Washington Post’tan Hannah Ritchie yazdı: “Rakamlar, bu depremin bölgede yüzyılı aşkın bir süredir meydana gelen depremlerin en ölümcülü olduğunu gösteriyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan "böyle bir felakete hazırlıklı olmanın mümkün olmadığını" söyledi. Ama benzer depremlere maruz kalan ülkeleri kıyaslayan veriler bu sözlerin tam aksini söylüyor. Örneğin, Şili ve Japonya.
Ölü sayısının kesinleşmesi haftalar ya da aylar alabilecek olsa da, Türkiye ve Suriye’yi vuran depremde son rakam 36,000’i aşmış durumda (makalenin yayın tarihi 13 Şubat –Serbestiyet). Bu veri, 6 Şubat depremlerinin bölgede yüzyılı aşkın bir süredir meydana gelen depremlerin en ölümcülü olduğunu gösteriyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “böyle bir felakete hazırlıklı olmanın mümkün olmadığını” söyledi.
Ama benzer depremlere maruz kalan ülkeleri kıyaslayan veriler bu sözlerin tam aksini söylüyor. Örneğin, Şili ve Japonya’yı ele alabiliriz.
Şili, Pasifik Okyanusu’nu çevreleyen faylar ve volkanlardan oluşan bir hat olan Ateş Çemberi’nde yer alıyor. Ülke, sık sık Türkiye ve Suriye’yi vuran depremlerle sarsıldığı gibi zaman zaman bunlardan daha büyük olan depremleri de yaşıyor. İnanılmaz gelebilir ama bu depremler gelinen noktada artık çok az ölüme neden oluyor.
Şili’deki depremlerin büyüklüğü ve ölü sayıları.
Şili: Sık sık büyük depremlerle sarsılıyor ancak az sayıda ölüm kaydediliyor
Şili 20. yüzyılda birçok yıkıcı deprem yaşadı. 1939 yılında meydana gelen 8,3 büyüklüğündeki deprem 28.000 kişinin ölümüne yol açarken, yüzyılın en büyük depremi olan 1960’taki 9,5 büyüklüğündeki depremde ölüm sayısı 1600 ile sınırlı kaldı.
1960’tan sonra Şili, sismik tasarım araştırmalarına büyük yatırım yaptı ve katı bina yönetmelikleri geliştirerek yürürlüğe koydu. Gelinen noktada çoğu yapı en güçlü depremlere bile dayanabiliyor. Bölgede her birkaç yılda bir 8.0 büyüklüğünde ya da daha şiddetli depremler meydana gelmekte, ancak sadece çok ama çok az sayıda insan hayatını kaybetmektedir. 2010 yılında meydana gelen 8.8 büyüklüğündeki depremde bu sayede ölüm sayısı 500’de kaldı. Buna rağmen ülke bazı binaların neden çöktüğünü sorun etmeye ve buralardaki başarısızlığı inceleyip ders çıkarmaya devam etti. Bina yönetmelikleri yeni elde edilen veriler ışığında ve tespit edilen yapısal zayıflıkları da kapsayacak şekilde güncellendi.
Japonya’nın katı bina yönetmelikleri sayesinde şiddetli depremlerde hiçbir can kaybı olmuyor
İncelenmeyi hak eden bir başka örnek Japonya. Bu yoğun nüfuslu ülke zaman zaman 7.8 veya bunun üzerinde depremler yaşasa da katı bina yönetmelikleri sayesinde çoğu depremde hiçbir can kaybı olmuyor. Bu olgunun tek istisnası, 2011 yılında Fukuşima nükleer felaketini tetikleyen depremdi. Bu olayda ölen 18.000’den fazla kişi çöken binalar nedeniyle değil, tsunami nedeniyle hayata gözlerini yumdu.
Japonya’daki depremlerin büyüklüğü ve ölü sayıları.
Ancak bu türden kıyaslamaların elbette belli sınırları bulunuyor. Ülkeler farklı nüfus yoğunluklarına sahip ve her biri farklı derinliklerde depremler yaşıyor. Depremlerin ardından ortaya konulan daha yeni veriler neredeyse kusursuzken, veriler eskidikçe ölü sayıları ve büyüklükler konusunda belirsizlikler ortaya çıkıyor.
Öte yandan, zenginlik de fark yaratan önemli bir husus. Japonya Türkiye’den çok daha zengin olduğu için daha dayanıklı binalar inşa edebilir. Fakat kişi başına düşen gayrisafi yurtiçi hasıla açısından Türkiye ve Şili benzer ülkeler. Öte yandan Türkiye bugün Şili’nin altyapısının hızla geliştirdiği 1960’lardan, 70’lerden ya da 80’lerden çok daha zengin bir ülke.
Türkiye’de meydana gelen deprem bir sürpriz miydi? Kesinlikle hayır: Geçtiğimiz 120 yılın verileri, son depremin, yaklaşık 33.000 kişinin ölümüne neden olan 1939 depreminden sonra, bu dönemdeki en büyük ikinci deprem olduğunu gösteriyor. Erzincan’dan altmış yıl sonra, 1999 yılında meydana gelen 7.6 büyüklüğündeki bir başka büyük depremde de yaklaşık 18,000 kişi hayatını kaybetmişti. Depremin ardından yapılan araştırmalar ise sonraki 30 yıl içinde Türkiye’de bir başka büyük deprem olasılığının yüksek olduğunu ortaya koymuştu.
Türkiye’de depremler Japonya ve Şili’den daha ölümcül oldu
Türkiye’deki depremlerin büyüklüğü ve ölü sayısı.
1999 depreminden sonraki yıl Türk hükümeti yeni binaların depreme dayanıklı olması gerektiğine karar verdi. Hazırlanan yönetmelik dünyadaki en gelişmiş yönetmeliklerden biriydi.
Peki, o halde yanlış giden neydi?
ABD Jeolojik Araştırmalar Kurumu, “bölgedeki nüfusun, bazı dayanıklı yapılar mevcut olsa da, deprem sarsıntılarına karşı son derece savunmasız yapılarda ikamet ettiğini” söylüyor.
Son depremde yıkılan 6.000 ila 7.000 binanın çoğu 1999 yılından önce inşa edilmiş. Hükümet eski binaların güçlendirilmesi ya da yeniden inşa edilmesi için bir miktar mali destek sunmuş olsa da, bu isteğe bağlı bir süreçti ve birçok işletme ile ev sahibi teklifi geri çevirdi.
Daha da kötüsü, inşaat şirketleri yaptıkları yeni inşaatlarda işin kolayına kaçtı, zira son birkaç yıl içinde inşa edilmiş olan yeni binaların çöktüğüne dair görsel kanıtlar mevcut. Bu binalar gerçekten düzgün inşa edilmiş olsalardı çoğu depreme rağmen ayakta kalabilirdi. Hükümet kendi bina yönetmeliklerini uygulamakta başarısız oldu, üstüne üstlük ücret karşılığında aflar ve yasal muafiyetler getirdi.
Türkiye art arda iki büyük depremle sarsıldı ve bu depremlerden zarar görmeden kurtulmak mümkün değildi. Türkiye’deki yeni bina yönetmelikleri ise şüphesiz hayat kurtardı. Öte yandan, bu sayı olması gerekenden çok daha azdı. Şili ve Japonya örneklerinin gösterdiği üzere, depreme daha iyi hazırlanmak ve çok daha fazla hayat kurtarmak mümkün.
Kaynak: https://www.washingtonpost.com/opinions/2023/02/13/earthquake-deaths-chile-japan-turkey-compare/
Çeviri: Hasan Ayer / Serbesiyet