ya da en azından bir söylem olarak da ‘açlıkla’ tehdit edilmeleri kendisine uygun “şok etkisini” yaratmıştır. Ambargo olsun olmasın tehdit real olsun yada bir “psikolojik savaş” imalı olsun; Kürtler ekonomik, askeri ve siyasi olarak, diplomasi olarak kendi varlıkları için elzem reflkesiyonu ve yaratıcı mobilizasyonu gösterecekler. 25 Eylül sosyolojisi sadece “bir devlet ilanının” değil, köklü sosyolojik dönüşümlere işaret etti. Bölgesel izolasyon bunun ete-kemiğe bürünmesi için hızlandırıcı bir katalizatör rolü oynayabilir. Ulusal mobilizasyon metodolojik olarak yeni bir düşünce sistematiği ve motivasyonuna dönüşmeye başlar. Üretmek, yaratmak ve inşa etmek kürtler için kaçınılmaz bir mentalite ve kültür tarzına dönüşebilir. Kürtler miskin bir kültüre sahip değiller. Petro-dolar ekonomisi üzerinde inşa edilen modern toplum modeli tartışmasının olumsuz sonuçları Kürtler içinde zaten tartışılmaya başlanmıştı. Gayretkeş, yaratıcı ve canlı bir mentaliteyi yeniden inşa etmek için sosyolojik ve psikolojik faktörler mevcuttur. Refahat ve konformizm her sosyal kesimin doğasında var ama, ulusallık kültürü son zamanda Kürtlere yaratıcı bir dinamizm sağlayabilir. Ambargo etkisi bu tabiatın açığa çıkması ve gelişmesi için rol oynar.
Kürdistan Bölgesi alternatif devlet ve ticari ilişkiler arayacaktır. Bu her zaman mutlaka bulunur. Çünkü ekonomik ticari çıkar için kimse kimsenin diplomatik angajmanlarını dinlemez.
Kürdistan Bölgesi ekonomisini, iş dünyasını yeni arayışların içine sevkedecektir. Kendi üretimini geliştirmeye yönelik bir ekonominin oluşmasına yol açacaktır.
Tartışılan “Kürtlerin Akdeniz Koridoru” sorunu bu durumda ciddi bir stratejiye dönüşebilir.
Farklı ve birbiriyle uzlaşamayan Kürt siyasi çizgileri içinde yakınlaşma ve ortaklaşma eğilimi güçlenecektir. Güney’de Kürtler tarihlerinin en etkili dönemindedir. Bu, “askeri”, “ekonomik”, “siyasi-diplomatik sermaye’yi” kökten düzenleyecek bir “sosyal sermayedir”; sosyal sermayeyi elinde bulunduran kendi yaşamınıngüvencesidir.