BOTAN MİRİ BEDİRXAN BEY

Şaban Aslan

Bedirxan Bey, 1803 yılında Kürt Emirliği'nin, merkezi konumunda olan Cizra Botan Kentinde doğmuştur. Babası Abdullah Bey bölge tarihinde önemli yer edinmiş olan Bedirxan Bey, Azizan olarak ün yapmış. Botan Emirlerinin soyundan gelmektedir. Bedirxan Bey'in soyunun Halid Bin Velid’in torunlarından Diyarbakır Valisi Abdülaziz'e dayandıranlar da olmuştur.

Bedirxan Bey, Emirliğin başına geçtiği ilk zamanda yaptığı icraatlar önceki Emirlerin döneminde bozulmuş olan İdari yapıyı düzeltmeye yönelik reform çalışmaları üzerine durmuş. Botan bölgesinde dağınık olan aşiretleri bir arada toplamasını başarmış. Yabancı gezginler öbür ülkelerde ve bölgelerde görmedikleri huzur ve güveni Bedirxan Bey'in Botan bölgesinde gördüklerini açık bir dille ifade etmişler. Bedirxan Bey'in yaptığı reformlar, bölgede bulunan diğer Kürt Beyleri arasında saygınlığını büyük ölçüde arttırmış. 1830 yılların sonlarına doğru, Osmanlı İmparatorluğu ile İran arasında yaşanan sınır gerginliği tırmanırken Bedirhan Bey mevcut durumdan yararlanarak Van, Bitlis, Muş ve Diyarbakır’dan Urmiye gölüne kadar olan bölgeleri kendi nüfuz alanına dahil etmek düşüncesindeydi. Kürdistan toprakları üzerinde yaşayan bütün halkları ile iyi ilişkiler kurmaya özellikle de Ermeniler ile ilişkilerini geliştirmeye gayret etmiş.

Bedirxan Bey, Kürdistan bölgesindeki nüfuzu ve konumu itibari ile büyük bir öne kavuşur. Bedirxan Bey’in durumunu gören Osmanlı Padişah Abdülmecit Tanzimat dönemi sonrası kendisine, Cizre (Mütesellimliği) “Tanzimat’tan önce Beylerbeyi ve Sancak beylerinin bölgesinde ki sancak ve ilçeleri kendi adlarına yönetmekle görevlendirdikleri kimse”. (Askeri Redif) Osmanlı devleti (Miralay) Albay görevi verilmiştir

Han Mahmut 1842 yılı sonrasında Osmanlı devletine karşı isyan etmesi üzerine, Bedirxan Bey ile Han Mahmut arasında ki iyi ilişkilerinden dolayı takındığı tutum belli oluyordu.

1842 yılında Cizre’nin Musul’a bağlanması sürecinde Devletin, Bedirxan Bey’e karşı izlediği yanlış politikalar sonucu, Han Mahmut ile yakın ilişki içerisine girer. Bedirxan Bey ile Han Mahmut arasındaki yakın ilişkiyi gören bölgedeki diğer Kürt Beyleri de katılırlar. Bu durum bir Kürt ittifakının oluşmasına vesile olur. Kürt ittifakı içerisinde yer alan en önemli isimlerden biri de Hakkâri Emiri Nurullah Bey’dir.

Hakkâri Miri Nurullah Bey de, Han Mahmut isyanında Bedirxan Bey ile birleşip isyanda yerini alır. 1846 yılından sonra ittifaka dahil olan Kürt Beyleri topraklarındaki kalelerini güçlendirip, asker sayılarını arttırarak silahlanmaya başladılar. Bedirxan Bey, silah ve barut fabrikası kurar. Bağımsızlığını ilan etmek amacıyla para basar ve kendi adına camilerde hutbe okutmaya başlar. İngiliz Albay K. Rich, ittifak sonrası Padişah Fermanı ile Cizre’de Bedirxan Bey’i ziyarete gittiğinde Bedirxan Bey’in kendisine, “Hiçbir sultanı tanımıyorum. Neden onun fermanları bana geliyor? Ben burada ev sahibiyim ve misafirimin bana neden geldiğini elindeki fermandan değil kendisinden öğrenmek isterim” dediğini yazmış.

Bedirxan Bey, Kürt Mirlerin ve Beylerinden aldığı destekle ciddi bir şekilde, Osmanlı ordularına karşı savaşır.

Bedirxan Bey 1845 yılında Kürt Beyleri ile ittifak kurarak isyan etmeye başlar. Padişah Adülmecit, Kürdistan dağlarında Kürtlerle savaşın zor olduğunu anlar. Padişah tarafından özel olarak görevlendirilen kişiler Bedirxan Bey’in yeğeni Yezdan Şer ile diyaloğa girerler. Yezdan Şer’e diyorlar esas Botan Beyliği senin hakkındır. Yezdan Şer, gelen görevlilerin vatlarına aldanarak, Botan Beyliğinin makamı için, amcası olan Bedirxan Beyin kurduğu ittifaktan çekilir. Yezdan Şer, Kürt ittifakından çekilince aşiret ikiye bölünür. Askeri kuvvet azalınca Bedirxan Bey savaşı kayıp eder. Bâbıâli ile yapılan antlaşma sonucunda, Bedirxan ailesinden büyük bir kitle, baba vatanı olan, Mezopotamya’nın bereketli topraklarından koparak, İstanbul’daki kalabalığa karışır.12 Ağustos 1847

İnsan sahip olduğu bir toprak parçası ve yönettiği toplumu ancak başında olduğun zaman yönete bilir. Uzaktan kumanda ile ne toplumu yönetebilirsin ve ne de toprağı istediğin şekilde işletebilirsin. Hayallerin hava da kalır. Bu tabiatın kanununa aykırıdır.

Bedirxan Bey ailesiyle birlikte, İstanbul’a gönderildikten sonra haklarında verilen karar üzerine 21 Ekim 1847 yılında Bedirhan Bey ve ailesinin bireyleri Girit adasına sürgüne gönderilmesi kararlaştırıldı.

Bedirxan Bey, Girit’te devlet lehine başarmış olduğu işlerden dolayı kendisine “Mir-i Miranlık” Beyler Beyi ve Paşalık rütbesi verilmiş; aynı zamanda Padişah Abdülmecit tarafından dördüncü dereceden Mecidiye nişanı ile ödüllendirilmiştir. Ailesi ile beraber uzun yıllar Girit’te kalan Bedirxan Bey, Padişah’ın izni ile İstanbul’a geri dönmüş. Kendi isteği ile İstanbul’dan, Şam’a gönderilmiş. Bedirxan Bey ömrünün geri kalan kısmını, Şam da geçirmiş. Mezarı Şam’dadır.

 

“ Kûrmê darê ji darî nebe dar pûç nabe”

 

 

 

İstanbul’dan Afrika Çöllerine Sürgün

Padişah Abdülmecit döneminde, Botan Mir-i Bdirxan Bey ve akrabalarıyla beraber, Cizra Botan’dan, İstanbul’a göç ettirdi. Zaman kimseyi dinlemiyor. Su gibi akıp gidiyor.

Padişah II. Abdülhamit, Bedixan ailesinin bireylerini dikkate alıyordu. Kürt Beyi Abdürrezzak Bey’in oğlu İstanbul da birileri tarafından öldürüldü. Abdürrezak Bey’in oğlunun intikamını almak için üç Kürt genci Göztepe’de Şehremini oğluyla beraber vurarak öldürüyorlar. Bu olay üzerine, Osmanlı Padişahı II. Abdülhamit’in, Kürtlere karşı uyguladığı çağ dışı bir politikadır.

Osmanlı Padişahı İkinci Abdülhamit, verdiği emir üzerine, derhal bütün Bedirxan aşiretinin erkeklerini, kadınlarını, beşikteki bebeğine kadar toplayacaksınız; yarın akşama kadar payitahtta bir tek Bedirxani kalmayacak ve hepsini dağıtacaksınız. İmparatorluğun en ücra köşelerine dağıtacaksınız. Bir daha ne seslerini ne isimlerini duyacağım. Şehremini’ni vuran o üç şakiyi de Beyazıt Meydanı’nda ibreti âlem için sallandıracaksınız. Orada leşleri bir hafta asılı kalacak, emrini veriyor.

Kendi özel doktoru olan Reşit Paşa’ya diyor işte bu af edilmez. İsyana teşebbüs ederlerse onları da topraklarını da yakar, yeryüzünde bir tek Kürt kalmayıncaya kadar kırarım hepsini. Payitahtımda Şehremini’ne dokundurtmam, Şehremini vuran yarın Padişah’a doğrultur silahını, buna göz yumamam.

Ünlü Kürt Beyi Mir Bedirxan’in soyundan gelen tam iki bin kişi, Şehrıemini, cinayetiyle alakaları olup olmadığına bakılmaksızın evlerinden toplatıldı, Gemilere doldurulup Afrika çöllerine sürgüne gönderildiler. Sürgüne gönderilen Bedirxanların çoğu perişan oldu. Aileler dağıldı, karı kocasından, evlat babasından ayrı yaşamak zorunda bırakıldılar. Birçoğu bir daha kavuşamadı birbirine. Vatan hasreti içinde, Arap çöllerde, bedevi çadırlarında kaldılar. Bedirxan aile bireylerinden kaçmayı başarabilenler

Avrupa’da güneş görmeyen pansiyon odalarında yaşamak zorunda kaldılar. Bedevi çöllerinde kalanlar kendilerine bir yudum su verecek bir dosttan, helalleşecek kimseyi bulmadan bu dünyada öbür dünyaya geçerken yaşanan son anın dehşetini elini tutarak derdini azaltılacak bir sevgiliden yoksun geçip gittiler. (*)

Dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir olay yaşanmamıştır. Her ülkenin kendilerine göre yasaları var. Bir kişi veya bir grup bir suç işlediği zaman, o ülkenin yasalarına göre o kişi veya o grup cezalandırılır.

(*) Dip not. Kılıç Yarası Gibi Ahmet Altan Alkım Yayınevi 52. Baskı 2006 sayfa: 223

Kürdistan’dan Selanik’e Başlayan Sürgünler

Hiç kimsenin tahmin etmediği, Mustafa Kemal diyor, Musul ve Kerkük’ü alalım gerisini bırakalım. Yüzbaşı Hakkı Bey, bağırarak İmparatorluğu bize mi parçalatacaksın, Mustafa Kemal, diye bağırıyor. Yüzbaşı Hakkı Bey’in bağırmasına, Mustafa Kemal sesini çıkarmıyor.

Hüseyin Hikmet araya giriyor. Hürriyet istediğimize göre, Osmanlı hâkimiyeti altında yaşayan bütün milletlerin hürriyetlerini verelim. Onlarla görüşerek ortak bir karar alalım.

Komiteci Bulgarların intiharından sonra, Yüzbaşı Enver, Yüzbaşı Niyazi ve Yüzbaşı Eyüp Sabri mahiyetlerindeki askerleri alıp dağlara çıkıyorlar.

İttihatçılar, Arnavut Şemsi Paşa’nın Makedonya’ya geleceği haberi alınca şaşkına dönüyorlar. Kısa bir süre sonra Şemsi Paşa yanına aldığı tüfekçi Arnavutlarla Makedonya’ya gelir. Şemsi Paşanın Makedonya’ya gelmesiyle olaylar İttihatçıların aleyhine ve Padişahın lehine dönüyor. İttihatçılar köşe bucak saklanarak halkın arasına karışıyorlar. Arnavut Şemsi Paşa’ya karşı koyma cesaretini gösteremiyorlar.

Üçüncü Ordunun bütün birlikleri Padişahı destekliyorlardı. Şemsi Paşa tüfekçi Arnavutlarla beraber Manastır telgrafhanesine gider, Padişah II. Abdülhamit’e Makedonya kontrollerinin altında olduğunu bir telgrafla bildirir.(1)

İttihatçılar dağınık durumda halkın arasına sinmişlerdi. Genç bir teğmen olan Atıf, Yüzbaşı Cevat ve arkadaşlarının oturdukları kahveye gider. Bana iki tane revolver tabanca verin gidip Şemsi Paşayı öldüreceğim der. Yüzbaşı Cevat üzerindeki nagant tabancasını, teğmen Atıf’a verir. Atıf telgrafhaneye gider ve tüfekçi Arnavutlar arasına karışır. Arkadan Şemsi Paşaya iki el ateş eder. Şemsi Paşa yere yıkıldığı gibi can verir. Genç teğmen kalabalığa

karışarak kaçarken bacağından yaralanır ve kurtulur. Kısa bir süre sonra Padişah’a çekilen ikinci telgrafla Şemsi Paşa’nın ölüm haberi verilir. Şemsi Paşa’nın öldürülmesiyle durum İttihatçıların lehine döner.(2)

Şemsi Paşa’nın öldürülmesi olayından sonra, Padişah II. Abdülhamit İttihatçılara boyun eğmek zorunda kalır. İki gün sonra Padişah sadrazamını değiştirerek, Kürt Sait Paşa’ya sadrazamlık görevini verir. “Başbakanlık”

Kürt Sait Paşa kabinesini kurar ve yaptığı ilk toplantıda Kanuni Esasiyi yeniden kabul edip İkinci Meşrutiyetin ilanını teklif eder. II. Abdülhamit, Sait Paşa’nın teklifini kabul eder ve 24 Temmuz 1908 günü İkinci Meşrutiyeti ilan eder.(3)

Kürt Sait Paşa, II. Abdülhamit döneminde dokuz defa Başbakanlık yapmış.

On dokuzuncu yüz yılın sonlarında ve yirminci yüz yılın başından itibaren, Balkan ülkelerinde siyasi yönü ağırlıklı olarak görülen komitecilik hızlı bir şekilde yayılıyordu. Osmanlı Padişahı II. Abdülhamit, Balkan ülkelerindeki milletlerin, Osmanlı devletinden ayrılarak kendi kaderlerini, kendilerinin belirleyeceğini bildiği için Balkan ülkelerinden umudunu kesmişti.

Ağır bir baskı ile bütün ağırlığını Kürdistan bölgesine verir. Kürtlere karşı uyguladığı politika her geçen gün daha da sertleşiyordu. II. Abdülhamit, İmparatorluk coğrafyası içinde olan Kürdistan’ı elden bırakmamak için Balkanlardan daha önemli görüyordu. Kürdistan bölgesinde Van ve Musul vilayetlerini “Hassas bölge” olarak ilan eder. Aynı zamanda da Musul vilayetini kendi üzerine tapu eder. “Memaliki Şahane.”

Balkanlarda siyasi yanı ağır basan “komitecilik” faaliyetleri sebebiyle karışıktı; Kürdistan bölgesi ise yoksulluğun beslediği “eşkıyalık” faaliyetlerinden dolayı ve Kürtler arasına sokulan nifak ulusal bilincin gelişmesini engellemişti. Zor yaşam koşullarına rağmen devletin baskısı Kürtlerin üzerinde eksilmemişti. Her geçen gün baskı dozajı artıyordu. II. Abdülhamit 1903 yılında eşkıyalık suçlamasıyla, Kürtleri topluca ana vatanı olan topraklardan koparıp, yerlerinden sökülüp, hiç görmedikleri ve hayal edemedikleri Selanik’e sürgün edilen Kürt kafilesinin hali, baskının ve zulmün açık belirtisini gösteriyordu. Kürtler esir köleler gibi Selanik’te gemiden indirildikten sonra bileklerine vurulan zincirler açıldı. Serbest bırakılan Kürtler, menzile ulaşana kadar zincirlenmiş halde yolculuk yaptıkları bir gerçektir. (4*)

1. Dip not: Kılıç Yarası Gibi Ahmet Altan Alkım Yayınevi 52. baskı 2006 Sayfa:344

2. dip not: Kılıç Yarası Gibi Ahmet Altan Alkım Yayınevi 52. Baskı 2006 sayfa:345-346

3. dip not. Ahmet Altan Kılıç Yarası Gibi Alkım yayınevi 52. Baskı 2006 sayfa:348

4*. Dip not: 1 Ocak 2006 Radikal Gazetesi