Barajların yapılması, kum ocaklarıyla nehir yataklarının bozulmasına denk gelen bir zaman diliminde Boranhaneler yok olurken; Diyarbakır’ın coğrafi simgelerinden karpuzun da üretim ve kalitesinde düşüş yaşandı. Simakî Köyü’nden Mehmet Boğa, yaşananları şöyle özetliyor: ‘Karpuzun en meşhur olduğu yerde boranhaneler de karpuzlarda yok oldu…’ Doç. Dr. Ayhan Bekleyen, 2007’de Dicle Üniversitesi Mühendislik-Mimarlık Fakültesi, Mimarlık Bölümü için hazırladığı araştırma makalesinde, doğada insan-hayvan ilişkisinin göstergelerinden olan Boranhanelerin kültürel değer olduğuna vurgu yaparak, “Sürdürülebilir bir çevrenin parçalarından olan bu binalar, tüm özgünlüğü ile gelecek kuşaklara aktarılmalı” diyor
Diyarbakır’ın yakın kırsalında güvercin gübresi (Koxa), elde etmek için doğaya uyumlu, kerpiçten yapılan kale biçimindeki yapılarıyla boranhanelerde, yaban güvercinleri 20-30 yıl öncesine kadar hatırı sayılır bir geçim kaynağıydı; bugün ise terkedilmiş haldeler. Boranhanelerin yokolması, barajların yapılması, suyun debisindeki inişli çıkışlı grafikler ve kum ocaklarıyla nehir yataklarının bozulmasına denk gelen bir zaman dilimine rastlıyor. Bu, aynı zamanda Diyarbakır’ın coğrafi simgelerinden biri olan karpuzun da kalitesindeki düşüşün nedenleri.
Uzmanlar, güvercin gübresinde bulunan yüzde 25 organik madde, yüzde 2 azot, yüzde 1-1,5 fosforik asidin organik tarım için iyi bir oran olduğunda hemfikir.
Osmanlı döneminde güvercin gübresinin (Koxa), önemli bir ihraç ürünü olduğu; Devlet arşivlerinde Osmanlı İmparatorluğu’na yurt dışından gelen güvercin gübresi talepleri ve buna istinaden yapılan ihracatlara ilişkin belgeler bulunuyor. Osmanlı döneminde güvercin gübresinin Kapadokya bölgesinde üzüm bağlarında, Diyarbakır çevresinde ise karpuz yetiştiriciliğinde kullanıldığı bilinmekte.
Hem ekonomiye katkıları hem kaliteli üretimin olmazsa olmazı güvercin gübresinin üretildiği Diyarbakır’ın merkeze bağlı Kadıköy, Sımmaki, Şarabi, Tilalo, Tılgaz, Çarıklı, Hacıisê, Daraklı, Patrik, Sirimi, Akımı, Gavuriğik, Derimte, Havar, Ayngevr, Kabi, Karabaş köylerindeki toplam 283 Boranhane kayıt altına alınmış.
Boranhaneler tüm özgünlüğü ile gelecek kuşaklara aktarılmalı
Doç. Dr. Ayhan Bekleyen, 2007’de Dicle Üniversitesi Mühendislik-Mimarlık Fakültesi, Mimarlık Bölümü için hazırladığı araştırma makalesinde Diyarbakır’daki boranhanelerin basit formları, güvercinlere yönelik tasarlanan içyapıları ve yüzeylerindeki çeşitli dizilerdeki güvercin giriş delikleri ile dikkat çektiğini söyler.
Doç. Dr. Bekleyen, doğallığın ve insan-hayvan ilişkisinin göstergelerinden olan bu binaların (gübrehaneler) kültürel değerlerinden biri olduğuna vurgu yaparak, “Sürdürülebilir bir çevrenin parçalarından biri olan bu binaların, tüm özgünlüğü ile gelecek kuşaklara aktarılması gerekmektedir” der.
Boranhaneleri yerinde görmek, yapımında çalışmış ve en azından geçimini yakın zamana kadar yapmış olan birilerini bulmak için Tılelo/Karaçalı Köyüne gidiyoruz. Silvan yolu üzerinde Bölge Trafik Müdürlüğü’nün karşısındaki bu köyde beş tane Boranhane; kaleyi andıran ihtişamıyla karşılıyor bizi. Tepenin yamacına kurulmuş bu Boranhanelerin hemen karşısında bulunan Hanife ve Bekir Çelebi’nin evine konuk oluyoruz.
Hanife-Bekir Çelebi
Diyarbakır Karpuzu meşhurdur
Hanife ve Bekir Çelebi çifti, Boranhanedeki gübrelerin çay önünde kumlarda yetiştirilen karpuzlar ile kavunlar için kullanıldığını belirterek, şunları anlatıyorlar: “Her biri 30-50 kilo gelen karpuzlar, bu gübreler sayesinde elde edilirdi. Daha önce hazır gübre kullanılmazdı. Sadece güvercinlerin gübresi verilirdi. Baronhanelerin içinde yaklaşık 5 bin güvercin bulunurdu. Hem kendi ürünlerimiz için kullanır hem de satardık. Suriye, Irak tarafına, Konya’ya hatta yurt dışından Avrupa’dan da gelirlerdi.
Rant gelince doğa da mahvoldu
Yapılan barajlarla birlikte sular çekildi, azaldı, çay önündeki kumlar satıldı, imha edildi. Rantlar girdi ortaya doğa mahvoldu. Zamanla bakımsız bırakıldığı için güvercinlerin barınma yerleri de kalmadığı için başka yerlere gittiler. Sımaki dediğimiz bir köy var; orada güvercin gübresi ile çay arasında 40/50 kilogramlık karpuz yetiştirilirdi.”
‘Boranhaneler birer birer yıkıldı’
Tılalo/Karaçalı’nın ardından Diyarbakır’a yaklaşık 20 kilometre uzaklıkta olan Simakî/Erimlli Köyü’ne gidiyoruz. Simakî bir zamanlar yetiştirilen karpuzlarla adından en çok söz ettiren köylerden biri.
Dicle Nehri kıyı şeridinde kentin karşı yakasındaki köyde yaşayanlar için boranhaneler, karpuz ve kavun çok özel anılar ve anlamlar barındırıyor.
Köyde gençler, orta yaşlı erkekler, nehre yakın yerlerden çektikleri sularla tarlalarını suluyorlar. Kurak geçen mevsimde köyün yukarı tarafındaki ekinler neredeyse kurumuş; ne buğday ne de arpa boy atmadan kurumuş.
En küçüğü 70’li en büyüğü 90’lı yaşlarda üç kadınla birlikte yüzümüz Dicle Nehri’ne dönük sohbet ediyoruz. O günleri, yaşamlarını, boranhaneleri, karpuzu, kavunu, tarlayı, bahçeyi soruyoruz.
Onurlu bir yoksunluğun tüm izleri ellerine, yüzlerine işlemiş sanki. O sırada bir dizi kaz önümüzden geçiyor, derken çocuklar, gençler de gelip hemen karşımıza oturuyorlar.
Ne de olsa yaşlıların anlatacak çok hikayeleri var.
Sıdıka Kut
Sıdıka Kut, evlerinin hemen yan tarafındaki son boranhanelerden birini işaret ederek, şunları anlatıyor: “Bu üzerinde yaşadığımız tüm alanlarda boranhaneler vardı. Baraj kurulmasıyla birlikte karpuz ekimi yapılamaz oldu. Artık ekecek bir şey olmadığı için insanlar topraklarını bırakıp şehre gitti. Şehre gidenlerin boronhaneleri bakımsızlıktan tek tek yıkıldı. Sadece iki tane kaldı. Eskiler güzeldi. Şimdi her şeyin kolay ve hazırını kullanıyorlar. Eski insanlar çok çalışıp emek verirdi. Zamanında o kadar çok çalıştığımız için şu an çürüdük. Şimdi ekinlere hazır gübre veriliyor”
‘Karpuzlarda tat kalmadı’
İki tane boranhanelerinin olduğunu söyleyen Kut, yapım aşamasını ise şu sözlerle anlatıyor: “Yapımı çok zahmetliydi; Öncelikle kerpiçi kesiyorduk. onu çamur haline getirip içine saman koyuyorduk. Daha sonra tenekelere koyup kalıp haline dönüşmesini sağlıyorduk. Yaptığımız kalıplar tuğla gibi yerleştirip aralarına tekrar çamur bırakıyorduk, bu şekilde yaban güvercinlerine yuva yapıyorduk. Gün boyu dışarda gezip uçan güvercinler kendilerine yuva belledikleri bu yerlere akşamları gelip kalıyordu. Kuşlar da gübresini oraya bırakıyordu. Bir süre geçmesinin ardından zeminde birikenleri toplayıp tarla için kullanıyorduk. Daha çok yetiştirdiğimiz kavun karpuzlara bazen de sebzeler için kullanırdık. Bu yüzden karpuzlar çok büyük ve tatlı olurdu. O kadar tatlı olurdu ki tatlılıktan yiyemezdik. Şimdikiler hazır gübre kullanıyor karpuzlarda tat yok.”
Mehmet Boğa
‘Karpuzun en meşhur olduğu yerde boranhaneler de karpuzlarda öldü’
Köyde olduğumuzu öğrenen Mehmet Boğa, yanımıza geliyor, Köyün yaşlı pirlerini bir süre O da dinliyor.
Konuşma teklifimize gülümseyerek karşılık veriyor. Boranhanelerin dedelerinden kalan bir miras olduğunu söylüyor. Yapıların geçmişinin 150-200 yıl önceye dayandığını; köyde yaşayan insanların karpuz ve kavun yetiştirdikleri için boranhaneleri de kuş gübresinden yani Koxa’dan faydalanmak amacıyla yaptıklarını anlatıyor.
Daha önce hemen herkesin bir boranhanesi olduğunu ifade eden Mehmet Boğa, “Şimdi koca köyde yalnızca iki tane kaldı. Karpuz ve kavun için Boranhanelere önem verilirdi. Baraj kurulmasıyla artık kavun, karpuz yetiştiriciliği yapamıyoruz. Bundan dolayı bu yapılara verilen önem azaldı. Kavunun karpuzun en meşhur olduğu yerde, boronhaneler de karpuzlarda yok oldu.” diyor.