Prof. Dr. Hamit Bozarslan, “Türkiye’nin Rojava’da yaptığının, İsrail’in Gazze’de yaptığından farkı yok. Rojava’yı bir kenarda bırakalım, Erdoğan iktidarının Sur’da, Cizre’de yaptığı katliamlar aynı prensibe uygun bir politika” dedi.
Prof. Dr. Hamit Bozarslan, Filistin ve İsrail savaşını Yeni Özgür Politika’ya değerlendirdi. İsrail’de hem siyasi sınıfın hem de toplumun giderek sağa kaydığını belirten Bozarslan, artık “askeri çözüm toplumu” diye bir kavramın ortaya atıldığını ve askeri çözüm toplumunun kazanması durumunda, barış hareketinin ya çökmesi ya da çok zayıflaması gibi olgularla karşı karşıya kalınacağını ifade etti.
‘HEGOMONİK BLOK İSRAİL’İN BEKASI İÇİN YENİDEN OLUŞTU’
İsrail’deki söylemin son 10 yılda milli güvenlik temelinde gelişen bir söylem olduğunu ve burada hegemonik bir bloğun oluştuğunu belirten Bozarslan, bu hegemonik bloğun bileşenlerine işaret etti. Bozarslan, “Mücadeleler olabiliyor, fakat söz konusu olan ‘İsrail’in bekası’ ya da Filistin davası olduğunda bu hegemonik bloğun yeniden oluştuğunu görebiliyoruz. O yüzden söz konusu olan sadece Netanyahu değil. Netanyahu’nun yarın devrilmesi, bu hegemonik bloğun sona erdiği anlamına gelmemekte. Söz konusu olan İsrail demokrasisinin krizi ve İsrail demokrasisinin krizinin temelinde yatan İsrail demokrasisinin bir etnokrasi olması, etnik grubun demokrasisi. Etnik bir gurubun demokrasisinin demokratik bir nitelik kazanabilmesi. Eğer eşitlikçi bir toplum değilseniz, siyasi sisteminiz eşitlikçi değilse, burada etnik demokrasinin de sürdürülmesi söz konusu olamaz. Son tahlilde etnik demokrasi bile tehdit altına girebilmekte. Şu an İsrail’e baktığınız zaman savaş karşıtı mitinglerin yasaklanması, savaş karşıtlarının hedef olarak gösterilmesi, bu demokrasinin sınırlarına varıldığının da çok açık bir şekilde göstermekte. Marks’ın söylemini birkaç yerde de söylemiştim hem Türkiye için hem de İsrail için. Başka bir halkı ezen, bir halkın kendisi de özgür olmaz” dedi.
‘TÜRKİYE’DE DENGELERİ DEĞİŞTİREN ADIM ATILMADI’
Türkiye’nin İsrail-Filistin politikasına dair konuşan Bozarslan, Türkiye’nin Filistin politikasının perde arkasına değindi. Bozarslan, “Perdenin önünde Türkiye’deki sağın komplo teorilerinden antisemitizme varan siyasi sentaksı, siyasi söylemi var. Bunlar 60’lı yıllara kadar uzanmaktalar. Burada bir de Batı düşmanlığı ile bir eklemlenmeler var. İsrail olgusunun Erdoğan’da sürekli dile getirildiği, bir hilal ve haç çatışması olarak görülmesi var. Medeniyetler savaşını savunan sadece Huntington değildi, Erdoğan tamamen medeniyetler savaşı mantığı içerisinde olan birisi, perdenin hem arkasında hem de önünde bu olgu var. Fakat bu olgu aynı zamanda önemli ticari antlaşmaların olmaması anlamına gelmemekte. İsrail’le ilişkilerin kopması anlamına gelmemekte. Söylemsel düzeyde son derece radikal bir boyut, fakat sahada gerçekleri değiştirmeyen bir siyaset. Bu nereye kadar devam edebilir. Bunu da bilemiyorum. Fakat dediğim gibi İslam aleminde, Arap aleminde, İsrail’e karşı çok yoğun bir tepki olsaydı belki Türkiye’de de bu tepki yoğunlaşabilirdi, fakat bugün kendi başına tepki gösteren birisi son derece marjinal bir konuma sahip olacak. Türkiye’nin Avrupa’daki, Amerika’daki imajı gerçekten çok kötü. Türkiye gerçekten bu bozulan imajı daha da kötüleştirmek ister mi? Bütün bu sorular cevap vermek mümkün değil. Fakat şu açık, dengeleri değiştiren bir adım atılmadı. Türkiye’de söylemsel radikalizm ne olursa olsun, dengeleri değiştiren bir adım atılmadı. Ve anladığım kadarıyla son cuma gününde gördüğüm kadarıyla büyük bir miting olmadı” diye belirtti.
‘ERDOĞAN’IN SUR’DA YAPTIĞI KATLİAMLAR AYNI PRENSİBE UYGUN’
Erdoğan’ın 17 Kasım’da Almanya ziyaretini ve Kuzey ve Doğu Suriye politikasını değerlendiren Bozarslan, Türkiye’nin Rojava’da yaptığı ile İsrail’in Gazze’de yaptığının bir farkı olmadığını vurguladı. 2015 yılında Kurdistan kentlerinde ilan edilen sokağa çıkma yasakları ve akabinde kentlerdeki yıkımı hatırlatan Bozarslan “Erdoğan iktidarının Sur’da, Cizre’de yaptığı katliamlar ya da yıkımlar aynı prensibe uygun bir politika” dedi.
TÜRKLÜK İDEOLOJİSİ
Bozarslan sözlerine şöyle devam etti: “Buna bir de Karabağ’ı eklemek gerekiyor, Karabağ saldırısı, 120 bin kişinin etnik temizliğe uğraması anlamına geliyor. Yani orada Erdoğan iktidarı mı diyelim İslam milliyetçiliği mi diyelim, pek değişmiyor. Türklük ideolojisi var bu ideoloji ya da Türklüğü bir ideolojik olgu olarak görenler var. Bu ideolojiyi biyolojik olarak görenler var. Bu biyolojik olguya tehdit olarak görenler var. Türklüğün egemenlik hakkına saldırı olarak algılayıp buna bunun meşru olduğunu savunanlar var. Türklük ideolojisi değişmiyor ve Erdoğan da bunu değiştirmiyor. Bundan sonra Rojava ne olacak bunu bilemiyoruz, 2019’dan bu yana Türkiye’nin bütün saldırılarına rağmen bir statüko devam etmekte. Bu statükonun devam etme nedenlerinden birisi de Biden iktidarı. Bu iktidar böyle bir savaşın olmasını istemiyor. Bu yarın devam edebilir mi bundan emin değiliz tabii ki bunu Trump döneminde gördük” şeklinde konuştu.
AMERİKA VE RUSYA’NIN KIRMIZI ÇİZGİSİ
Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik Türkiye’nin saldırılarına işaret eden Bozarslan, “Hem Rusya hem de İran, Türkiye’nin Kobanê’yi ele geçirmesini istemiyorlar. Yani ikili bir çizgi ile karşı karşıyayız. Bir yandan Amerika’nın kırmızı çizgisi, bir de İran ve Rusya’nın kırmızı çizgisi. Bu kırmızı çizgiler devam ettikçe Rojava’nın devam etmesi mümkün. Bu aynı zamanda alt yapılara bir saldırı düzenlense bile. Rojava’daki eğitim sisteminin belediye sisteminin devam etmesini sağlayabilmekte. Fakat dediğim gibi şu anda bu bir statüko dönemi devam edecek mi nasıl devam edecek bunları bilemiyoruz. Yarının Ortadoğusu’nda Suriye’nin konumu ne olacak. İran’ın konumu ne olacak bunlar için bir cevap verebilmemiz mümkün değil. Şimdilik statüko devam ediyor demekle yetinelim” ifadelerinde bulundu.