Dünyanın bir çok yerinde insanlar, nehirlerin tahrip edilmemesi için ‘Büyük Atlayış’ adı altında çevresindeki nehirlere, göllere ve denizlere girdi. Bu yılki ‘Büyük Atlayış’ eylemi, Dicle Nehri üzerinde kurulan Ilısu Barajı ile su altında bırakılmaya çalışılan Hasankeyf ve Dicle Vadisi için yapıldı. Hasankeyf'te yapılmak istenilen "Büyük Atlayış"a ise izin verilmedi.
Hasankeyf’i Yaşatma Girişimi Büyük Atlayış eylemi nedeniyle basın açıklamas düzenledi.
Basın açıklaması alınan yoğun tedbirlere rağmen gerçekleşti
Basın açıklamasında Batman milletvekili Ayşe Acar Başaran ve Birleşik Krallık Avrupa Parlamentosu Liberal İşçi Partisi Parlamenteri Julie Ward birer konuşma yaptılar. Konuşmaların içeriği yaşam alanları ve akarsuların ve tarihin korunmasına yönelikti
Hasankeyf’i Yaşatma Girişimi’nin Büyük Atlayış eylemi nedeniyle basın açıklaması:
“Büyük Atlayış” ile Hasankeyf ve Dicle’nin yaşatılmasına doğru!
Her Temmuz’un ikinci pazarı Avrupa ve dünyanın birçok yerinde nehir ve göllerin savunulması için duyarlı insanlar “Büyük Atlayış” adı altında akarsuların ve nehirlerin savunulması için topluca akarsulara atlarlar. Biz de bugün büyük tehdit altındaki Dicle Nehri için “büyük atlıyoruz”!
Dicle Nehri ve Vadisi, canlılarıyla, insanlarıyla ve kültürüyle can çekişiyor. Türkiye devlet yetkilileri, Dicle’nin oluşturduğu vadiyi boğmak için 22 yıl önce harekete geçtiler. Vadiyi boğacak projeyi kabul etmeyen yerel halk da o günden bu güne projeye karşı direnmektedir. Tam beş defa Ilısu projesi durduruldu, ama her defasında yeni para, yasalar ve şirketlerle halkı es geçerek projenin inşaatına devam edildi.
Hasankeyf’in altındayız, sağımız solumuz Hasankeyf. Ülkemizde artık herkes Hasankeyf ismini duydu, ancak bu yetmedi. Dicle nehri gibi Hasankeyf de can çekişiyor. Hasankeyf’i son iki yılda çok açıkça darbelediler. Her gün yaşamı betonla kaplıyorlar, dinamitliyorlar, taşlarını tarihi Hasankeyf’in 2 km uzağında kurdukları ruhsuz ve cansız şehre taşıyorlar. Binlerce yıl önce oyulmaya başlayan mağaraları betonla doldurdular.
Onlara göre 7 eserin taşınması ve 2-3 eserin taş ve başka malzemelerle kaplanması ile kültürel miras geleceğe taşınıyormuş. Onların zihniyetine göre kültür taştan ibarettir. Bize göre kültür ise; aralıksız olarak 12 bin yıldır, bu yerleşim yerinde insanların emeği ile yarattıkları maddi ve soyut eserlerdir, kuşaktan kuşağa taşınan bilgi, tecrübe ve yaşam tarzıdır. “Eserlerin taşınması” ve “kayaların sağlamlaştırılması” adı altında ciddi bir yıkım yaşanmış olsa da halen kurtarabileceğimiz kültürel varlıklar çok fazladır. Belki bu mirasın sadece % 1’i yok edildi, yani % 99’unu kurtarabiliriz!
Ondan dolayı da diyoruz ki: Hasankeyf İçin Geç Değil!
Bu projenin uygulanması için sadece 15 bin kişinin göç etmesi gerektiğini anlatırlar. Ancak yaşam kaynakları ellerinde alınan insan sayısının 100 bini bulduğunu pek kimse dile getirmez. Toprağı elinden alınan insan göç etmenin dışında köyünde ne yapsın ki? Büyük toprak sahiplerine çalışanlar toprak olmayınca ne yapsın kendisine ait olan evinde? Yolu ikiye-üçe katlanan ve suyu artık kullanamayan insan ne yapsın köyünde? Hayvanları otlatamayan Koçer ne yapsın ki artık, şehire yerleşmenin dışında? Aralıksız olarak büyüyen şehirlerde ucuz iş gücü olmanın dışında ne yapsın ki bu insanlar? Üretici iken tüketici konuma düşmek sanıldığından çok daha fazla insana zor gelen bir şeydir. İşte bizi bekleyen büyük bir sosyal facia! Bunu da önlemeliyiz!
Ondan dolayı da diyoruz ki: Hasankeyf İçin Geç Değil!
Peki, ne işe yarar bu baraj ve Hidroelektrik projesi? Birkaç şirketin daha fazla para kazanması uğruna ve hükümetin tahakküm politikaları geliştirmesi için coğrafyamızın kalbi söküp atılmak istenmektedir. Şirketlerin çoğu o çokça bahsettiğimiz hükümet ile çok yakın ilişkileri var, bazıları ise daha uzaktan başka devletlerden gelirler: adları Avusturyalı Andritz, Hollandalı Bresser ve Türkiyeli Cengizler ve Nurol. Bu şirketleri asla unutmayız! Bazı şirketler ise, yanı başımızda rant hırsıyla beslenen kişilerin kurdukları şirketlerdir. Birinin adı Silvan’dan Malamira. Bu ismi de unutmayalım!
Hükümet, kendi sınırlarının dışında da tahakküm kuracaklarını düşünerek bu yıkım projesini ne pahasına olursa olsun ilerletiyor.
Bu şirketlere kredi veren üç banka var. Biri doğrudan hükümetin kontrolünde: Halkbank. Diğer ikisi özelmiş, bunlara yakından bakarsak nasıl trajik bir rol aldıklarını göreceğiz. Önce Akbank’tan bahsedelim. Kendisine kültür çalışmalarını destekleyen banka olarak tanıtır. Hâlbuki ülkemizin en önemli kültür miras alanını yok etmek için para verdi ki daha fazla para kazansın. Bir de Garanti bank var. Bu da kendisine yeşil banka der. Son büyük doğal nehir ekosistemini yok etmede öncü rol alması ne çelişki. Akbank ve Garantibank’a yönelik 2010 yılında kampanya yürütülünce ve konu kamuoyunun gündemine girince bu iki banka “bilseydik böyle etkisi olacağını girmezdik bu işe” diye açıklamada bulundular ve dolaylı olarak, bundan sonra daha dikkatli davranacaklarını açıkladılar. Soruyoruz size: Bu dedikleri inanılır mı? Akbank ve Garantibank’ı da unutmuyoruz ve bir daha herkesi bu iki bankadaki hesaplarını kapatmasını istiyoruz.
Bahsettiğimiz yıkım projesinin ismini herkes bilir: Ilısu! Aslında Ilısu şifalı sularıyla bilinen bir köy. Ancak on yıllardır her yıl binlerce insanın geldiği bu mekânın suları artık şifasız oldu. Dibinde kurulan baraj bütün bölgenin yer üstünü ve yer altını alt üst etti. Hâlbuki birde buranın insanları barajla büyük paralar kazanacaklarını bekliyorlardı.
Ondan dolayı da diyoruz ki: Hasankeyf İçin Geç Değil!
Ilısu projesinin akış aşağı bölge üzerinde bir facia niteliğinde etkileri olacaktır. Bu çerçevede,özellikle Bağdat ve Musul gibi çok sayıda Irak şehrinin içme suyu temininde ciddi sorunlar çıkacak ve büyük oranda sulamaya dayalı Irak tarımı büyük risk altına girecektir. UNESCO Dünya Miras Listesinde bulunan ve Ortadoğu’nun en büyük sulak alanı olan Mezopotamya Sazlıklarına ulaşan su da ciddi azalma bu risklerin en başında gelmektedir. BM’nin 1997 yılında kabul ettiği ve belli Standard ve mekanizmaya da sahip bir konvansiyon Türkiye tarafından dikkate alınmayarak, Irak’a, onun zayıf siyasi-ekonomik konumu da kullanılarak ikili sözleşme dayatılmaktadır. Yolsuzluk ve karmaşayla boğuşan Irak hükümeti kendi halklarının çıkarını gözetmeyerek kısa öngörüyle ikili anlaşmaya yaklaşmaktadır. Talebimiz, Irak ve Suriye ile uluslararası hukuka göre karşılıklı uzlaşı sonucu bir anlaşmanın sağlanması ve Mezopotamya Sazlıklarına kadar yeterli miktarda debinin garantilenmesidir!
Ondan dolayı da diyoruz ki: Dicle Özgür Aksın!
Hükümet tarafından 10 Haziran 2019 tarihinde Ilısu Barajı’nda suyun tutulacağı açıklanmışsa da, suyun tutulmadığı ortaya çıktı. Başlıca nedeni 7 ve 8 Haziran’da 3. Hasankeyf Küresel Eylem günlerinde yükselen toplumsal tepkidir. Bu tepki her geçen gün sanatçı, STK ve aktivistler aracılığıyla yayılmaktadır. Bu tepkilerin Ilısu Baraj Projesi durduruluncaya kadar dinmemesi gerektiğine inanıyoruz. 14 Temmuz Büyük Atlayış etkinliklerinin bu toplumsal tepki ve mücadelenin önemli bir ayağı olacağını düşünüyoruz.
Buradan herkese çağrımızdır: Hasankeyf İçin Geç Değil!
Türkiye Hükümeti’ne su tutma planınından vazgeçmesini ve Ilısu Baraj Projesi’ni bir an önce durdurması çağrısını yapıyoruz!
Yerel halkın bütün kesimleriyle, yani etkilenen insanlarıyla, belediyeleri, mesleki kuruluşları, sendikaları, kültür ve ekoloji alanında çalışan STK’larıyla Hasankeyf ve Dicle Vadisi’nin geleceğiyle ilgili eşit düzeyde, katılımcı ve şeffaf bir diyalog süreci başlatılması gerekmektedir. Böyle bir süreç ile ortaya çıkacak sonuçlara göre hareket edilmelidir.
Ilısu Projesi’nin şimdi durdurulup, iptal edilmesi, Hasankeyf ve Dicle Vadisi için başka projelerin uygulanmaması durumunda bile bunun yerel halklara, tüm Türkiye ve Irak halklarına daha yararlı olacağına eminiz. Ilısu Baraj projesinin neresinden dönersek dönelim kazançlıyız!
Bugün yazın ortasında Yukarı Mezopotamya’nın üstün evrensel değeri olan Hasankeyf’te birbirimize güç vererek daha fazla yapmamız gerekenleri hatırlatmak için Hasankeyf’teyiz. Eğer umudumuzu korursak bu mücadeleyi kazanabiliriz.
Hasankeyf’te son yazı yaşamamak ve Allianoi gibi yok olmasını engellemek için herkesin mutlaka yapacağı bir şey vardır. Hasankeyf öyle tanınır hale geldi ki kültür ve kimliğimizin parçası oldu. Ülkede her bir insana bir şeyler ifade ediyor artık! Bunun için ülkedeki her insana evrensel kültür değeri taşıyan Hasankeyf için bir şeyler yapma çağrısında bulunuyoruz. Yine Dicle Nehri coğrafyamızın can damarı olduğunu da hatırlatırız!
Burda bunu da ilan etmek isteriz: Ilısu Barajı’nda su tutulsa da mücadele devam edecektir. Moralimizi bozmayalım ve mücadeleye devam edelim. İnsanca yükseltilen su düşürülebilir de. Suni gölün yaratacağı göl zararlar yaratsa bile boşaltılması hepimize ve tüm canlılara kardır.
Hasankeyf için geç değil çünkü Hasankeyf Kültürümüz, Dicle Doğamız!
14 Temmuz 2019
Hasankeyf